Dolar (USD)
32.29
Euro (EUR)
34.97
Gram Altın
2462.83
BIST 100
10158.44
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Şubat 2019

Belediyecilik hikâyemiz en başından (3)

Belediyelerde “kale” anlayışı ile tanımlamalar yapılmaktadır. Şu veya bu siyasi partinin kendine has saiklerle “kale”si vardır.

Ancak bu kale anlayışı rekabetin kızışması ve belediye başkanlığı kimliğinin siyasi olarak çok fazla öne çıkmasından dolayı değişmektedir.

Ankara’da daha önce ilçe belediye başkanlığı yapmış ve bir önceki büyükşehir belediye seçimlerini kazanamamış birinin adaylığının gündemde olması ya da İzmir’in uzun yıllar ANAP’lı bir belediye ile yönetilmesine rağmen uzun yıllardır CHP’nin kalesi olarak anılması ilginç yaklaşımlardır. Aynı şekilde merkezi iktidar tarafından çok fazla yatırım yapılmasına ve hizmet götürülmesine rağmen doğu illerinin bazılarında halkın HDP’li belediyelere olan ilgisi değişmemektedir.

Haliyle bu önyargılı siyasi bağlılık, yerel imkanların ve yatırımların halka yansımasını engellemekte ve geciktirmektedir.

Şu an için gündemimizdeki yerel seçimlerde kale anlayışları yapılan ittifaklarla anlaşarak tek aday çıkarma imkânı sağlamıştır.

Başka bir konu da yerel ve merkez ilişkileri açısından belediyelerin yetkilerinin artırılmasının Türkiye sosyo-politiğindeki karşılığının hep bir özerklik ve bölünme korkusu oluşturmasıdır.

Bu korku ta en başından beri, yani Osmanlı döneminden itibaren belediyecilik ile ilgili çalışmalar ya Batılı ülkelerin tavsiyesi üzerine ya da Batılı zihniyetle düşünen Osmanlı aydınlarının Osmanlı şehirlerini Batılı kentlere benzetme çabası olarak gerçekleşmiştir.

Bunun karşısında da doğal savunma refleksi olarak merkezin taşraya tahakkümü ve kontrolü şeklinde gerçekleşen bir yerelleşme hareketi vardır. Bu yüzden yerel yönetimler sürekli merkezi yönetimin bir şubesi olarak görülmek istenmiştir.

1990’lı yıllarda valilerin belediye başkanlarının kenti terk etmesine dahi müsaade etmediği uygulamalar hafızalarımızdadır.

Bu arada gerek Avrupa Birliği uyum yasalarının dönüştürme etkisi gerekse yıllara sâri yerinden yönetim yaklaşımları yüzünden belediyelerin yetkileri ve imkanlarının güçlendirilmesi çalışmaları Refah Partili belediyelerin çoğalması ve devamında AK Partili belediyelerin ülkemizdeki birçok kenti yönetmeye başlamasıyla birlikte akamete uğramıştır. Ancak uzun bir AK Parti iktidarı, AK Parti’nin geçirdiği evreler ve AK Parti’nin merkezi hükümette etkisinin artması ile ülkenin “vesayetten kurtulmasına” dönük çalışmalarla birlikte devlet yönetimindeki etkisinin artmasıyla oluşan yeni durumda yerellik ve özerklik çalışmaları yeniden hız kazanmıştır.

Ayrıca ülkemizde bir şehir kanununun olmaması, mevcut belediye kanunundaki yerleşim yerlerine ait tanımlar ve büyüklüklerin günümüz ihtiyaçlarını karşılamaması, köylerin boşaltılıp kentlere göçün yüzde 93’lere geldiği ve bu durumun getirdiği sorunların yetkililer tarafından yeterince anlaşılamamış olması büyük bir sorundur.

Bir de ülkemizdeki kentlerin mücavir alanlarıyla birleştirilerek “büyükkent” olması başlı başına bir yaklaşım sorunudur. Köyleri, mahalleleri, meralar ve otlakları yok eden, demografik yapımızı alt üst eden bir durumdur.

Şu an itibarıyla 30 büyükkent vardır ve ilk fırsatta bu sayı 60 olacaktır. Bu durum kentleri yönetemez hale getirmektedir. Aslı 81 tane olan illerimizin 60 tanesinin büyükkent olarak tarif edilmesi çok büyük bir hatadır.

Ayrıca kentlerimizin mega haline getirilerek nüfuslarının çoğaltılması birçok konuda sorunu beraberinde getirmektedir. Bunlardan bazıları: halk sağlığı, istihbarat, askeri savunma, trafik, emniyet, gıda güvenliği, ahlak, toplumsal barış, ev sahipliği, eğitim, kültür, din, ulusal güvenlik ve benzeri gibi çok temel konulardır.

Maalesef dünyadaki siyasi gelişmeler ve bunun ülkemize yansımaları kısa vadede net bir çözümü ortaya koymamıza engel olmaktadır.

Ulus devletlerin varlığını sürdürmekte çok zorlanacağı gelecek yıllar ülkemizde de bu duruma dair refleksleri ortaya koymaktadır.

Arz-ı mevudçu, Evangelist, Siyonist, Pentagoncu güçle ülkemizin güneyinde bulunan coğrafyalarda açıktan yapılan askeri savaştan kaynaklanan refleks; küreselci, 4. Sanayi devrimci, paganist ekip ve onların makro hedeflerini ıskalamamıza sebep olmaktadır.

Dünyayı dönüştürmeye ve “blockchain” teknolojisi ile “tek dünya devleti” olgusunu tüm dünyaya kabul ettirmeye çalışan “Şeytani küreselci akıl” kentleri ön plana çıkararak ve “ekokent, smartkent, lojistik kent, slowcity” gibi kavramlar ile de kadîm duruşumuzu bozmaya çalışmaktadırlar.

Önce bu kavramları tanıyarak ve arka planındaki hedefleri topluma tarif ederek ve toplumu ikna ederek işe başlamamız gerekir.

Haftaya devam edelim inşaallah.