Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.67
Gram Altın
2396.70
BIST 100
10247.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Bazıları

Doğuştan şanslıdır. Ellerini neye atsalar altın oluverir. En azından bu dünya için işleri hep tıkırında gider. Onlar dursa hayat onlara yürür. Onlar için zaten hayat; yokuşları-inişleri, çıkışları-düşüşleri, kazanma ve kaybedişleri olan bir şey değil; önü aşağıya doğru uzanan dümdüz bir imkan alanıdır. Fazla yorulmazlar bu sebepten. Yürürken bile koşar adımdırlar. İşlerinin ters gitmesi diye bir şey yoktur, terslik bile onlara çalışır. Geriden bakınca, ötekiler bakımından ıhlaya tıslaya, ezile büzüle, bin nazla zincir çeken kader, onlara teklifsiz tekellüfsüz, keyifle motif örer. Bu dünyaya sadece keyif çatmaya gelmişlerdir; bahtları sonuna kadar açık, istikballeri sonuna kadar parlak, ömürleri sonuna kadar ağrısız, acısız, yağ ile bal... Hayat hırpalamaya kıyamamıştır onları, pürüzsüz yüzlerinde milim gerginlik yoktur. Hiç ağlamamış gibi bakarlar, acısızlık akar suratlarından, gram leke yoktur derilerinde, ruhlarında santim engebeye rastlamazsınız. Tuhaf bir şekilde hastalanmazlar da. Sağlıkla açarlar perdeyi, sahneden sağlıkla ayrılırlar. O gün gelip çatana kadar hatta ölmeyecek gibidirler. Onlar sahnedeyken ölüm bile derin bir uykuya dalmış kaybolup gitmiştir başka vadilere. Kendileri ne der, ne hisseder bilinmez ya, işleri öylesine yolundadır ki hiç ölmeyecekler sanırsınız, gün gelip de Hak vaki olduğunda öldüklerine bile şaşar kalırsınız…

Güç onlardan yanadır; sanat, siyaset, kültür, edebiyat onlara çalışır; bütün sular onlara akar, bütün zenginlikler onları çağırır, güneş onlar için doğar, yel onlardan dolayı eser, ateş onlar için yanar, su onlara yönelik akar, hayat onlara güzeldir; velhasılıkelam, kendinden bir şeyler bulmuş olmalı ki devran dahi onlar için döner. Bir ideolojileri, hatta bir dünya görüşleri bile yoktur; ‘gelen ağam giden paşam’ derler, ikna da ederler. Solcu, sağcı, dindar, liberal, ülkücü değillerdir bir yanıyla; öteki yanıyla katıksız solcu, tam sağcı, su katılmamış dindar, sınırları silinmiş liberal ve sonuna kadar ülkücüdürler. Duruşlarını siyasetin bağlamı belirler. İktidara gelenler, içlerine doğan ani bir ışıkla, kimliğine kişiliğine bakmaksızın ilk onları çağırır yardıma. Teşbihte hata olmasın ya, bütün oyunların jokeridirler, iktidar oyununun değişmez şahları, başı sıkışan kahramanların Hızırları, İlyasları... Devlet onlardan sorulur, millet onlara sorulur, hakikat ceketlerinin altında durur. Öylesine gururla doludurlar ki bir bakışları vardır, mermeri deler, derinizden içeri ışık hızıyla girer, bütün uzuvlarınızı dolaşır; ürperir, ezilirsiniz ağırlığı altında; bir susuşları vardır Einstein yakınına yaklaşamaz, bir gümbürdeyişleri vardır, yer gök susar onları dinler. Biz, derler göğüslerini kabartarak, biz neler yapmadık bu vatan için, bu devlet ve bu millet için ne kızıl şerbetlere kandık, sizse oturun oturduğunuz yerde, ayranlarınızı için… Ayranınızı bile burnunuzdan getirirler sonra. Onu bile keyifle içirmezler size, o da ayrı konu…

İntibak son sürattir bazılarında. Yemiş, içmiş, keyiflerine bakmışlardır. Zaten hayata tepeden baktıkları için uzakları, en uzakları onlar görür. Öngörüleri devir açıp devir kapayan süreçlerin kokusunu ilk onların burnuna fısıldar. Sonra bir gün sirenler çalar, sonra bir gün gemiyi gelir bulur devasa dalgalar. Bir koşturmaca, bir telaş… Gemi batarken ilk onlar terk ederler soğuk suları, dalgalı denizlerden salim kıyılara ilk onlar çıkarlar ama hiç yadırganmazlar. Evin danaları ne güne duruyor felaket anında?.. İntibaksızlar, acıya alışıklar, hesapsızlar, hasbiler, ‘sen de çok duygusalsın canımlar’... Onlar koşar iskelelere, onlar kapatır delikleri, onlar tutar bordaları, onlar koşturur deli danalar gibi batan gemiyi kurtarmak için, yürekleri ağızlarında, ecelleri omuzlarında...

Dedik ya, her kılığa girer bazıları… Bir dönem zafer işareti, sol yumruk havada; bir başka dönem acilen başparmak lazım, bazen de telaşla işaret parmağı arayışları… Elin bütün sigaları, parmağın bütün halleri onlarındır, insan nisyan ile malul nasılsa… Hiç yadırganmazlar üstelik, doğuştan sevimlidirler, bütün elbiseler yakışır keratalara. Bütün duruşları karizmatiktir, bütün bakışları dehaya özgü. İyi ki varlar, iyi ki aramızdalar, onlar olmasa ya biz ne yapardık bir avuç Anadolu esmeri, bir gıdımlık tezeneler, kurak tarlaların yağız tosunları…

Hep iyi hisseder bazıları, iyi hissedişlerini süreklileştirmek için kötü hissettirirler sizi size. Nerede bir imkan var ayaklarına gelir, nerede bir kıyak hemen oradadırlar, nerede bir istikbal, ‘geldim’ derler. Yüzlerine bakın, zerre hüzün yoktur, gözlerine bakın, gram sis göremezsiniz, gözbebeklerine bakın santim acı yoktur, ellerine bakın bir çizik bulamazsınız, alınlarına bakın hiç kimse üzmemiştir, üzememiştir, hiçbir kader üstesinden gelememiştir bazılarının, hiçbir keder yanlarına yaklaşamamıştır. Yürü ya kulum demiştir Allah kendilerine, en azından bu dünya için. Yürür onlar da. Tanrı’nın verdiğini kuldan mı esirgeyecekler? Yürürlerken bir çalım, bir çalım, bırakın kendilerini, gölgelerine yaklaşamazsınız, bırakın beraber yürümeyi topuklarının tozlarını bile yutmaya yetmez nefesiniz.

Doğuştan şanslıdır bazıları, şansları şanssız olanlar değil, karakterlerini bile bile onlara şans verenler olmalı… Üstelik şeytan tüyü var keratalarda, en azılı muhaliflerini bile iki dakikada ikna eder, ara vermeden devam ederler yollarına. Ne diyelim, bu da bir sanat. Gemisini yürütenlerin sanatı, hep üstte kalanların, zeytinyağı gibi saniyesinde üste çıkanların…