Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Aralık 2023

Aynileştirme

Sistem, kapsamlı bir şekilde işgaline devam ederken, hayatın her cephesinden saldırmaktadır. Bu savaşın kodlarını da yapay zekâ denilen en etkili silahıyla üretiyor. Yapay zekâ, bugün nükleer silahtan daha tehlikeli bir hal aldı. Bombalarla toplumu öldürebilirsiniz, ancak yok edemezsiniz. Ancak yapay zekâ ile bir toplumu tamamen ortadan kaldırmanın kodlarını üretebilirsiniz. Zaten sistem, öldürmekten ziyade kendine benzetmek üzerine kuruludur.

2. Dünya savaşında Japonya'ya atılan atom bombaları şehirleri yok etmiş olabilir lakin Japon toplumunun içindeki cevheri ortaya çıkarmıştır. Bununla başarıya ulaşamayacağını anlayan sistem, onları öldürmek yerine aynîlestirme aşamasına geçmiştir. Aynîleşme, sistemin daha da canileşmesine yol açmıştır. Soykırımın psikolojik ve sosyolojik halidir.

Sistem bu soykırım için çıkış noktası olarak kültürü almaz; kültürün de kaynağı ve besleyeni olan kutsalı alır. Kültürü besleyen dini normlardır. Bu yüzden sistemin asıl savaşı kutsala karşıdır. Soyut ve metafizik olanladır. Hep orada olan, ancak gözüyle görmediğiyledir. Daha açık söylemek gerekirse sistem, Tanrı ile savaşır. Bu savaşın sonunda tüm dünyayı yok etmeyi göze alabilecek kadar da canidir. Bilinçaltında eğer Tanrı’yı yenerse ölüm döngüsünü kıracağına ve ölümsüzlüğe ulaşarak tanrılığını ilan edeceğine inanır.

Bu öyle bir savaştır ki, herkese anladığı dilden konuşarak farklılıkları törpüleyerek aynîlestirme gayreti güder. Herkesi birbirine benzeterek de aradaki mesafeleri kaldırır. Mesafe vardır ama herkes birbirine benzediği için zamanla insanlar aralarına karbon kâğıdı konulmuş gibi yaşamaya başlar. Biri ötekinin diğeri... Birbirine benzetilen insanın yaşam felsefesi de birbirine benzemeye başlar. Dünün tekrarı bir bugün, bugünün aynısı bir yarın. İşte tam da burada bundan on dört asır önce bugünleri görerek “İki günü eşit olan zarardadır.” sözünün sahibinin ne demek istediğini anlıyoruz.

Chul Han “Ötekiliğin kaybolması yaşamı anlamsız ve cansız kılmaktadır.” diyerek sistemin aynîleştirme eleştirisini ortaya koyuyor. Ötekine saygıyı ortadan kaldırınca hepimiz robotlaştırıldık, farkında değiliz.

Çözüm hiçbir zaman sistemin kendisinde değildir. Zaten sistem çözümü de sevmez. Bu duruma örnek olarak kullandığımız ilaçları gösterebiliriz. İlaçlar bir rahatsızlığı tedavi için kullanılmaz. Sorunu ötelemek için kullanılır. Tedavi edilen hastalık, ortadan kaldırılan sorun, sistemin en büyük rahatsızlığıdır. Devamlı kendisine muhtaç olunmasını ister.

Farklılıklarımızı tüketerek tek tipleştik. Evlerin dahi tek tipleştiği, bir tren dizilimi şeklinde dizilmiş şehir görüntüleri farklılıkların ortadan kaldırılışının örneğidir. Bu şehir örneğinde mahalle kültüründen soyutlanarak apartmanerkil bir hayatı kabullendik. Toplumsallıktan bireyciliğe dönüştüğümüzden beri herkes birbirinin kopyası olarak dolaşıyor sokaklarda.

İletişim karşılıklı etkileşim halinde birbirinin farklılıklarını keşfederek yeni bir şeyler bulmak için kullanılması gerekirdi. Ancak günümüz iletişimi ve bunun için üretilen kitle iletişim araçları farklılıkları törpüleyerek insanların aynîleşmesine neden olmaktadır. Aynı olaylara aynı tepkiler verdirme gayretindedir. Tek kaynaktan beslenen insanların tek tipleşmesi kaçınılmazdır.

Her ne kadar sanayinin gelişmişliği arkasına sığınarak üretim toplumu olduğumuzu iddia etmeye kalkışsak da ürettiğimizden daha fazlasını tükettiğimiz gerçeğini gizleyemiyoruz. Üretim belli bir zümre tarafından icra edilirken tüketim toplumun tamamına yayılmış durumdadır. Dahası, üretim zaman alırken tüketim bir anda olup bitmektedir.

Chul Han’ın Ötekini Kovmak kitabındaki şu sözü durumumuzu özetliyor: “Birbirinin neredeyse aynısı olarak yaşayan insanların var olduğu bu dünya başkalıktan, farklılıktan, anlatıdan, kurgudan, aşktan, arzudan, gizemden ve sırdan mahrum kalmak kaçınılmazdır.”

Farklılıklarımızı sorun olarak görmeyi bırakarak onun güzelliklerinden beslenmeye başlarsak toplumun renkliliğine katkıda bulunuruz. Tribündeki seyircilerin görsel şöleni herkesin kendi rengini temsil etmesiyle mümkündür. Herkesin birbirinin aynısı olduğu bir tribünde yaşam belirtisi olup olmadığı fark edilemeyecektir. Hala yaşıyor olduğumuzu iddia ediyorsak herkes gibi olmak yerine herkesin kendisi olmasına fırsat vermeliyiz.