Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Bir Dünya Kadın

Çok boyutlu dünya ölçeğinde sorunlar bir yandan devam ederken, öte yandan çağımızda özel bir hassasiyet kazanmış olan kadın meselesi de farklı boyutlarıyla konuşulmaya devam etmektedir. Başlık esasen dünya ölçeğinde bu içeriğe atıf yapmak üzere verilmiştir. Elbette “kadınlar günü”nün de burada etkisinden bahsetmek gerekir.

Temel bir felsefe olarak ben sorunlarımıza cinsiyet farklılaşmasından önce insanlık sorunu olarak bakma eğilimindeyim. Buradan başlayarak kadın konusuna yaklaşım göstermek belki daha açıklayıcı ve genelden özele doğru bir yolu takip etmek olacaktır. Burada “kadın” konusundaki sorunları ortaya çıkarak bileşenler üzerine daha çok durmayı deneyeceğim.

Öncelikle bugün “kadın” konusunda konuşmanın zorluğu giderek kendisini hissettirmektedir. Çünkü kesin önkabuller, ideolojik, dinsel angajmanlar belirli söylemleri ortaya çıkardığı için, bu söylemler birer ezber mottoya dönüşmekte; dolayısıyla kimse sorunları sahici bir düzlemde tartışmaya yanaşmamaktadır. Böyle olunca her bir görüş taraftarı eleştiri düzlemindeki söylemleri kabule yanaşmamaktadır. İşbu durum da yol almayı giderek zorlaştırmaktadır.

Bir kere erkek ya da kadın konusuna yaklaşımlarda öncelenmesi gereken husus, bir insan felsefesini ortaya koymaktır. İnsana dair böyle bir zemin çizilmeden kestirmeden kadın konusunu konuşmak, her seferinde aynı olumsuz sonuçları üreterek temele inmeden detaylarda boğulmayı sonuçlamaktadır. Özellikle Müslüman toplumlarda bu felsefe netleştirilmeksizin, Batı’nın kazanımlarını aktarmaya yönelik faaliyetler bir zemin problemi yaşamaktadırlar.

Toplumları birbirinden ayıran en temel unsur kültürdür. Said Halim Paşa bu noktanın altını çizmekte, farklılıkların dikkate alınmadığı durumlarda sosyoloji ilminden de bahsedilemeyeceğini düşünmektedir. Kültür özellikle feminizm araştırmalarında kadının ikincilleşmesini üreten bir faktör olarak olumsuzlanmakla birlikte, değişimin yine bu kültürden hareketle hayatiyet kazanacağı ise hep atlanmaktadır. Kültürel değişmelerin bir kültürün tamamen olumsuzlanmasıyla gerçekleşemediği de bu arada belirtilmelidir.

Bu minvalde farklı din, ideoloji ve felsefi yaklaşımların felsefi kökenlerinden başlayarak, özelde kadın konusuna dair fikirlerini ortak platformlarda sunmaları sorunların halli için önemli bir zemin olacaktır. Konuşma ve ilmi tartışma olmadan bunlar gerçekleşemez.

Bugün kadına karşı şiddet tüm dünyada önemli sorunların başında gelmektedir. Esasen bunun bir adım öncesinde insana yönelik ciddi bir şiddet ortamından bahsetmek gerekmektedir. Dolayısıyla bu şiddeti üreten özne olarak insana ve şiddetin üretilme zeminine dair de ciddi bir tartışma gerekmektedir. Doğrusu sosyolojik olarak bunun ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel sebepleri bulunmaktadır. Sadece tekil olarak şiddetin öznelerine dikkat çekmek, hiçbir meseleyi halletmeyecektir.

Çok farklı istatistiklere bakıldığında evlenme yaşının yükselişi, kadının kamusal görünürlüğünün artışı, ev içi ve dışı rollerin değişimi, erkek ve kadınların hem değişimden aldığı paylar hem de artan talepleri gibi değişimler, “erkek” olduğu kadar “kadın” konusunun da yeni koşullarda konuşulmasını zorunlu kılmaktadır. Yine elli yıl öncesine göre şehir yaşamının yoğunlaşan etkisi ve bu arada meydana gelen değişimler de özelde “kadın”la ilgili yeni sorunların ortaya çıkmasını sonuçlamıştır.

Bugün Türkiye’de “kadın” konusuyla ilgili konuşmak, şayet sahici bir düzlemde gerçekleşmesi isteniyorsa, öncelikle paradigmatik bir nitelik taşımalıdır. Diğer yandan Türkiye’nin kendi sosyolojik koşullarında “insan”, “erkek” ve “kadın” düzleminde kendi teorisini üretecek şekilde bir içerikle ele alınmalıdır. Dünya kadınlar günü bu verimli konuşma ve tartışmalara fırsat verilirse anlamını bulmuş olacaktır.