Dolar (USD)
32.20
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2418.16
BIST 100
10055.98
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Eylül 2022

Anlam konforu

Son dönemlerde kimi konuşmalarda bir şekilde gündeme gelen “anlam” problemi, özellikle müslümanların düşünce, teori ve pratiklerine daha eleştirel bir tavır takınan kişilerde artık problem olarak görülmüyor ya da çözüldüğü varsayılıyor. Hatta yenilerde artık islami argümanları terkederek agnostik ve daha da ileride ateist düşünce ve tavırlara giren kişilerde de benzer durumları görmekteyiz.

Bu insanların temel iddiası şudur; mutlaka dinin anlam meselesini söylemesi gerekmez; nihayetinde ben de kendi anlamımı kendi içkinliğinde bulmaktayım. Ya da kimileri anlam meselesinin çok da önemli olmadığını zikrederek sorunu hallettiğini düşünmektedir. Öncelikle siyasete kızıp da bir şekilde bunun acısını dinden çıkarma tavırlarının doğru sonuçlar üretmeyeceğini bilmemiz gerekir. Çünkü muhafazakarlar iki kategoriye ayrılmış görünmektedirler. Birinci kategori, mevcut siyasi iktidarı her boyutuyla ve bütün icraatıyla olumlayanlar. İkincisi de, kesinlikle olumlamayıp burada ortaya çıkan dinsel söylem ve icraatları eleştirenler. İnsanın etkinlik alanı olarak değdiği alanlar (ekonomi, siyaset, toplum, kültür, din vb.) elbette birbirinden bağımsız değildir ve insan elbette boşlukta düşünmez. Fakat burada siyasetlerden bağımsız ilmi ve felsefi bir bakış açısı da gerekli görünmektedir.

İçinde yaşadığımız toplumdaki insanlar bir kültürün içine doğmuşlardır. Aslında bu basit bir mesele değildir. Çünkü meselelere yalın, sıfırdan, neredeyse “tabularasa” şeklinde başlamayı imkansız hale getirmektedir. Bir başka deyişle, kültür insanı kalıplaştırmakta, bir forma koymaktadır ki, insanlar çoğu zaman farkındalık düzeyi olmadan bu kültürün rotasında davranışlar sergilemektedirler.

Aynı şey anlam ve din konusu için de geçerlidir. Zira çocukluktan itibaren aileden sosyal hayata kadar çok geniş bir çevrede Allah, ahiret, dünya, din konusunda “anlam” bir kültür olarak insanda ikamet etmeye başlamaktadır. Bunun farkındalık düzeyinin çok yüksek olması gerekmez. Neticede insanlar anlam üzerine düşünseler bile, büyük oranda dışarıdan (afak) insana verilmektedir.

“Anlam” meselesinin neye tekabül ettiğini daha iyi anlayabilmek için şöyle bir kurguyla düşünmek faydalı olabilir. Söz gelimi, hiç bilmediğiniz dünya denilen yerde (bilmediğiniz için dünya bile diyemezsiniz; henüz isim veremiyorsunuz) bir mekanda yalnız başınıza duruyorsunuz. Nerede durduğunuz, kim olduğunuz vb. ile ilgili hiçbir bilginiz de yok. Dolayısıyla öncelikle çözmeniz gereken şey; kim olduğunuz, nerede olduğunuz, niçin orada bulunduğunuz; yani kısaca tüm “kendilik” ve “niçin” sorularıdır.

İşin aslı böyle bir durum yaşamamışken, içinde yaşadığınız kültürden “anlam”a dair devşirmeler yapmışken, “anlam önemli değil” ya da “ben içkinliğimden elde ederim anlamı “demek biraz fazla iddialı olmaktadır. Elbette modernliğin iddia ettiği gibi insanın kendi anlam ve hedefini kendi içkinliğinde bulabileceğine dair bir tavır alış vardır. Fakat bugün geldiğimiz noktada, bu tavrın insanda düalist bir yapıyı açığa çıkardığını öncelikle görmek gerekir. İkincisi de, bu tavır insan için önemli olan anlama dair soruları da hala cevaplayabilmiş değil.

Bu sebepten olsa gerek, Jürgen Habermas modernitenin üç noktada tıkandığından bahsetmektedir. Bunlardan birisi de, anlam problemidir. Hatta Habermas’a göre modernite modernite dinden anlam transfer etmelidir. Doğrusu nihai anlamda anlam problemini dinlerin dışında çözebilmiş bir dünyevi ideoloji görünmemektedir.

Dolayısıyla anlam problemini küçümseyenler aslında bir anlam konforu içinde yaşamaktalar ve aslında bunun üzerine bir hayat inşa etmekteler.