Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Eylül 2023

​Anna Karenina'nın açtığı kapı; Tabiat, insan ve eşya algısında psikolojinin önemi

İnsanda, gördüğü her şeyi ruh durumu üzerinden okuma temayülü var. Ömrün mevsimleri gibi ruhun hâlleri de kişiyi objektif bir bakış açısından uzağa düşürecek biricik hakikat. Aynı kitabı başka vakitlerde okumanın farklı tesirlere neden olması nasıl ruhiyat ile izah edilirse aynı insanın hayatın farklı evrelerinde bambaşka bir duygu biçimi ile ele alınması da ruh hâli ile açıklanabilir. Bir dönem kendisinden beslendiğimiz kimse, zaman içinde maneviyat alamadığımız birine dönüşebilmektedir. L.N.Tolstoy’un Anna Karenina adlı muhteşem eseriyle kitabın baş kahramanı üzerinden çizdiği ruh portresi de bu düşünce yapısını destekleyen bir bilince açar kapılarını…

Eserde asil güzelliği ile tanınan evli ve çocuklu Anna Karenina’nın Vronskiy adlı gençle yaşadığı aşk konu alınır. Vronskiy için Anna Karenina gibi güçlü ve güzel bir kadını fethetmek kendini ve gücünü cemiyet içinde ortaya koymak manası taşırken Anna Karenina için bu ilişki kısa zamanda ıstıraba dönüşür. Durumu olanca açıklığıyla eşine açıklayan Anna Karenina -oğlunu geride bırakma pahasına- evini terk ederek sevdiği adamla gider ve özgürlüğü için yüksek bir bedel öder. Vronskiy’den bir çocuğu daha olan ve onu asla geride bıraktığı oğlunun yerine koyamayan Anna, oğluna duyduğu hasret ve nedamete rağmen mutludur. Mutluluğun, geride bırakılanlara karşı hissedilen duygulara baskınlık sergilediği bu ilk dönem karakter için insanın, eşyanın ve tabiatın yüksek bir taşkınlıkla anlamlandırıldığı zamanlardır. Karenina o kadar güçlü bir duruş sergilemektedir ki kendisini kınayanlarla karşı karşıya gelerek sohbet ettiğinde kınayıcıları tesiri altına almakta, hatta cesur tercihine imrenir duruma getirmektedir. Nitekim çevresindeki hiçbir kadın onun kadar cesur olamamış, günahını gizli saklı yaşamıştır. Ancak süreç içerisinde insan tabiatının kaçınılmaz bir parçası olan yılgınlık ve sıkılma hissi genç çifte de uğrar. Bu durum Vronskiy tarafından profesyonelce örtülebilirken Anna’da adı kıskançlık olan, öfke olan, şüphe olan bir krize dönüşür. Esasında onun yaşadığı, geçici mutluluğunun ardından gelen bir kendiyle yüzleşme durumudur fakat Anna Karenina buna geçit vermemek adına sürekli suçlama yoluna gider. Kitapta Anna Karenina ve Vronskiy’in birlikte geçirdiği zaman, mutluluk ve hesaplaşma olarak iki dönem üzerinden okunabilir. Böylece eser Anna Karenina’nın mesut zamanları ile ıstıraba dönüşen zamanları arasındaki farkın eşyaya, tabiata ve insana nasıl yansıdığının bir tefsiri olarak okumaya müsait bir boyut daha kazanır. Aşkın ayakları yerden kesen ve gözleri kör eden mesut dönemlerinde sabrını, hoşgörüsünü, inceliğini gördüğü şeylerle ilgili yorumuna yansıtan Anna Karenina, bu aşkın pişmanlığa ve nefrete dönüştüğü zamanlarda kendisi ile direkt bağlantısı bulunmayan her insana tiksinti ile bakar, çevresinde daima kusur arayışına girer, öfke duyar. Psikolojinin tüm baskınlığıyla kendini konuşturduğu zorlu süreç Anna Karenina’nın uşağa, arabacıya, hemcinslerine, tezgâhtara, bindiği trende yapılan sohbetlere “küstah”, “aceleci”, “pis”, “çirkin”, “sahtekâr”, “yalancı” gibi sıfatlarla yaklaşımına neden olur. Nihayetinde pençesine düştüğü iç hesaplaşmada iç sesini bastıramayan ve hayattan nefret eder hâle gelen bu zarif güzellik kendini tren raylarına bırakarak dünyaya veda eder.

Eserde Anna’nın sevdiği ve uğruna pek çok şeyi feda ettiği olağanüstü kişiyle, nefret ettiği bir şahsiyet olan yalancı ve güç ispatına giren kişi aynıdır. Tolstoy kadının duygularını o kadar inandırıcı tasvirlerle ortaya koyar ki ilk bölümlerde Vronskiy’e hayranlık besleyen okur da son kısımlarda ondan nefret eder duruma gelir. Öyle ki Anna’nın şüpheler, hezeyanlar, ikilem ve kıskançlıklar içerisinde yorulan yüreği ile empati kurarak karşısındaki insanı onun perspektifinden yorumlamaya başlar. Bu yorum romanın son kısmında çevresindeki herkese, her şeye aynı duygu durumu üzerinden bakan bir Anna Karenina gerçeğini beraberinde getirirken okuru da yorar. Tolstoy'un çizdiği bu ruh portresi insanlığımızın genel durumunu da özetler esasında. Haberlerin, yorumcuların, sosyal medyanın kötüyü daha kötü gösterme ve yayma eğilimi karşısında bunalan fert baktığı ve gördüğü her şeyde bir kusur arayışına girmeye başlar. Güzeli göremez olur. Yorulur ve bunalır. Hem dehşetin ve vahşetin omuzlarında yükselme çabasındaki çağa korkuyla bakar ve yarınları adına endişe duyar; hem de sosyal çerçeve içinde kendisini diğerleriyle kıyasa tâbi tutmasına sebep olan aldatıcı resimlerin anlık şaşaasına kanar. Oysa vahşet ne onu göz önüne taşıyarak insanlarda bir ürküntü meydana getiren sosyal medya ile var olmuştur ne de dondurulmuş ânın aldatıcılığı görülenin genelini ihtiva eder. Ancak kişi, psikolojisini harap eden amiller üzerinde durmak yerine karamsarlığını kendisine mevcut durumuyla izaha çalışır. Kabiliyet ve imkânlarını bile sınırlandırılmış ruh hâli içinde imkânsızlık olarak farz etmeye başlar. Böylece ferdin gördüğü; görmeye tâbi tutulduğu yahut kendisini görmeye mahkûm ettiği olur. Oysa neyi gördüğümüzden çok, neyi ne şekilde gördüğümüz önem taşır.

Selam ile.