Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Batılılaşma İhanetinden Kurtulma

Türkiye ve Avrupa ilişkileri uzun süreden beridir büyük bir kriz içindedir. 16 Nisan referandumu öncesinde Türkiye'nin Almanya ve Hollanda ile yaşadığı siyasi ve diplomatik gerilimler, krizin derinleşeceğinin işaretlerini vermekteydi. Türkiye, Avrupa'nın referandum sürecinde hayırdan yana tavır koymasını hiç bir şekilde mazur görmedi. Avrupa'nın referandum sürecinde anayasa değişikliğine karşı aktif tavır alışını Türkiye, kendi siyasal ve sosyal yapısına müdahale olarak yorumladı.

Referandum kampanyası sırasında gerçekten unutulmaz olaylar yaşandı. Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın kafasına silahın doğrultulduğu bir afişin İsviçre'de asılması hiçbir açıdan mazur görülmeyeceği gibi, unutulması da mümkün değildir. Referandum sonuçlarının açıklanmasından sonra Fransa'da bir uluslararası ilişkiler uzmanının geriye kalan tek yolun Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı suikast yoluyla ortadan kaldırmak olduğunu ve bu söylemini, sorun olan liderlerin Roma'dan beri suikastle ortadan kaldırıldığıyla meşrulaştırması büyük bir faciadır. Malum kişinin, sonradan dudak ucuyla özür dilemesinin hiç bir anlamı ve işlevi bulunmamaktadır. Bütün dünyanın gözü önünde bir ülkenin Cumhurbaşkanına yönelik suikast çağrısının yapılması, içinde bulunulan durumun vehametini göstermektedir.

Avrupa'da Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a yönelik büyük bir karalama ve karartma kampanyası yürütülmektedir. Avrupa'nın içinde bulunduğu ruh ve düşünce halini yöneten temel eğilim, Erdoğan karşıtlığıdır. Erdoğan karşıtlığının Avrupa'nın siyaset ve diplomasisini körleştirecek durumlara varması, içinde bulunulan kriz durumunun patolojik düzeyini arttırmaktadır. Avrupa'daki aşırı sağcı ve ırkçı partiler, Erdoğan karşıtlığı maskesi adı altında Türkiye ve İslam düşmanlıklarını meşrulaştırmaya, popülerleştirmeye ve siyasallaştırmaya çalışmaktadırlar. Avrupa, Erdoğan karşıtlığıyla kendi duygu, düşünce siyaset dünyasını zehirlemeye devam etmektedir.

Türkiye-Avrupa ilişkilerinde kritik nokta, idam tartışması etrafında yaşanacaktır. Hükümet ve Cumhurbaşkanı, referandum sürecinde idam cezasının geri getirilmesi konusunda yeni bir referanduma gidileceğini ilan etmiş durumdadırlar. İdamın geri getirilmesi düşüncesinin arkasında 15 Temmuz darbeci teröristlerinin hak ettikleri cezaya çarptırılması motivasyonu vardır. İdam cezasının geri gelmesi halinde Türkiye'nin AB'ye aday ülke statüsünün devam edemeyeceğini Avrupalı yetkililer ifade etmişlerdir. Hükümet, AB ile üyelik müzakerelerinin yürütülmesini artık gerekli görmemekte, AB'ye aday ülke statüsünün Türkiye'nin sırtından atılması gereken bir yük olarak değerlendirmektedir. Cumhurbaşkanı ve hükümet, idam gerekçe gösterilerek AB'ye aday ülke statüsünün bitirilmesini Türkiye açısından hayati ve stratejik bir sorun olarak görmemektedirler.

Avrupa Birliği imajının toplumda da büyük bir itibar kaybına uğradığını söyleyebiliriz. Eskiden toplumun büyük bölümü, Avrupa'yı demokrasi, özgürlük ve refah standartlarının ölçüsü olarak algılamaktaydı. Günümüzde ise toplum Avrupa Birliği'ni ırkçılığın ve İslamofobinin merkezi, krizlerle boğuşan bir yapı, dağılma aşamasına gelmiş etkisiz bir yapı, FETÖ-PKK-DHKP-C gibi terör örgütlerine destek veren karanlık bir güç olarak algılamaktadır. Avrupa hakkında sahip olunan bu negatif algıdan dolayı toplumun, Avrupa ile yaşanan derin krizleri önemsemediğini söyleyebiliriz. Türkiye'de sosyal düzeyde de AB sürecine ve Avrupa ile ilişkilere atfedilen değerin büyük bir tahribata uğradığı görülmektedir.

Avrupa ile yaşanan son büyük kriz, Avrupa Konseyi'nin Türkiye'yi tekrar izleme listesine alma şeklindeki kararından dolayı gerçekleşmiştir. OHAL uygulamaları ve yeni hükümet sistemini gerekçe gösteren Avrupa Konseyi, Türkiye'nin Avrupa'nın demokrasi, basın özgürlüğü, güçler ayrılığı ve insan hakları gibi değerlerini ihlal eden uygulamalarda bulunduğunu söyleyerek bu kararı almıştır.2004 Yılında izleme listesinden çıkarılan Türkiye'nin tekrar izleme listesine alınması ilk defa gerçekleşen bir durumdur. Türkiye, kararın FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerini cesaretlendireceğini söyleyerek Avrupa Konseyi kararına çok sert tepki göstermiştir. Avrupa Konseyi kararı, Türkiye'nin Avrupalı kurumlar tarafından Avrupalı olarak kabul edilmediği ve Türkiye'ye güvenilmediği mesajını verme amacı taşımaktadır. Cumhurbaşkanımız ve hükümet, Avrupa Konseyi kararına hiçbir şekilde önem vermemekte, bunun ülkemize karşı yapılan siyasi bir operasyon olduğu değerlendirmesini yapmaktadırlar. Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin Avrupa Konseyi kararını önemsememesi, malum girişimin sosyal ve siyasi etkisinin zayıf ve cılız olması gibi bir sonuç doğurmaktadır.

Türkiye, yerli ve milli olarak nitelenen bir anlayışla iç ve dış politikasını düzenlemektedir. Yerli ve milli anlayış biçiminde, AB üyeliği stratejik hedef olmadığı gibi, Avrupa Konseyi gibi kurumlara kurucu üye olmanın da Türkiye'ye bir katkısı olmadığı değerlendirilmektedir. İlerleyen süreçte Türkiye'nin, AİHM gibi Avrupa kurumlarından da ayrılmayı konuşmaya başlayacağını öngörebiliriz. Ak Partinin temsil ettiği yerli ve milli anlayış, Avrupa eksenli iki yüz yıllık Batılılaşma maceramızı en büyük ihanet olarak görmektedir. Ak Parti, Avrupa ile yaşanan her krizi, Batılılaşma İhanetinden kurtulmayı sağlayacak bir imkana çevirmektedir.