Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2399.16
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Ağustos 2020

Ataletten sonra rehavet

İnsanın yapması gereken işleri yapmamasına, üzerine düşen görevi başkasının yapmasını beklemesine, sözün özü ruhun tembelleşmesine atalet denir. Kendi eksiğini başkasının tamamlanmasını bekleme hastalığına ise rehavet denir. Atalete kapılmak rehavete kapı aralamaktır. Çağımızın en büyük hastalıklarından ve hasletlerinden biri haline gelen atalet ve rehavet, insana bahşedilen irade kavramını hiçe saymaktır.

“Ver yiyeyim, ört yatayım” cinsinden bir hale bürünmüş olan rehavet, neme lazımcılık ideolojisinin hayatımızı işgal etmesine zemin hazırlar. Bir sonraki aşaması ise “elbet biri yapar” düşüncesinin esiri olmaktır.

Çok değil, bundan yirmi hadi bilemediniz otuz yıl evveline gittiğimizde ortada bir iş veya bir mesele olduğu zaman hiç kimse etrafına bakmaz, yapılması gereken işin bir ucundan tutardı. En nihayetinde ‘imece’ usulüyle o iş bir hal yoluna koyulur ve sorumluluk ile dayanışmanın en güzel örneği gösterilmiş olurdu. Herkes az ya da çok demeden işin ucundan tuttuğu zaman eşit oranda gösterilen emek ile işler görülürdü.

Bu duyarlılık ile büyümüş olan bir kuşağın ardından gelenler ilkin büyük bir sorumluluğun altında olduklarını ruhlarında hissetmiş olmaları gerekirdi. Lakin dönüp baktığımız zaman "elbet biri yapar" düşüncesi hayatımıza kahir ekseriyetle hâkim olmuş durumdadır. Bu da derdi olanları üzüyor ve bir çözüm cihetine insanları yöneltiyor.

Üstadın 'Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...' diye başlayan Gençliğe Hitabesi'nde "'Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "Ben varım!" cevabını verici, her ferdi "Benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik..." vurgusu yaptığı satırlar ile günümüzü mukayese ettiğimizde resmin acı ve acıtan tarafı gözler önüne hemencecik seriliveriyor.

Şimdilerde seslenildiği zaman, yedisinden yetmişine kadar bütün nesillerde bir koyvermişlik, bir atalet, "biri elbet yapar" düşüncesinin hüküm sürdüğüne şahit olmak insan olan, inancı kuşanmış taraflarımızı acıtıyor. Kimimiz sosyal medyada boğuldu, kimimiz cep telefonlarımızdaki oyunların hapishanelerinde mahkum oldu, kimimiz ise dünyalık nimetlere tamah etti.

Hani atalarımız demişti ya, iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmalı diye, iğneyi dahi kendimize batırmaktan çekindiğimiz şu günlerde belki de artık çuvaldızı da kendimize batırmalıyız. Bazı şeylerin kıymetini kaybetmeden anlamak için…

Kaybedilen şeyi tekrar kazanmak, onu kaybetmekten çok daha fazla zaman alıyor. Kaybetmek bir anlık olabilirken, bazen yeniden kazanmak bir ömür sürebilir.

Rehavet hasleti, bütün ruhumuzdaki işgalini tamamlamadan, içimizdeki eylem ve inanç ruhunun ışığı tamamen sönmeden son bir gayretle oturduğumuz yerden doğrularak kıyama durmanın zamanı gelmiş de geçiyordur, kim bilir?

“Kim var?” diye sorulduğunda sağına soluna bakınma rehavetine kapılmadan, atalet örtüsünü üstümüzden atarak "Ben varım" şuurunu hayatımıza düstur etmenin zamanı geldi diye düşünenlerdenim.

Kendi sorumluluğumuzda ve uhdemizde olan bir işi başkasının yapmasını bekleme rehaveti hayatımızda alışkanlık haline gelmeden ataleti askıya almanın ve yaşamı anlamlı kılmanın vaktidir bugün. Bugünlerimizi kaybettikten sonra tekrar bulamayabileceğimizin kaygısını boynumuzda bir vebal olarak taşımalıyız.

Aksi takdirde ataletten sonrası rehavet ve bir sonraki durağı ise yok oluştur. Bütün sorumluluğumuzu bir insanın omuzlarına yükleme hasletinden ve hastalığından vazgeçerek taşın altına sadece elimizi değil bütün ruhumuzu koymak için birilerinden izin almadan sorumluluk almalıyız. Bize bahşedilen ‘irade’ melekesini işleyen demir pas tutmaz ilkesiyle sürekli kullanmalıyız.