Dolar (USD)
32.22
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2459.25
BIST 100
10332.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Nisan 2012

Başbakan kabuk bağlamış yaramızı deşti

SABRİ GÜLTEKİN

Salı günü partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tek Parti döneminden kalma küllenmiş yaramızı deşti. İbadethanelere yönelik 1926 -1950 yılları arasında yapılan "kıyım" ıresmi belgelerle açıklayarak bir kez daha dedelerimizin yaşadığı zulmü hatırlattı.

***

Erdoğan, Tek Parti döneminde camilerin nasıl kapatıldığını, nasıl satıldığını, ezanın nasıl susturulduğunu, cenazelerin imamsızlıktan dolayı nasıl gömülemediğini, gazetelerin ve dergilerin nasıl yasaklandığını, sakala, kılık-kıyafete nasıl müdahale edildiğini anlatırken, "Lozan tiyatrosu"nda sahnelenen oyunu getirdi akıllara.

Tarihler 24 Temmuz 1923'ü gösterdiğinde, yüzyıllardır bu coğrafyada denge unsuru konumundaki Osmanlı'nın torunları, sahneye konulacak oyunun figüranları olarak "Lozan tiyatrosu"na davet edilir. Görüşmeler esnasında Fransız Klemenso, Kur'an-ı Kerim'i havaya kaldırarak: "Bakınız bu görüşmelerde aylardan beri bir adım dahi atamıyoruz. Bunun sebebi açıktır. Eğer bu kitaba bağlı olacaksanız, biz size bağımsızlık vermeyiz. Çünkü bu kitap siz Müslümanlara; Hıristiyan ve Yahudilerle dost olmamayı emrediyor. Bu kitaba uymaya devam ederseniz, düşmanlığı sürdüreceksiniz demektir. Bu şartlarda da sizinle barış yapmamız mümkün olmaz" der ve görüşmeleri kilitler.

İddialara göre, İsmet Paşa (İnönü) ile Lozan'a giden siyonist doktrinci Haim Nahum, müzakerelerin çıkmaza girdiğini görünce, Türk heyeti adına "Hilafet'in kaldırılarak, İslam'la olan bağlardan yeni kurulacak devletin koparılacağı" garantisini verir. Ancak, verilen bu teminatlar sonucu bir anlaşmaya varılabilir. Nitekim, Cumhuriyet'in ilanından kısa bir süre sonra, 3 Mart 1924 tarihinde Meclis'te alelacele görüşülerek kabul edilen kanunlar, yeni siyasi yapılanmanın istikametini göstermesi açısından önemli ipuçları veriyordu. Aynı gün çıkarılan "Hilafet"in kaldırılmasıyla ilgili kanunla, yeni devletin İslam dünyası ile bağlarını koparacak, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de medreselerin kapatılması sağlanacaktı.

***

Bu gelişmelerin emaresi olarak, 19 Kasım 1935'te çıkarılan bir yasayla camilerin kapatılması, müzeye, depoya, ahıra, meyhaneye dönüştürülme süreci başlatılıyor. 1926-1950 arasında 513 cami, çoğunun üzerinde cami olan327 arsa, bin 70 mescit satılıyor. Bunlarla birlikte, kilise, manastır, türbe, mezarlık, imaret, darüşşifa ve benzeri çok sayıda tarihi eserin satışı yapılıyor. Toplamda 3 bin 411 adet hayrat vakıf taşınmazının satışı gerçekleştiriliyor.

Özellikle 1939-1951 yılları arasında Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait İslam mabedleri; satılıyor, yıkılıyor, kiraya veriliyor, depo yapılıyor, saz ve içki evine çevriliyor, müzeye dönüştürülüyor. Ülkemizin tacı, millu00ee kimliğimizin mührü Sivas Ulu Camii ve Sultanahmed Camii bile kapatılıp, depo yapılıyor.

Tartışmaların odağı olmaktan bir türlü çıkamayan milletiyle kavgalı CHP'nin, İsmet İnönü döneminde ayyuka çıkan "cami kıyımı"hatırlanmaması gereken "kara bir leke" olarak tarihin sayfalarında hala tazeliğini koruyor.

