Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2393.07
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


BİR CEMAAT ARANIYOR

Türkiye'de dini cemaatler, hem toplumsal karşılıkları hem de siyasi hayatın işleyişindeki rolleri itibarıyla ilginç; ilginç olduğu kadar önemi hiçbir dönemde tükenmeyen bir anlama sahiptir. Cemaatlerin özellikle Türkiye'deki serencamı, legallik ile toplumsal ihtiyaç ve tekabüliyet arasındaki gerginlikler içerisinde süregelmiştir. Bir yandan, kültür içerisinde ve alttan gelen talepler doğrultusunda karşılıklarının oluşu, öte yandan devletin işleyişinde herhangi bir statüsünün bulunmaması, bu gerilimin toplumsal ve siyasal düzlemde görünür olduğu başlıkları ajandamıza sürekli taşımaktadır. Burada "cemaat" kavramını, mezheplerin dışında tüm tarikat, yorum, dini ekol ve cemaatsel yapılandırmaları ifade etmek üzere kullanıyorum.

Cemaatler her dönem bir şekilde siyasetin ilgi alanı olduğu gibi, siyaset de cemaatlerin kendi hayati koşullarını oluşturma ve iktidarlar karşısında pozisyon alma taleplerinin vazgeçilmez bir unsurudur. Özellikle Türkiye gibi bütün kolektif yaşam alanlarının "devlet"ten geçtiği bir ülkede siyasetten uzak bir cemaatin olması pek mümkün değildir. Ancak cemaatlerin farklı siyaset yapma tarzlarından bahsedebiliriz. Mesela, Milli Görüş bu bağlamda direkt siyasi bir yapılanma iken, Süleymancılar daha hijyenik ve kendilerine yaşam alanları açacak sınırlar içinde sürdürürler. Gülen hareketi bu konudaki en tipik örnektir. O, Said Nursi'nin "Şeytan'dan ve Siyasetten Allah'a sığınırım" sözünü sıklıkla dile getirmesine rağmen, bu söz görünürde siyasete uzaklıklarının garantisi olarak manşette tutulmuş fakat siyaset en derin arkaplan olmuştur.

Cemaatler, siyaset için bir oy deposu olmanın ötesinde partilere toplumsal meşruiyet de sağlamıştır. Cemaatler, bu bağlamda Türkiye'de siyasi partilerden taleplerde bulunmuşlardır. Türkiye'nin resmi siyaset işleyişinde bir statüleri olmamasına karşılık, reel toplumsal karşılıklarının bulunuşu, siyasi partiler açısından onları cazibe merkezi kılmıştır. Cemaatlerin hiyerarşik yapılanması ve "biat" üzerine işleyişi, siyasi partiler için cemaatlerin blok bir destek olacağı beklentisini arttırmıştır. Bazan bir cemaatin liderinin, bir siyasi partiyi olumlaması ya da birinin olumsuzluğunu ima etmesi, cemaatin alt katmanlarında ciddiyetle takip edilen ve gelecekte bir siyasi davranışa dönüşen önemdedir. Zaten cemaatler, bireyselleşmenin tahrip ettiği insan için, bir sığınak olduğundan ve insanın bütüncül kimliğini oluşturmasından dolayı Post/Modern dünyada önemleri giderek artmaktadır. Fakat bu rollerini ne kadar yerine getirebiliyorlar?

Cemaatler, Osmanlı toplumunda yaygın eğitim kurumları olarak da işlev görüyor; bilhassa fertlerin sosyalleşmesinde etkin roller oynuyorlardı. Şimdi eğitimde temel hedeflerin örtüşmemesi, bir yandan cemaatler ile resmi eğitim kurumları arasında bir gündem ve hedef farklılığını ortaya koymaktadır. Diğer yandan, bugün cemaatlerin klasik işlevlerinden giderek arınmış biçimde sivil toplum ve/veya şirket şekline dönüştüğünü müşahede etmekteyiz. Bu da, aslında dünyevileşmeye karşı bir direnç oluşturması gereken cemaatleri hem daha çok bireyselliğin içine itmekte hem de cemaat mantığını şirket mantığına doğru dönüştürmektedir. Bu ise, cemaatler adına ciddi bir kayıp olarak ortaya çıkmaktadır.

AK Parti'nin, kendi ideolojik dayanaklarını sürdüreceği bir gelecek nesli yok. Aslına bakılırsa, AK Parti'nin bir ideolojisi olup olmadığı bile tartışılabilir. Bu sebeple daha çok cemaatler ve onların gençliği üzerinden giden bir siyaseti var gibi görünüyor. Ama sorun şu ki, bir yandan AK Parti ideolojik dokunmatikliğini kaybederken diğer yandan cemaatlerin Post/Modern dünyanın vicdanı olacak bir ruhu çoktan sekülerleşmeye, bireseyselleşmeye ve şirketleşmeye kurban verdiğini unutuyor.