Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2452.97
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Mart 2012

Aşk vefa, vefa ise iman ister

VEFA; aşığın maşukuna, dava adamının davasına bütün zorluklara rağmen sadık kalabilmesidir. Vefa; sevgide bıkkınlık göstermemek, ihtiyaç halinde "Hızır gibi yetişebilmek"tir. Vefa; dikenlere direnerek, dost ikliminde boy atan gül olmaktır. Vefa; aşktır. Aşk vefa, vefa ise iman ister.

Vefa'nın meşhurları

Ya da sadece İstanbul'da Saraçhane, Süleymaniye, Şehzadebaşı üçgeninde bulunan bir semt ismidir Vefa. 1872 yılından günümüze eğitim veren lisesiyle meşhurdur. Bu liseden mezun olan öğrencilerin birçoğu ilim, sanat ve cemiyet hayatında boy göstermiş hatta bir kaçı şöhrette Vefa Lisesi'ni gölgede bırakmıştır. Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Peyami Safa, Hasan Ali Yücel, A. Süyehl Ünver, Sabahattin Zaim, Esad Coşan, Aytekin Kotil, Uğur Dündar, Gazanfer Özcan, Kemal Sunal, Şener Şen, Müjdat Gezen, Toktamış Ateş gibi isimler bunlardan sadece birkaçıdır.

Bu semtin Vefa Bozası da biraz önce saydığımız meşhurlar kadar meşhurdur, hatta onlardan daha meşhurdur. Boza; ihtivası darı irmiği, su, şekerden ibaret olan ve bir takım merhalelerden geçtikten sonra mayalanarak elde edilen millu00ee bir içecek. Vefa Bozacısı'nın kuruluş tarihi Ali Muhiddin Hacıbekir Lokumları gibi çok eski. Müesseseyi Arnavutluk göçmeni Hacı Sadık Bey 1876'da kurulmuş ve günümüze kadar gelebilen ender aile şirketlerinden biri olmayı başarmış.

Yeni neslin çok da haberdar olmadığı bu kış günlerinin içeceğini, hiç detone olmadan akşamları sokaklardan el ayak çekilince; "Booozaaau2026 Vefa Bozasıu2026" diyerek satanları orta yaşın üstündekiler gayet iyi hatırlarlar. Günümüzde mahalle bekçilerinin düdük sesini duyamadığımız gibi artık bozacıların da seslerini duyamaz olduk.

Vefa semti deyince bir zamanların efsane kulübü Vefa Spor'u unutmak olur mu? Tabii ki olmaz!.. Fakat Vefa Spor Kulübü'nün lokalinin önünden geçerken içi burkuluyor insanın. 1908'de Saim Turgut, Zeki Baban, Hamit Tevfik Kut ve Kemal Şirvani gibi isimler öncülüğünde kurulan spor kulübünün artık atletizm, izcilik, kürek sporlarında esamesi okunmadığı gibi, efsane futbol takımı da profesyonel ligden el ayak çekeli çok olmuş. Yeşil beyazlı ekip, şimdilerde imkansızlıklarla İstanbul Süper Amatör Ligi'nde top koşturuyor.

Bu satırları oyununca aklınıza "acaba ileride Vefa semtinde otopark mı işletecek!?" sorusu gelebilir. Hayır, hayır bu çıkar amaçlı bir PR çalışması değil. Maksadım, medeniyetlere ev sahipliği yapan sokaklarda yürürken, tanık olduğum "hayat sahnesi"nin karelerini sizlerle paylaşarak, gördüklerimin zekatını hakkıyla verebilmek.

Vefa, vefasızlık kurbanı!..

Vefa Caddesi'nde ilerlerken hayıflanıyorum. Semt, sanki vefasızların semti olmuş. Tarihimize dair ne varsa sendelemiş, kalkmak için vefalı birilerini arıyor; Şeyh Ebu00fbl Vefa gibi birini. Çaresizlik içinde vefanın merkezine, gönüllerin menziline Şeyh Ebu00fbl Vefa Hazretlerine yürüyorum. Arkada bıraktığım her adımda, "Ölülerine kıymet vermeyenler, dirilerine sahip çıkamazlar" düsturu Vefa semtinde ne kadar da az hissettiriyor kendini.

Bir mekana, o mekanın içindeki ıssızlaşmış bir makama dalıyorum. Korkuyor insan, ulu bir makama avdet etmenin taaccübü içinde. Kolay mı, İstanbul'u fetheden kumandanın destur alıp giremediği huzura elini kolunu sallayarak girebilmek. Kolay mı, ilim ve gönül deryası Şeyh Ebu00fbl Vefa'nın ruhaniyetine kırık dökük cümlelerle dua edebilmek. Kolay mı, Muslihuddu00een Ebu00fbl Vefa'nın sırlarına vakıf olabilmek.

