Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2400.71
BIST 100
10336.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Nisan 2019

Ayakkabı topuğu ve çekiç

Ayakkabı topuğu ve çekiç için ikisinin de aynı şey olduğunu söyleyebilir miyiz? Eğer meseleye işlevleri yönünden yaklaşanlar olursa pek ala söyleyebilirler. Çekiç ne işe yarar? Duvara çivi çakmaya. Hannah Arendt aynen şöyle söylüyor: “ben de çoğu kadın gibi duvara çivi çakarken ayakkabımı kullanıyorum”

Ve ekliyor: Şimdi ben ayakkabımın topuğuna çekiç diyebilir miyim?

Şayet iki nesne yahut kavram arasında ki farkı tespit ederken yahut onları isimlendirirken bizce önemli olan onların gördükleri işlev ise o zaman her ikisine de aynı isim verilebilir. Lakin işlevin ötesinde “değer” gibi “hakikat” gibi bazı kıstaslar arıyorsak, sırf işlevinden hareketle iki farklı şey arasında özdeşlik kurulamaz.

Mesela çağdaş bazı ideolojiler geleneksel dinlerle aynı işlevi görüyorlar diye diyelim ki “Marksizm” yahut “faşizm” ile “din” arasında bir özdeşlik kurulabilir mi? Elbette kurulamaz! İdeolojiler her ne kadar kendilerini sanki bir dinmiş gibi lanse etseler de, aynı işlevi yapmak için seküler icat olmuş olsalar da, ulu önderlerini yeryüzünde gezen bir tanrı gibi yüceltseler de netice değişmez.

Yani din, dindir; ideoloji de ideoloji.

Yahut “Yahudilik”, “Hıristiyanlık” ve “Müslümanlık”, insanlar üzerinde aynı işlevi görüyorlar diye hepsini aynı “din” ana başlığı altında özdeşleştirebilir miyiz? Toplumsal işlevlerinden hareketle farklılıklarını göz ardı edebilir miyiz? Örneğin hepsini “tek tanrılı dinler” diye aynılaştırabilir miyiz? Yapamayız çünkü tarihi gelişmelerine karşı lakayt bir tavır gösteremeyiz. Aksi takdirde bir ulusun Tanrısı olan Yehova ile İslam’ın insanlığın Tanrısı olan Allah arasında bir fark gözetmemiş oluruz. Yahut Hıristiyanlığın teslis ile malul Tanrı telakkisi ile İslam’daki tevhidi Tanrı anlayışı arasında ki muazzam farkı dikkate almamış oluruz.

Böyle bir ortamda Müslüman olmanın ne anlamı kaldığını sorgulamak zorunda kalacağımız aşikârdır. Eğer “hak olan” hangisi diye bir kaygımız yoksa o inancı taşımanın da insana kazandırdığı bir artısı yok demektir.

İşte Türkiye’de Kemalist, laik, ulusalcı ve sosyalist kesimlerin yanıldıkları husus bu. Batının tarihi gelişimini esas alarak kendi tarihimizi yorumlamak; değerlerimizi Batılı değerlerin rehberliğinde yargılamak; sorunlarımızı çözmek için “nasıl olsa Batı tarafından denenmiş” diyerek hazır reçetelere sarılmak. Müslümanların farklı bir tarihi gelişimi olduğunun farkına varmadan Batıdan tercüme fikirlerle toplumu aydınlatmak(!)Bence İslam dünyasının temel problemi bu. Çekiç yerine ayakkabı topuğu kullanmak. İşte bu sorun halledilse o zaman “olay” ile müktesebatımız arasında sağlıklı bir ilişki kurabilecek ve olması gereken değişiklikleri yapabileceğiz.

Kısacası değişiklik lazım; lakin evvela değişimin sosyolojisini/fıkhını inşa ederek; taklit kolaycılığından bir an önce kurtularak.

Keza ayakkabı topuğu ile çekicin aynı olmadığına dair şu örneği de verebiliriz: İnsanları itaat ettirmek bakımından “şiddet” ile “otorite” aynı işleve sahiptir diye bu ikisini özdeşleştiremeyiz. Buradan hareketle otoriteye karşı sanki bir şiddetmiş gibi husumet besleyemeyiz. “otorite” ile otoriter ve totaliter devletleri birbirine karıştıramayız.

Zira otoriter ve totaliter devletlerde otoriteyi “iktidar” keyfince kullanır. Bu otoritenin gaspıdır. Modern devletler otoriteyi nasıl yorumlarsa yorumlasın, hangi siyasi rejimi kurarsa kursun, gasıp olmaktan kurtulamamışlardır.

Oysa otorite gücünü şiddetten veya iktidarın uygulamalarından/yasalarından değil gelenekten alır. Zoru baskıyı değil, rızayı içerir. Daha da önemlisi “otorite” hem yönetilenlerin hem de yönetenlerin müştereği olması hasebiyle, iktidarın gücünün dizginlenmesinde halka yetki ve ölçü verir.