Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Mart 2020

Bir Uyku Arası Verdik Yaşama!

İnsandan geriye dertleri kalır.

Bir soru kadar hatırlanır:

“Nasıl bilirdiniz?..”

Di’li geçmiş zaman olur insan, dili de geçerken bu hayattan. Bir zaman gelir içi geçmiş zaman oluverir insan.

Yaşadığı dertleri bedene yük iken yaşayamadıklarının acısı durur köhnemiş ömrün duvarında.

Dört tarafı acılarla çevrili bir adadır hayatı iki metrelik toprağa sığdırmaya çalıştığı...

Yaşadıklarını sığdırırlar da yattığı yere yaşayamadıkları atar toprağı insanın üstüne.

Sorsan dünyaları kurtaracak kadar iş yapmıştır. Yaşarken göremediği gerçeği, ölünce anlıyor insan.

Her şeye yetişir sanıyor kendini, bir kendine yetişemediğini anlayınca iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Bir tören alayı gibi geçip gidiyor gözünün önünden bütün yaşadıkları.

Şimdi seyircisi bile olamıyor yaşadıklarına insan.

Bir de bakmış ki kapı çok sessiz bir şekilde çalıyor ve kapının sesini sadece ruhu duyuyor.

Çok sessiz geliyor ölüm. O kadar sessiz ki kendi sesini bile duymuyor çoğu zaman. Sessiz ve derinden... İnsanın içinden...

İnsanın içindeki kuyuda tüm insanları hatta bütün insanlığı boğacak kadar yer vardır...

İşte o kadar derinlerde bir yerde duruyor ölüm ve herkesi bir kişinin kuyusuna sığdıracak kadar da maharetlidir.

Sadece bir nefesten -oysa nefes, yaşama dahil değil miydi?- binlerce ölüm doğurabilir insan. Binlerce ölümü bir kör kuyuya da sığdırabilir. Çünkü çok sessiz ve çok olarak gelir ölüm. Gelişinin sessizliğinin aksine gidişinde binlerce feryat barındırır.

Ne kadar kalabalığın içinde olursa olsun hep tek başına ölür insan. Tek, tek, tek, tek... Tek, tek ölür insan. Ne kadar geniş olsa da çevresi, daracık bir yere sığdırıyorlar kendisini ve ‘çevre’ dediği kişiler atıyor ilk toprağı.

Herkes kendi içinde saklar ölümünü, sandıkta kefenini saklar gibi. Çat kapı gelen misafire ev ne kadar hazırsa ansızın gelen ölüme de o kadar hazır olmalı insanın ruhu. Ölümün davetiyesi yoktur, taziyesi vardır.

Her ölümün ayrı bir sebebi vardır ama ölüm tektir. Kimsenin kaçamayacağı kadar da yalın ve gerçektir. Hani denir ya Sultan Süleyman’a kalmadı ki, sana kalsın. Bir baş ağrısı, bir kalp çarpıntısı, bir soğuk algınlığı, bir araba çarpması, bir, bir, bir ... Her zaman bir şeylerin arkasında gizlidir ölüm. Bazen de kendi sebebini kendi tayin eder insan.

...

Ölüm üzerine bu kadar konuştuktan sonra insan, yaşamak için bir sebep bulup çıkarmalı, hala nefes alıp verebiliyorken. Ki yaşam bir nefes fazladır ölümden.

Kanunî Sultan Süleyman ne de güzel demiş:

“Dünyada muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Dünyada bulunan her şeyi anlamlı kılan Allah’ın yarattığı ölümün varlığıdır ve yaşamak için umudumuzun olmasıdır. O yüzden bize bahşedilen ‘bir nefes sıhhati’n kıymetini bilip şu an içinde bulunduğumuz musibete karşı ona göre tedbirlerimizi almalıyız.

Peygamberimizin (SAV) buyurduğu gibi “Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir.” bilincinde hareket ederek bizim için önümüzde bir ibret gibi duran ölüme bu kadar yakın olduğumuz şu günlerde bize düşen en önemli görev sabırlı olmak ve tedbir almaktır.

Bir insan kendi ölümüne üzülmüyorsa bile başkalarının ölümüne sebep olmamalıdır. İçinden geçtiğimiz şu dar boğazdan kurtulup feraha kavuşmak istiyorsak tavsiye edilen kurallara sabır ile uymalıyız.

Sabah güneşi görmek için gecenin karanlığına tahammül etmeliyiz.

Bir uyku arası verdik yaşama, güneş doğunca görüşmek üzere...

Yarın çok geç olmadan, bugün evinde ve bizimle kal.