Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2443.29
BIST 100
9931.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Haziran 2021

Basıncı düşürmek şart!..

“At ve it izlerinin birbirine karışmasından” hep birlikte şikayetçi olduğumuz bir süreçten geçiyoruz.

“Kimsenin kimseye güveni kalmadı!” civarında bir yerlerdeyiz.

Bugün “Babalar Günü” ve “Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin arkadaş!” lâfı tedavülde.

Basıncın gittikçe arttığı bu ortamda, provokatif saldırılar birbiri ardına geliyor ve milyonlarca vatan evlâdını “Daha neler neler olacak!” endişesi kaplıyor!

Parti binalarına birbiri ardına saldırılar, böyle bir ortamda meydana gelince, endişe katlanıyor.

*

Bir yanda, “ilk bakışta” görünenler var, öbür yanda da “medyada” büyük ölçüde hâkim oldukları anlaşılan güçlerin “sinsi” tezgâhları.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu toplantılarından birinin ardından yapılan resmi açıklamada, bazı medya yapılanmalarının toplumun değerlerini hedef alan büyük bir “oyun”u sahneye koydukları tespiti dikkat çekmişti.

Biz de, “Tespitte bulunmak faydalıdır ama yetmez. Cumhurbaşkanlığı, bir ‘organize tezgâhın kurulduğunu’ tespit etmişse, elindeki büyük imkânlarla bu ‘tezgâhı’ dağıtmalıdır!” muhtevalı değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmıştık.

Dikkatinizi çekiyordur mutlaka, son vakitlerde birbiri ardına “psikolojik travma” dizileri yayına veriliyor.

Birçok programda “toplum psikolojisi”nin hedef alındığını görüyoruz.

“Güzelim Türkiyemiz” adeta “manyaklar ülkesi” olarak resmediliyor, her memlekette meydana gelebilecek “istisnai” görüntüler genelleştirilerek!..

Bilhassa gündüz programlarında, öyle tipler ve öyle çarpık ilişkiler sergileniyor ki, bir saat izleyen kafayı sıyırmanın eşiğine gelir!..

Diğer yandan, sosyal medyadaki “kriz üretim merkezlerinin” var güçleriyle çalıştıklarını, hemen her olayı, her görüntüyü toplumu “delirtmeyi” hedefleyen birer “psikolojik terör” vasıtası olarak kullandıklarını görüyoruz.

“Profesyonel odaklar” tarafından üretilen “asap bozucu” malzemeler, “öfke, nefret, kızgınlık” gibi negatif duygularla hareket eden psikolojileri iyice bozulmuş tipler tarafından hızla “kopyalanıyor” ve dağıtılıyor.

Bu berbat ortamda neyin doğru, neyin yanlış olduğu hiç önemli değil.

Kin ve nefret iklimi”nde çatışan taraflar, gözleri dönmüş halleriyle ortamı kirletiyor, geriyor, karartıyor...

Adalet, hakkaniyet, sağduyu gibi duygular rafa kaldırılmış durumda.

Eline klavyeyi alan, ortamı terörize ediyor!

Bulundukları her ortamda gerilimi arttıran, sürekli olarak hakaretler savuran bazı siyasilerin sahneyi iyice alevlendirdiklerini görüyoruz.

“Gündemde yer bulma”, “tribünlerden alkış alma” gayretindeki bazı “kanaat önderi”, “akademisyen” “gazeteci” (!) etiketli zatlar da bu süreçte son derece “tehlikeli” işlere imza atıyor.

“Karşı tarafın” hassasiyetlerini kaşıyan bu zatların yaptıklarının sözde savundukları değerlere ve kişilere sahip çıkmakla…

O değerlerin ve kişilerin mücadelesini vermekle filan alâkası yok!

Ortamdan “rating” kapmaya çalışırken, ateşe benzin döküyorlar.

Bu tipler için memleket batmış, çıkmış…

Birileri için “kirli eylem” alanları açılmış açılmamış, hiç önemi yok!..

Onların hitap ettikleri tribünler var ve o tribünlerde “gladyatörleri ölümcül ihtirasla” seyreden kitleler!..

Bu “kamplaşma” oyununun dışında da milyonlarca vatan evlâdı var, onlar da, “seslerini duyuramamaktan” dolayı şiştikçe şişiyor, çaresizlik duygusundan kaynaklanan basınçla etraflarına patlıyorlar!..

