Dolar (USD)
32.30
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2416.50
BIST 100
10267.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Ağustos 2014

Amerikalı olmak ya da olmamak

Alexis de Tocqueville'in Amerikalılar ile ilgili bir saptaması vardır.

Der ki Tocqueville "Amerikalıların ulusal karakterinin daha derinlerine indikçe, bu dünyadaki her şeyin değerini yalnızca tek bir sorunun yanıtında aradıkları görülür: Bunun getirisi ne kadar olacak?"

-'Bunun getirisi ne kadar olacak?'

Tocqueville bu sözü, Amerikan ulusal karakterine dair bir saptama olarak söylerken kısa bir süre içerisinde neredeyse dünyanın tüm uluslarının başat bir karakteri haline gelecek olan bir durumu zikrettiğini sanırım öngörmemişti.

Dünyanın Amerika'dan arta kalan kısmının, Amerikanlaşmaya ne derece müsait hale geldiğini anlayabilmek için turnusol kağıdı arayışlarımızı sonlandırabiliriz artık.

Amerikanlaşmanın alamet-i farikası bugün için ne Amerikan askeri üslerinin varlığı ne de diplomatik ilişkilerdeki sıcaklık.

Ne Amerikan içeceği ne de hamburgeri.

Bütün mesele, ahalinin her şeyin değerini tek bir sorunun yanıtında arayıp aramadığı ile ilgili.

-'Bunun getirisi ne kadar olacak?'

İnsanlık durumuna bir vatoz balığı gibi yapışmış ve her türden inancı, değeri ve düşünceyi vakumlayan bu meş'um sorunun yanıtına koşan talipliler çoğaldıkça; mensubu olunan, müntesibi bulunulan inancın, düşüncenin ya da ideolojinin esasında kabuklaştığı bir vasat ile baş başa kalınıyor. Kabuklar döküldükçe ortaya çıkan 'öz' kimseyi şaşırtmayacak kadar aşinası olunan bir cümlede yansımaya başlıyor.

-'Bunun getirisi ne kadar olacak?'

Bu durumda Amerikan nüfusundaki patlamanın boyutları daha da seçilebiliyor.

Amerika'yı rüyasında dahi görmediği halde sürekli 'Amerikan rüyası' görenlerden tutun, alnı secdede olandan Marksist geçinene, STK'cılık oynayandan entelektüele, seçkinci takılandan dağdaki çobana, bürokratından siyasetçisine, derneğinden vakıfına, bireyinden cemaatine, tikelinden tümeline; ne kadar da çok Amerikalı ile karşılaşılabileceğini siz düşünün.

Avutucu kelimeler geçici narkoz etkisi yaparak kısa bir süre için bu sorunun peşinden koşanları bile başka bir şeyle meşgul oldukları hissine sürükleyebilir. Ancak çıplak olgular çok arsızdır ve eninde sonunda gerçeği haykırır.

Ya da vicdan sürgünden döner.

Vicdanı rehin almak mümkünse de ebedi olarak alıkoymak gayr-i kabildir.

Nadir zamanlarda da olsa bellektekini kusacağı bir gün mutlaka olacaktır.

O vakitlerde vicdan, herkese aslında kim olduğunu haykırır.

Sosyal münasebetler ağına tesadüfen temas etmek, herhangi bir ticaret ilişkisinin içinde olmak, dua ederken ya da slogan atarken kandırılmak ya da yitip giden güven, zayıflayan inanç anlatmaya yetmiyorsa eğer durumu, vakti geldiğinde vicdan mutlaka anlatacaktır.

-'Bunun getirisi ne kadar olacak?'

Bu soruya yanıt vermenin iştahı mı öne çıkacak yoksa soruyu hükümsüz kılacak bir direnç noktası bulunabilecek mi?

Bu iştahın önüne kattığı değerler, bir umut ve imkan kapısı olmaktan çıkarlarsa eğer dünyanın mazlum ve mağdurları için 'Bunun getirisi ne kadar olacak?' sorusu neyi vaat eder?

Zaten halihazırda dünya, bu sorunun çekim alanına girerek 'baştan çıkarılmış', 'ayartılmış' olanlara teslim değil mi?

Tocqueville, her şeyin değerini bu soruda arayan Amerikalı, diyordu.

Her şeyin değerini bu soruda arayanlar'biz'den değildir,diyecek olan çıkar mı?

O,'biz' kim?

Amerikalı olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu!

Unutulmamalı ki Amerikanlaşma bir uyruk meselesi değil; bir itikat meselesidir.

[email protected]

@_aydinali