Bu "çirkin yıkım"ların 1966 yılında Millu00ee Şef'e hatırlatılması üzerine İnönü şu beyanatıveriyor: "Biz CHP'nin ne zaman ve hangi cami ve ibadethaneleri kapattığımızı ispat etsinler. Cami ve ibadethaneler her zaman açık bırakılmış ve kimseye bu hususta baskı yapılmamıştır..."

Bu beyanat üzerine üzerine dönemin etkin gazetelerinden Yeni İstiklal, "İnönü'nün yalanlarına karşı vatandaşları ispata çağırıyoruz"kampanyası başlatıyor. Gazete, memleketin dört bir yanından "tapu senetlerimizin yok edilişi"ni gözler önüne seren mektup ve belge yağmuruna tutuluyor. Vakfiyelerimizin ve camilerimizin bir dönem nasıl "hafıza kaybı"na uğratıldığı Yeni İstiklal'in nüshalarında serdediliyor. Medeniyetimizin temel taşlarının yerinden insafsızca nasıl söküldüğü, görgü şahitleri tarafından adeta tekrar o anlar yaşanarak anlatılıyor.

Millu00ee Şef ve avanesi yalnız cami kapatmakla, cami yıkmakla kalmıyor; tarihe, ecdada, mukaddesata saldırarak bin yıldan beri uğrunda milyonlarca şehit verdiğimiz dinimizi de yıkmaya çalıştığı belgelerle tesbit ediliyor.

Yok edilen mermer kitabeler... Antikacılara peşkeş çekilen mezar taşları...Çalınan hüsn-ü hat levhaları...Sırra kadem basan çiniler, halılar, kilimler...Yağmalanan ecdat türbeleri...Dansöz oynatılıp, fuhuş yaptırılan mescid ve camiler...Yol açma bahanesiyle buharlaştırılan şaheserler...İsmet İnönü'nün yalanlarınıbir bir ispat ediyor.

Yeni İstiklal'de yayımlanan mektuplardan birinde şu çarpıcı olaya yer veriliyor:

"...Gebelioğlu Camii satışa çıkarıldığı sırada mahalle halkı kendi aralarında para toplayarak camiyi satın almak ve yine cami olarak kullanmak istemişlerdir. Fakat CHP'li avukat Rasim Bayazıt: 'Ben bu camiyi satın alacak ve mihrabında, şadırvan havuzunun başında rakı içeceğim'demiş ve hakikaten bu camiyi satın almış ve şadırvan havuzunun başında rakı içerken ölmüştür... 25.06.1967 Mustafa Ramazanoğlu / Maraş"

Bu ifadeler,"cami kıyımı"nın hangi safhalarda gerçekleştiğini açıklıyor.

Bu vatan topraklarının bize ait olduğunu gösteren o deliller, o tapu senetleri acaba niçin yok edildiler? Niçin binlerce cami kapatıldı, satıldı veya kiraya verilerek, gayesi dışında, yanlış hatta çirkin işlerde kullanıldı? Depo, sevkiyat merkezi, düğün salonu, saz evi, ahır, hatta meyhane haline getirildi? Bu eserler, titizlikle bakılmaları, korunmalarıve restore edilmeleri gerekirken, niçin kıyıma tabi tutuldular?..

Bu soruları çoğaltmak mümkün, fakat sonuca gitmek için artık çok geç. Ancak ortada bir gerçek var ki, zalimler zulüm ve haksızlık ettikleri için, ötekiler de zulme ellerinden geldiği derecede engel olmadıkları için sorumludurlar.

***

Sayın Başbakan'ın konuşmasının ardından hamaseti bir tarafa bırakıp, tarihin derinliklerinde kaybolup gitmeye yüz tutmuş "utanç vesikaları"yla yüzleşmemiz gerekiyor.Muhterem Mehmed Şevket Eygibeyefendi tarafından kaleme alınan ve Bedir Yayınevi tarafından yayımlanan "Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı" isimli kitabın sayfalarını çevirince insanı dehşete düşüren bilgi ve belgelerle karşılaşıyor.

Allah bu acıları, satır aralarından çıkartacak vesileleri bir daha bu millete göstermesin.

Bu ibretlik vesikalar ve Millu00ee Şef'in belleklere kazıdığı "cami kıyımı", "CHP'nin hafızası"na dair derin ipuçları veriyor. Bunca "cinayet"işleyen bir babanın varislerinin hayra rıza göstermesi çok uzak ihtimaller arasındaki yerini hala koruyor.