Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ekim 2023

​Ataların yolunda!

1403 yılında kadim şehrimiz Semarkant'ta, yani günümüz Özbekistan'ında, kudretli hakan Timur'un kurduğu imparatorlukta doğan; astronomi, fizik, matematik ve felsefe meraklısı bir genç adam, babasının Timur'un torunu olan bir başka dahinin yanında görev almasımdan mütevellit onun tedrisatından geçmesiyle önüne sunulan fırsatları efsanevi bir fayda seviyesine ulaştıracak seviyede değerlendirdi. Netice itibariyle de dünya tarihine adını "Ayın Haritasını Çıkaran Adam" olarak yazdırmayı başardı.

Bu öylesine büyük bir başarıydı ki kendisinden sonra dünyayı değiştirecek olan bir çok dahinin önündeki yüzlerce engeli kaldırmaya yetti.

Napier'den, Kopernik'e, Kolomb'dan daha nicelerine bir çok tarihin seyrini değiştiren dehaların çalışmalarına ciddi katkılarda bulundu.

23,5 derecelik dünyanın ekliptiğini bile o günün şartlarında 24 olarak tespit edecek kadar ve İstanbul'un enlem-boylamını tam tamına ortaya koyacak kadar büyük bir alimdi.

Siyasette de kilit noktadaydı. Dönemin süper gücü Osmanlı ile çatışan Akkoyunlulara Uzun Hasan'ın ısrarı üzerine bir süre elçilik etti. Fakat bu vesile ile münasebetinin geliştiği Büyük Hakan Mehmed Han'ı tanıyınca ve Sultan kendisine davet yollayınca 70'lerine doğru İstanbul'a geldi.

Devrinin zirvesi, büyük mühendis Ebu'l Feth Mehmed Han'ın tasarladığı ve bünyesinde Kur'an, hadis, kelâm, fıkıh, tefsir gibi İslam ilimlerle beraber kelam ilmi üzerinden Rabbimizin sünnetullahını ortaya koyan fizik, kimya, matematik, astronomi gibi doğa bilimleri üzerine çalışmalar yapacak Sahn-ı Seman Medresesi'nin kuruluşunda ders programlarının oluşturulmasına kadar etkili olacak şekilde kurmay müderris olarak yer aldı...

Yukarıda anlatılan bu fırtınalı hayatın sahibi Türk-İslam dünyasının büyük hocası Ali Kuşçu'dur. Tarihin gördüğü en büyük dehalardan olan yüz akımız Ali Kuşçu'ya Fatih öyle hürmet etti ki derslerine öğrenci olarak katılmak suretiyle ona, medresesine ve ilme verdiği önemi onun şahsında bayraktarlaştırdı.

Sahipkıran'ın zihnindeki İslami ilimlerin ve doğa bilimlerinin bir arada okutulacağı bu medrese Osmanlı'ya dünyanın tüm kalelerinin kapısını açacak bir anahtar olacaktı.

Ne yazıkki elli sene sonra işler değişti. Mısır ve Hicaz' ın fethi sonrası İstanbul'a getirilen alimlerin bu medresede görev almaları ve Sultan Süleyman'ın kendi Süleymaniye Medresesi'ni kurması sonrası doğa bilimlerini Sahn-ı Seman'dan ayırıp medreseye taşıması sonrası bütünlük bozuldu.

Medreselerin çoğu 17.yüzyıl itibariyle önce askere gitmek istemeyenlerin sonra bir çok tarihi vaka ile gördüğümüz üzere başıbozukların mekanı, eşkiyalık edenlerin yuvası oldu.

Elbette hepsi değil ama netice itibariyle 17.yüzyıl sonu itibariyle eğitim sistemi çöktü. Kaliteli insan kaynağı ancak I. Mahmud döneminde açılan okullarla yetiştirilebildi. Tabi ki bu iki yüzyıllık boşlukta Osmanlı teknolojik, ekonomik ve sosyal anlamda çok geri kaldı. Sonucunda da 20.yüzyılın başında o iki asırı bilimle dolduranların Anadolu dahil olmak üzere coğrafyamızı parça parça işgaline maruz kaldı.

İnsan gerçekten hayret ediyor. Böylesine büyük bir imparatorluk nasıl olur da insan kaynağı konusunda böylesine büyük hatalar yapar? Nasıl olurda, 19.yüzyılın insan kaynağı tablosuna bakıldığında görüldüğü üzere müterciminden, maliyecisine, diplomatından bankacısına, tüccarından doktoruna, öğretmeninden generaline, her şeyine ama her şeyine kadar gayrimüslim bir insan kaynağına esir kalır?...

Anlamak çok zor elbette ama ders çıkarmak çok basit... İnsan kaynağına önem vermeyen ve bilimini ilerletmeyen nihayetinde illa esir oluyor işte. Tarih bu tip çöküşlerle dolu bir mezarlık adeta. Hele bir de tüm ümmetin lideri olan bir ülke bu hatayı yaparsa tüm alem esir oluyor.

İşte bu perspektifte İngilizlerin Mısır'ı işgalinden buyana İslam coğrafyasında huzur kalmamasını insan kaynağı ve bilim meselesine bağlamaktan başka doğru tespit yoktur. Tedavisi de tüm devletler ve ümmetler için aynıdır, nettir: Eğitim!

Ali Kuşçular, İbn-i Haldunlar, Biruniler, Farabiler, Raziler, Ferganiler, İbni Sinalar, Gazaliler, Harezmiler ve daha nice dünyayı değiştiren ilim ve bilim adamları, İslam coğrafyasındaki insan kaynağının iyi eğitim aldığında neler yapabileceğinin tartışmasız en büyük kanıtları olarak karşımızda.

Dün doğan evladıma ilmin kapısı olan Hz. Ali Efendimiz'in (kv) ismini ve ikinci olarak da ömrü boyu ilim yolcusu olması için Tarık ismini verdik.

Hz. İbrahim(as) duası ve Peygamber Efendimiz'in (sav) şefaatiyle, Rabbimiz, Ali Tarık ile beraber coğrafyamızın tüm yavru Muhammedlerine, Alilerine, Alparslanlarına, İbrahimlerine, Yavuzlarına, Fatihlerine, Yiğitlerine, Emrelerine, Doğanlarına, Aykutlarına, Faruklarına, Ömerlerine, Ahmetlerine, Oğuzlarına, Metelerine, Ardalarına, Muratlarına, Ardenlerine, hepsine ama hepsine hayırlı evlatlar olmayı, ilimle, saygıyla ve sevgiyle yaşamayı ama aynı zamanda yaşatmayı, insanlığa faydalı, örnek ve önder olmayı, cesur, cömert, mert ve iradeli Müslümanlar olmayı, her aldıkları kararda, her başladıkları ve her başardıkaları işlerde bu coğrafyanın toprakları altında yaşayan zirve insanlar olan atalarının amel defterlerine de yol açtıkları için hayır yazdırmayı nasip eylesin...

Silkinip üzerimizdeki gafleti atmayı, mübarek atalarımızın yoluna girmeyi ve o yoldan son nefese kadar ayrılmadan ilimle ve cesaretle hizmet etmeyi, mücadele etmeyi nasip eylesin...