Dolar (USD)
32.41
Euro (EUR)
34.54
Gram Altın
2383.74
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Ağustos 2020

​Beyrut'ta sistem patladı

Beyrut limanındaki patlama gözlerimizi bir kez daha Lübnan’a çevirdi. Bir zamanlar Lübnan anlaşılmadan Ortadoğu anlaşılmaz sözüyle, coğrafyamızdaki kaos tarif edilmek istenirdi.

Beyrut limanını yok eden patlamanın Lübnan’da sistem değişikliği talebini bir kez daha gün yüzüne çıkarması kaçınılmazdır. Lübnan’daki sistemin ne olduğunu sorarsanız, başkanlık sistemine geçmeden önce uyguladığımız Parlamenter Demokratik Sistem olduğunu görürsünüz. Yani Fransızların kurduğu Manda sistemi. Kıılçdaroğlu’nun kuyruğuna takılan muhalefetin can hıraş bir şekilde savundukları sistem. Uğruna FETÖ’nün 15 Temmuz’da darbe girişimi yaptığı sistem. 15 Temmuz’u atlatan Türkiye’nin Suriye’de yaptığı operasyonla önüne kesmeye çalıştığı Terör Örgütü PKK/YPG’yı demokratik güçler diye adlandıran ABD’nin Irak’ta da Suriye’de de kurmak istediği sistem.

Türkiye, 15 Temmuz sonrasında 2017 yılında Anayasa oylaması, 2018 yılında da Cumhurbaşkanlığı seçimlerini gerçekleştirerek, Lübnan’ın bugün protestolarla kurtulmak istediği sistemden büyük kayıplar vermeden kurtuldu. Türk seçmeninden alacağı destekle iktidara gelemeyeceğini bilen muhalefeti bir araya getiren motivasyonun Demokratik Parlamenter Sistem olması, dış desteği önemsediklerinin açık bir göstergesi. Kıılçdaroğlu’nun son genel kurulda etnik bir Kürt açılımını ön plana çıkarması da emperyalistlerin arzuladığı Parlamenter Demokratik Sisteme dönüş arayışlarının bir parçasıdır. Türkiye ekonomisine ardı arası kesilmeden yapılan müdahaleleri Lübnan’daki ekonomik müdahalelerle yan yana koyarsanız resmi daha net görürsünüz. Lübnan İMF’ye telim oldu. Türkiye direniyor.

Bizim muhalefetin bir türlü vazgeçmek istemediği Lübnan’daki Demokratik Parlamenter Sistem’de Cumhurbaşkanı Hristiyan, Meclis Başkanı Şii, Başbakan Sunniler arasında paylaşılmış bir yapı. Bütün bakanlıklar da etnik, dini ve mezhep grupları tarafından Mandacıların istediği şekilde paylaşılmış durumda.

Birinci dünya savaşı sonrasında Osmanlı hakimiyetinin sona erdirildiği bu tapraklarda, Mandacı Fransızlar Hristiyan bir devlet kurmak için Lübnan’ı Suriye’den kopardı. Demografik yapının buna müsait olmamasından dolayı Cumhurbaşkanı’nın Hristiyan olduğu bir yapı kuruldu. Tıpkı, 2001 işgali sonrasında Irak’ta ABD’nin kurduğu yapı gibi. 1975-90 yılları arasındaki iç savaş sonrasında Lübnanlıların Demokratik Parlamenter Sistem’den Federal sisteme geçme talepleri başta ABD olmak üzere dış güçler tarafından engellendi.

