Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2439.73
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 Ekim 2020

Ayağımdaki İlk Kundura

Bu başlığı okuyan herkes eminim ki meşhur türkücü İbrahim Tatlıses’in meşhur türküsü “Ayağındaki Kundura” türküsünden bahsedeceğimi düşünmüştür. (Hâ bu arada türkü Mukim Tahir’indir. Çok sonraları İbrahim Tatlıses ile bu türkü meşhur olmuştu. İbrahim Tatlıses de bu türkü sayesinde meşhur olduydu.) Okurlara hak vermemek elde değil. Bu türküye gönderme yaptığım doğru. Fakat doğru olan bir şey daha var. Ne zaman “Ayağımda Kundura” türküsünü dinlesem ayağımdaki ilk kunduramı hatırlarım ve oturur hüngür hüngür ağlarım.

Ayağımdaki ilk kundurayı sanırım ortaokul yıllarımda annem almıştı. Hayal meyal hatırlıyorum o yılları. Tıpkı siyah beyaz televizyonların ekranı gibi. O zamanlar okula gri pantolon, beyaz gömlek, mavi ceket ve siyah kravat kombinasyonuyla giderdik. Bu kombinasyona lastik ayakkabı gitmezdi elbette. Adam gibi çocuklardık. Yani adam olacaktık. Ütüyü bulmazdı elbiselerimiz. Bu yüzden annelerimiz ütüsü bozulmasın diye yastık altında saklardı onları.

Şimdi hayatımızdan şikâyet etmek için değil hikâyet etmek için o günlerden dem vurmak istiyorum. Bu yazıyı bana yazdıran, yazıya ilham veren kıymetli dostum şair-yazar Osman Güzelgöz ve ayağındaki kundurasıydı. Osman Güzelgöz Hocamız bugünlerde sosyal medyada güzel işler yapıyor. Onun adıyla yayınlanan bir video kanalı var. Bu videoların birinde ayağındaki ilk kundurayı anlatıyordu. Daha sonra onun bloğunda da “ayağımdaki ilk kunduram” adlı hatırasını okumuştum.

Osman Hocanın videosunu dinlerken meşhur İran filmi “Cennetin Çocukları” hatırıma geldi. Filmde, okula giden iki kardeş ayakkabılarını değişerek giymek zorunda kalıyorlardı. Zehra, dersten erken çıkar, Ali ile bir sokak arasında ayakkabılarını değişirlerdi. Ali, okula koşarak gittiği halde hep derse geç kalır ve azar işitirdi. Bir gün üçüncülük ödülü spor ayakkabı olan yarışmaya girmeye karar verir. Amacı üçüncü olup kazandığı ödülü Zehra'ya vermekti. Ayarlamaya çalışsa da üçüncü olamıyor, birinci oluyor ama ayakkabıyı alamadığı için çok üzgündür.

Masumiyetin, kederin ve kararlılığın hikayesi ancak bu kadar güzel anlatan dokunaklı bir film görmemiştim. Osman Güzelgöz’ün kundura hatırası da eminim bir senaryosu yapılsa ve Mecid Mecidî gibi bir yönetmen olsa bu kadar etkili olabilir. 1970’li yılların Anadolu’sunun halk portresi çizilebilir. Onun kundurası da bu filmdeki kahramanın gibi elinden gidecekken kaderi sınıf öğretmeni ve okul müdürünün sayesinde değişmiş.

Hatıra kısaca şöyle... İlkokullar arası bilgi yarışması olacak. Bu bilgi yarışması için esnaf sponsor olmuş. Yarışmada birinci olan okul takımına yirmi dört parça porselen yemek takımı, bir çift kundura ve 5 lira nakit para. Parasal hediyenin ehemmiyetini belirtmek için bu yarışmanın 1971 yılında olduğunu hatırlatalım. Osman Güzelgöz’ün okulu birinci olmuş. Sıra bahsi edilen hediyelerin kime verileceğinde. Osman Güzelgöz’ün gözü ne porselen yemek takımında ne de 5 liralık para ödülünde. O zaman kadar kara lastik giymiş birisinin kunduraya bu kadar yaklaşması an meselesiydi. O, kundurayı düşünürken arkadaşlarını da düşünecek kadar naif bir insan. Gruptaki arkadaşı Mustafa’nın paraya ondan çok ihtiyacı varmış, Cengiz adlı diğer yarışmacı öğrencinin de ne paraya ne de kunduraya ihtiyacı varmış. Çünkü babası subay, annesi öğretmenmiş. Olsa olsa porselen yemek takımı onlara gider diye içinden geçirirmiş. Tam da onun dediği gibi olmuş. Grubun büyüğü kendisi olduğu için okul müdürü ilkin ona sormuş. İnce bir belağat ve ince bir fesehat ile hediye taksimi şöyle yapılmış.

“Efendim 5 liraya hepimizden çok Mustafa’nın ihtiyacı var. Sanırım Cengiz de yemek takımını süzüyor.” Cengiz de “evet” cevabını verince müdürün işi de kolaylaşmış ve hediyeleri vermişler. Kundura Osman Güzelgöz’e kalmış. Eve geldiğinde mutluluğunu gizleyememiş. Bir tören havasında kundura giyme merasimi başlamış. Önce siyah lastikleri ayağından çıkarıp metrelerce uzağa fırlatmış. Ardından temiz bir çorap giymiş. Artık kara kundurayı ayağına giymeye ramak kalmış. Ayağını kunduraya yerleştirmeye çalışıyor ama bir türlü ayağına girmiyordu kondura.

Not: Hatıranın-hikâyenin devamını haftaya anlatacağım inşallah