***

Dua aleminde geziniyor, veliler topluluğunu ziyarete gelenler. Gözler yaşlı, gönüller gamlı. Havayı bir misk-i amber kaplıyor, öne düşen başları bir pu00eer-i fani okşuyor. Anlat diyor, türbedara; ziyaretimize gelenlere ikram et bize dair bildiklerini.

"Muslihuddu00een Ebu00fbl Vefa, mana ehlinin, evliyanın uyduğu kimsedir / Mezarının toprağı, aşıkların gözlerine sürmedir" beyitinin yazılı olduğu pencereden sızan hüzme eşliğinde sararmış sayfalar birer birer açılıyor. Dünya durdukça asla silinmeyecek cümleler aniden canlanıp "hayat sahnesi"nde perde diyor.

Rodos zindanlarından, gönül saraylarınau2026

Ebu00fbl Vefa, insanlığın vatanı Hicaz'dan dönüyor. Akdeniz'in azgın sularının yol verdiği veliye Rodoslu korsanlar aman vermiyor. Prangalara vurup, Rodos'un karanlık zindanlarına atıyor. İnsanlıktan nasibi olan bir zindancı, karanlık dehlizleri aydınlatan bu büyük velinin simasındaki şefkate yakalanıyor. Önce aziz misafirinin, sonra kendi gönlündeki prangaların kilidini çözüyor. Halka büyüdükçe büyüyor, gönülden gönüllere köprüler kuruluyor. Zindan vefalılarla dolup taşıyor. Ebu00fbl Vefa sevdalısı Karamanoğlu İbrahim Bey, bu hasrete daha fazla dayanamıyor. Rodoslu korsanlara istedikleri fidyeyi verip, Vefa'sına kavuşuyor.

Hasret bitiyor, Konya sevgilisini bağrına basıyor. Bu dönemler İstanbul önlerinde bir genç hükümdar, "Ya ben İstanbul'u alırım, ya İstanbul beni" diyor. Diğer ilim ve maneviyat önderleri gibi Ebu00fbl Vefa da bu genç kumandanın arkasından yürüyor. Fetih gerçekleşiyor, "İstanbul elbet feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur" müjdesine nail olunuyor. Ebu00fbl Vefa, yol hazırlıklarına başlıyor, fakat eline bir rica mektubu tutuşturuluyor: "Gitme, kal; bu şehrin manevi fetihlere ihtiyacı var." Gönüller sultanı, İstanbul'un sultanını kıramıyor. Rumların yoğun olduğu semte dergahını kuruyor. Her inançtan, her seviyeden insana kapılarını açıyor, iyilikte ve ikramda asla geri durmuyor. Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapmaksızın herkese tebliğ mükellefiyetini Peygamber üslubuyla yerine getiriyor. Sade yaşamı, yardım severliği, hoş sohbeti; gönüllerde taht kurmasını sağlıyor.

Bütün bunlar yaşanırken, İstanbul'un fatihi Sultan Mehmed Han mana önderlerinin sohbetlerinde huzur arıyor. Akşemseddin, Molla Gürani ve Molla Zeyrek'in ilim meclislerinde ruhunu doyurmaya çalışıyor. Bunlar yetmiyor, gönlüne Şeyh Ebu00fbl Vefa koru düşüyor. Adına külliye yaptırıyor. Şems'in Mevlana'yı yakması gibi yanıyor.

Bu muhabbetten haberdar olan Şeyh Ebu00fbl Vefa, Fatih'e karşı büyük bir sevgi besliyor. Yüzünü bir kere dahi görmemesine rağmen, ona geceler boyu dualar ediyor. Ortaçağ'ı kapatıp, Yeniçağ'ı açan genç Sultan'ı güçlü tasarrufu ile kuşatıp, ona manevi zırh oluyor.

Fatih, himmetini iliklerine kadar hissettiren, rüyalarını süsleyen bu velinin hasretine dayanamayıp, ziyarete etmeye karar veriyor.

