Dolar (USD)
32.40
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2399.56
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Haziran 2016

BİLİMSEL ZİHNİYET VE SAHİH DİNDARLIK

Modern dönemin en belirgin özelliği, bilime yapılan vurgudur. Bilim, her şeyden üstün tutulmakta, bilimin her sorunun tek çözüm anahtarı olduğu dile getirilmektedir. Bilimin yoğun olarak gündemde olduğu bir dönemde din-bilim tartışması özensiz ve verimsiz bir şekilde yapılabilmektedir.

Bilim insanı, bilime tapan, bilim adına herkese ne yapıp ne yapmayacağını söyleyen kişi değildir. Bilimin her şeyden üstün olduğuna kendisini inandırmış sığ ve mekanik bir bilim anlayışı, insanların vebadan kaçar gibi siyasetten kaçmasını, sadece ve sadece bilimle meşgul olması talimatını verebilir. Bilimin yüceltilip siyasetin ötekileştirilmesi, büyük bir yozlaşma örneğidir. Bilimi tek faziletli uğraş alanı görüp siyaseti, dini, ahlakı ve felsefeyi gereksiz alanlar olarak değerlendirmek, sığ ve yapay bir pozitivizmin ilkel bir tezahüründen başka bir şey değildir. Bilim insanı, laboratuvarında deneyler yapan, soğuk, kariyerist ve tek boyutlu kişi değildir. Bilim insanı, hayatı ve insanı siyasetiyle, diniyle, değeriyle, ilişkileriyle, felsefesiyle, bilimiyle, ahlakıyla, evrenselliğiyle, insanlığıyla, tabiatıyla anlamaya ve kavramaya çalışan kişidir.

Bilimi yüceltip siyaseti ötekileştiren yaklaşımın bir diğer tezahürü, kendisini güçlü bir şekilde din alanında da göstermektedir. Din ve bilimin birbirine zıt olduğu fikri, bilimin doğru olanı bulduğundan dolayı dinden daha üstün olduğu kurgusu, modern dönemde ortaya çıkan bir baş ağrısıdır. Din-bilim ikilemi çerçevesinde yapılan tartışma, Müslüman toplumlarda Müslümanlar, bilimsel açıdan niçin geri kaldılar sorusunun sorulmasına neden olmuştur. İslam-bilim ilişkisi ve Müslüman toplumların bilimsel açıdan ilerleyememesinin çok farklı köklü nedenleri bulunmaktadır. Bu soruya şimdiye kadar ciddi cevaplar bulmak yerine, ideolojik polemikler ve suçlamalarla vakit geçirilmiştir. Müslüman toplumların bilimsel olarak niçin geri kaldığı konusunda yüzeysel polemiklere değil, ciddi düşünce ve değerlendirmelere ihtiyaç bulunmaktadır.

Bilim ve din, insana değer vermeyi, insanı, Allah'ı ve kainatı birlikte kavrama çabası içinde olmayı gerektirmektedir. İnsanı, Allah'ı ve kainatı birbirinden koparan değil, birlikte tecrübe eden bir hayat anlayışına ihtiyaç duyulmaktadır. Dini veya bilimi tek başına ele almak, dindarlık veya bilimsellik üretmemektedir. Dinin tek başına yüceltilmesi dinperestlik ürettiği gibi, bilimin nihai gaye haline getirilmesi de bilimperestlik üretmektedir. İnsanlığın dinperestliğe veya bilimperestliğe ihtiyacı yoktur. İnsanlığın Allah'a kulluk bilinci içinde gerçekleşen dindarlık ve bilimsel tecrübeyi sahih anlamda yaşamasına ihtiyaç vardır.

Sahih dindarlık ve bilimsellik tecrübesi, hep arayış içinde olmayı gerekli kılmaktadır. Soruların cevaplardan önemli olduğu bir arayışı, hayat olarak görmek önemlidir. Hayatın soru sormak olduğu anlayışı ortadan kalktığı zaman, hayat ve insan fosilleşmektedir. Soru sormayı gelenek haline getirmek lazımdır. soru sormayı gelenekselleştiremediğimiz sürece bilim, felsefe, ahlak, din, sanat, siyaset ve toplum alanlarında olgunlaşamıyoruz.

Müslüman toplumların bilimde niçin geri kaldığı sorusuna cevap aranırken hep geçmişe bağımlı analizler yapılmaktadır. Geçmişteki Müslüman düşünce adamlarının bilimsel başarılarından ve tarihteki altın çağlardan söz edilmektedir. Bilim ve din, geçmişe dönük olan tecrübeler değildirler. Bilimsel ve dinsel gelişim için, geleceğe bakan, hep yeni sorular ve sorunları esas alan bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Hep geçmişin günümüzde üretildiği bir zihin halinin, dindarlığı ve bilimselliği taze ve yeni olarak tecrübe etmesi mümkün değildir. Geçmişin sürekli olarak üretilmesine değil, geçmişle kopuşu gerçekleştirerek bugünün gerçekliği ve yarının öngörüsü anlayışı içinde hayatı, bilimi ve dini yaşamak esas olmalıdır.

Bilim, sadece laboratuvarda yapılmadığı gibi, dindarlık da sadece ibadethane ile sınırlı değildir. Bilimin, dindarlığın, felsefenin, edebiyatın, sanatın ve siyasetin her alanında ve mekanda iç içe geçmesi gerekmektedir. Bilimi ve dini mekanlara ve zamanlara hapsettiğimiz için onları özgür maceralar olarak hayat pratiğine dökemiyoruz. Bilimde, felsefede, maneviyatta, okumada ve eğitimde, sınır olmadığını fark etmeliyiz. Bilim ve düşüncenin sınırı yoktur. Bilim, din ve felsefe hep sınırların ötesine bakmayı gerekli kılmaktadır.

İnsanın akıl, beyin, duygu, düşünce, felsefe ve maneviyat başta olmak üzere bütün yeteneklerini doyurucu ve derinlikli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Bilim, İslam, ahlak, felsefe ve sanat, insanın beyninin beyi olmasıyla mümkündür. Daha önce yazılmış veya söylenmiş olan birikimi açıklamak veya tekrarlamak yaratıcı bilim veya dindarlık faaliyeti değildir. Bilim, din, sanat ve felsefe, hep daha önce tecrübe edileni aşmayı gerektirmektedir. Beyninin beyi olan insanlar, kendilerinden önceki bilgi ve birikimi taklit ve tüketmek yerine, hep kendilerini ve başkalarını aşmanın çabasında olurlar.