Devletin derinliklerinde de çok şeylerin olduğunu görüyoruz…

Farklı “klikler” özellikle “derin sol yapının” belirgin medya organlarına malzemeler taşıyor, oralar üzerinden kavga ediyorlar…

Böyle bir ortamda…

Ak Parti ve HDP binalarına “nefret” motivasyonlu saldırılar vuku buluyor.

Bugüne kadar her biri bir başka memleketi “alt üst” edecek darbelerle, darbe girişimleriyle, büyük terör olaylarıyla karşı karşıya kalan Türkiye, bunca badireden “ayakta kalarak” çıkmayı başarmışsa da…

Bütün sarsıcı olayların, bünyede ağır hasarlara yol açtığı da muhakkak.

Bir misal:

Geçtiğimiz günlerde, durumuna müdahale edilen bir “ağır hasta”nın doktoruna “bilgi almak” üzere gittim.

Dedi ki,

“Hastada bir sıkıntı oluyor, hemen müdahale edip bastırıyoruz…

Bu sefer de başka sıkıntı oluyor, onu da bastırıyoruz…

Her müdahalede ağır ilaçlar vermek mecburiyetinde kalıyoruz…

Bir başka, bir başka…

Derken…

Her müdahalede tespihten bir tane eksiliyor…

Yakında, korkarım ki, tespihsiz kalacağız!”

Allah muhafaza!..

*

Memlekette tespit taneleri teker teker dağılıyor mu?

Son vakitlerde artan gerilimi yumuşatmasını umduğumuz bir takım “reform” adımları atılıyorsa da…

Bunlar yeterli olmayacak gibi…

Türkiye’yi yöneten kadronun, olanın bitenin farkına varmaması elbette mümkün değil.

Hem dış, hem de iç politikada durumu toparlamaya matuf adımların atılmaya çalışıldığını görüyoruz.

Özellikle “ekonomi üzerindeki” basıncı düşürmek ve “yoksul, yarı yoksul” hane halkına biraz olsun nefes aldırmak çok önemli.

Bunun için de ülkeye yeterli “kaynak girişi”nin sağlanması gerekiyor.

Bu konuda çok büyük çabaların sarf edildiğini, “ihracat” imkânlarının çok daha detaylı bir şekilde ele alındığını görüyoruz.

Çalışmalar “yarayı kapatmaya” yetmese de, olumlu sonuçlar veriyor.

Buraları yakından izliyoruz.

Turizmde hiç olmazsa yazın ikinci yarısını kurtarabilmek ve yılı “fena olmayan bir neticeyle kapatabilmek” için, Rus Heyeti’nin “ukâla” denetimine tahammül etmek dâhil her şey yapılıyor.

İnşaat, önümüzdeki süreçte de “mecburen” ağırlık verilecek sektör.

“Dış politikadaki” gelişmelerin, bu sektörün biraz olsun hareketlenmesine katkı sağlaması beklenebilir.

İnşaat ve turizm gibi, istihdam yükünün büyük kısmını taşıyan iki sektörün canlanması ile basınç biraz olsun düşürülebilir…

Bunlar, bizim “doğrudan” katkıda bulanabileceğimiz işler değil.

Bu ülkenin “eli kalem tutan” vatan evlâtları olarak, “kızgın demiri” soğutmaya ne kadar katkımız olabilir?

Biz, her kelimemizi itinayla seçmeye ve bütün vatandaşlarımızla “iletişim kanallarımızı” açık tutmaya gayret ediyoruz.

Ailemizin vefatlar ve hastalıklarla sarsıldığı bu süreçte, her gün, farklı görüşlerden en az 10 vatandaşımızla sohbet etmeye çalışıyoruz.

Daha önce, bana “kızgınlıkla” bakan bazı vatandaşlarımızın tavırlarının değiştiğini, hatta bazılarının çayımızı içmek ya da çay ikram etmek için “söz aldıklarını” memnuniyetle görüyoruz.

Bütün siyasiler, gazeteciler, akademisyenler, bürokratlar, sokaktaki vatandaşla “birebir” iletişim halinde olsalar…

İyi olmaz mı?..

Hiçbir şey yapamıyorsak, bunu yapalım bari!..