Fatih, Şeyh Ebu00fbl Vefa'yı ağlatıyor

Yanına muhafızları ve lalası Zağanos Paşa'yı da alarak Şeyh Ebu00fbl Vefa'yı ziyarete gidiyor. Muhafızlar, şeyhin müridlerine hünkarın dergahın önünde olduğunu haber veriyor. Şeyh Ebu00fbl Vefa Hazretleri kapısına kadar gelen hasretlisiyle görüşmeyeceğini bildiriyor. Müridler şaşkın bir vaziyette huzurdan ayrılıp, dergahın önünde beklemekte olan misafirlere ulaşıyor. Karşılarında Peygamber müjdelisi değil; şeyhine teslim olmaya gelmiş bir derviş duruyor. Bütün rütbe ve makamlardan arınmış, el bağlayıp boyun bükmüş içerden gelecek daveti bekliyor. Müridler, bu tablo karşısında diyeceklerini şaşırıyor. Fakat arif olan anlıyor ve Zağanos Paşa'ya dönüyor:

"Gördün mü lala, kiminin bizim huzurumuza liyakati yetmezken, bizim gönül padişahının huzuruna liyakatimiz yetmez. Layık oluncaya kadar beklemekten başka çaremiz yok."

İstanbul'un aşılamayan surlarını aşan, çağ kapatıp çağ açan cihan padişahı; gönüller sultanının kapısının önünden azarlanmış bir çocuk gibi dönüyor.

Müridler dayanamayıp, hakikatı öğrenmek için destur alıp şeyhinin huzuruna varıyor. Başlarını kaldırıp baktıklarında, şeyhlerinin gözyaşlarının yanaklarından süzüldüğünü görüyor. Müridler yeni bir şaşkınlık daha yaşıyor; hem padişahı dergaha kabul etmeyip, hem de gözyaşı akıtmasına anlam veremiyor. Ebu00fbl Vefa Hazretleri müridlerine durumu şöyle açıklıyor:

"Mesuliyetten korktum. Mizacı istikametinde dervişliği meyledip devlet işlerini gözardı eder endişesine kapıldım. u00c2leme gönül sultanları kadar, cihan sultanları da lazımdır. Bilmezsiniz, benim ona meylim, onun bana ihtiyacı o derece fazladır ki, bir an birbirimizi görecek olsak; o benden ayrılmak istemeyecek, ben de ondan. İşte bu yüzden onunla görüşmek istemedim."

Ayrılık musalla taşında son buluyor

Bu birbirini sevenlerin ayrılığı 3 Mayıs 1481'e kadar devam ediyor. Ve birbirini Allah için seven iki dost bir musalla taşının önünde buluşuyor. Artık onların buluşmalarını engelleyecek bir korku da bulunmuyor. Cihan Sultanı musalla taşında, Şeyh Muslihiddin Ebu00fbl Vefa Hazretleri sevdiğinin başında sonsuzluk aleminde buluşmak üzere helalleşiyor. Dergahındaki çilehanesine çekiliyor.

Türbedar ikramını bitiriyor. Ve biraz önce açılan perdeler yavaşça kapanıyor.

***

Kim der ki, bu kapıda Fatih bekledi!

Çilehanenin önünden geçerken, gönüller sultanı Şeyh Ebu00fbl Vefa Hazretleri kendini ne kadar da derinden hissettiriyor. Dünyalık ne istese altın tepside sunulmak üzere, kapının önünde amade duruyor. Fakat bütün şaşalardan yüz çevirip, önümüzde duran birkaç metrekarelik çilehaneyle yetiniyor.

Şimdiki insanlar ise o kadar aç gözlü, o kadar vefasız, o kadar tamahkar ki; doymuyor. Her taraf talan edilmiş, her taraf köhne, her taraf izbe. Kim der ki, bu kapıda Fatih bekledi. Kim der ki, Şeyh Ebu00fbl Vefa kapısına gelmiş hünkarı huzura kabul etmedi.

İnanın buralar, bütün korku ve güzellikleri bastırmış ağır bir vefasızlık kokuyor. Fakat yetkililerin gözleri ama, burunları tıkanmış gözüküyor.

HAMİŞ: Bugün, bu kutlu beldeyi bize emanet eden Fatih Sultan Mehmed'in doğumunun 580. yıldönümü. O'nu, kumandanlarını ve askerlerini rahmetle yad ediyorum.

ŞEYH EBu00dbL VEFu00c2 KİMDİR?

Şeyh Ebu00fbl Vefa Konya'da doğdu. Asıl adı Mustafa bin Ahmed. Lakabı Muslihiddu00een (dini iyileştiren, düzelten, ıslah eden). Edirne'deki "Debbağlar İmamı" namıyla meşhur Şeyh Musliheddin Halife ve Şeyh Abdüllatif Kutsu00ee Hazretleri'nden zamanının bütün ilimlerini öğrendi. Şeyhinin isteği üzerine Karaman'dan İstanbul'a hicret etti. Zeynu00eeyye tarikatına mensup olup, Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan II. Bayezid devri şeyhlerindendi. Türkçe, Arapça ve Farsça birçok şiir ve risale kaleme aldı. 8 Temmuz 1491'da İstanbul'da vefat etti.