Lübnan’ın yüzde 93’ü Arap, Yüzde 6’sı Ermeni, Yüzde 1’i ise diğer etnik yapılardan oluşuyor. Ana gövde ise yüzde 60 Müslüman, yüzde 40 Hristiyan. Bu arada İsrail tarafından sürülen Filistinlileri unutmamak gerek. Müslümanların, Caferi, Şii, Sünni, Alevi, Nusayri, Dürzi, İsmaili şeklinde parçalandığını görürsünüz. Nüfusu ne olursa olsun Şiilerin Başbakan veya Cumhurbaşkanı çıkarma şansları yok. Sadece meclis başkanı çıkartabiliyorlar. Sunni ailelerin büyük çoğunluğu kendilerini Arap dünyasının ve bilhassa Suriye’nin bir parçası olarak görüyorlar. Ancak Sunnilerin bu haklı taleplerinin önüne de Arap dünyasında İsrail ve ABD güdümündeki yöneticiler, Suriye’de ise Nusayri olan Esed yapısı engel oluyor.

Hristiyanların çoğunluğunu Maruniler oluşturuyor. Grek Ortadoks, Grek Katolik (Melkitler), Ermeniler ana gruplar arasında. Yani Lübnan’da 18’den fazla dini topluluk var.

Liman patlamasının 2005 yılında öldürülen Refik Hariri dosyasının açılacağı bir zamana denk gelmesi ayrı bir boyut. 2005 yılında işlenen cinayetlerle, Suriye fiilen Lübnan’dan çıkartılırken Hizbullah örgütüne alan açıldı. Hizbullah Lübnan’da en önemli askeri ve siyasi gücü haline getirildi. Fransa’nın kurguladığı Hristiyan Lübnan’ın yerine İran menşeli Şii Lübnan kurgusu hayata geçirilmek istendi. DEAŞ nasıl Irak ve Suriye’de ABD destekli terör örgütü PKK ve uzantılarına alan açtı ise, Hizbullah ta bölgede İsrail’e alan açmak için kullanılıyor.

Patlama sonrasında hesap günü adı verilen gösterilerde 1 polisin ölmesi, 720 kişinin yaralanmasına rağmen Bankalar Birliği ile Ekonomi, Enerji, Çevre ve Dışişleri Bakanlıkları binaları işgal edilmesi bize dış etkiyi gösteriyor. ABD’nin desteklediğini açıkladığı barışçıl gösterilerin durdurulması için asker sokağa indi. Patlama sonrası palas pandıras Beyrut’a giden manda düzeninin kurucusu Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron, biz ilgilenmezsek Lübnan ile Türkiye, İran, Suudi Arabistan ilgilenir sözü ile halkın değişim taleplerini frenlemek için çırpındıklarını açıkladı. Macron, Lübnan’ın egemenlik haklarını bir kenara iterek patlamanın uluslararası bir ekip tarafından incelenmesini istiyor. Tıpkı Yunan’ın işgal etmek istediği mavi vatan konusunda Türkiye’yi Lahey’e çekmek istediği gibi. Patlama konusunda en büyük şüpheli İsrail ise sessizliğe bürünerek olayları seyrediyor.

Irak’ın Iraklılar, Suriye’nin Suriyeliler. Libya’nın Libyalılar tarafından yönetilmesi gerektiği tezi ile bütün mazlumların elinden tutmaya çalışan Türkiye ise yeni bir oldu bittiye izin vermemek için her şeyiyle sahada çalışmaya devam ediyor. Hariri Suikastinin Suriye’yi Lübnan’dan çıkardığı gibi, Liman Patlaması’nın da birilerinin hesap ettiği gibi Hizbullahın gücünü kırarak, Manda sistemi olarak kurgulanan Parlamenter Demokratik Sistem yerine, Lübnan’ı Lübnanlıların yöneteceği bir sisteme evrilmesini temenni ediyoruz. Bu arada Lübnan yıllardır üzerine oynanan oyunlarla ekonomik olarak çökertilmiş durumda. Fransa başta olmak üzere mandacılar hükümetin çaresizliğini fırsata çevirerek sömürü düzenlerini sürdürmenin peşindeler.

Bu patlamanın Türkiye vatandaşlarına da Parlamenter Demokratik Sistemin gerçek maksadını göstermesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz…. Lübnan’da Cumhurbaşkanı Micel Aun ile Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah arasındaki görüşmede patlamayı uluslararası bir ekibin incelemesine izin vermeyeceklerini açıkladılar.

Vesselam….