Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Haziran 2019

Bir varmış, bir yokmuş...

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük Asya’da mutlu bir halkın kutlu rüyaları ve bir o kadar da idealleri varmış..Bu halkın kültürünün temeli çok sağlammış.

Aile yapısı Anne, Baba, kardeşler, Babaanne, Dedelerden, halalardan, Amcalardan hülasa kim var kim yok genişçe bir halde imiş. Bu insanlar toplumu ve içinde yaşadıkları mahallelerini gayet çok severmiş. Sevmekle kalmaz birbirinin dertleriyle dertlenir, sorunlarını çözmeye yardımcı olur, vel hasıl bir mahalle kültürü oluşturmuşlar..

Ev halkı da elbette hayatın, birlikte yaşamın, getirdiği sorunlar yaşasa da kolay kolay mahkemeler de ayrılıkla sonlanmazmış.

Ana, kendi görevinin bilincinde, baba evinin ekmeğini helalinden kazanmanın çabası ile hayatın zorlu şartlarından mutluluk icad ederlermiş..

Mahallenin orta yerinde bir cami.Sabah ezanında hemen hemen herkesin kalkıp gittiği cami,merkezi bir rol oynarmış. Birbirini göremeyenler orada buluşur, hal hatır sorar, kimsenin bir derdi varsa anlayıp yoluna koymaya çalışırlarmış. Öyle güzel yerli yerinde bir sistem kurmuşlar ki sabah namazından çıkanlar için çorbacı lokantaları ortaya çıkmış. Sanatkarı önüne geldiği gibi işyeri açamazmış.. Hadi açtın; hile hurda iş yapanları teşhir eder, kendini düzeltene kadar kimse kapısını açmazmış.

Bu mahallelerin oluşturduğu şehirler bir, iki, üç tane değil ülkenin tamamını oluşturan bir RUH kazanmış toplamında.. O Ruh, Fetih Ruhu, O Ruh Birlik Ruhu, O Ruh hakikat Ruhuydu..

Mahallenin evleri tek katlı, iç içe, arada mesafe yok, tıpkı ruhları gibi...Ya Sonra.......?

Sonra, ne olduysa O millet gitti yerine sihirli bir elin değdiği, Ruhun kaybolduğu, insanların birbirine yabancılaştığı, tahammülün kalmadığı bir dünya kuruldu.

Şehirlerin evleri estetikten uzaklaştı, evler üst üste çok katlı binalarda bedenlerin yaklaştığı, Ruhların uzaklaştığı bir zincir halkasına dönüştü.

Herkesin kendi derdine düştüğü bir yığın olma gayreti elbirliği ile üstün bir başarı ile hedefine vardırıldı.

Bu hal sadece O ülkede değil tüm dünyada yaşanır olağan bir hale geldi ki adına da sanayileşme ve şehirleşme denildi.İnsanların yaşadıkları yerlerde geçim derdine düşürüldüğü ahirinde yerinden yurdundan edilerek milyonluk şehirler kurduruldu.

Kimsenin kimseyi tanımadığı, selam verenin garipsendiği bir topluma dönüşen , İslamın Bir olma ruhuna aykırı ne kadar maddeci tetikleyiciler varsa hepsi el üstünde tutulur oldu. Aynı binada yabancılaşan komşulardan git gide aynı evde yabancı olan aile fertlerine dönüşüm hiç de çok olmayan bir zamana sığıverdi..

Kadının mevcut toplumdaki yerini kimse sorgulamaz, sorgulansa da kınanır oldu. Aile diye eskiyi çağrıştıran ne varsa bitirildi. Boşanmalar aldı başını gitti. Ekonomik özgürlük propagandası Birliği ve Dayanışmayı esas alan Türk Aile yapısının içine atom bombası etkisi yaptı.

Zamanla geçim derdi milyonluk şehirlerde Camiyi esas alan mahalle yapısından “işyeri” ni merkez alan kaygıya döndü.. Her şey bitti.

Büyü bozuldu. Aile on on beş kişiden bir iki bilemedin üç dörde düştü..

Sevginin yerine nefretin, yardımlaşmanın yerine menfaatin, birliğin yerine egoizmin olduğu YÜKSEK bir Medeniyet doğdu..

Şehrin sayısı da yapısı da O şehrin Ruhunu belirledi. Bizim yapmamız gereken bir görev var; şehirlere İnsan odaklı, insan ruhunu okşayıcı dokunuşa ihtiyaç var. Ekonomik kaygılarla yapılan, yol açılan yanlış duruşlar toplumu iflas noktasına sürüklüyor.

Sanayiyi, bilişimi, hizmeti Anadolu’ya açan bir tempo hızlanmalıdır. Büyükşehirlerdeki yoğun nüfusu mutlaka küçük şehirlere kanalize etmeliyiz. Kaos kültürü ile girişilen şehirleşme gidilen yeri de param parça etti, gideni de.. Bu gidişe son verecek Şehre Ruh veren dolayısıyla içinde yaşayanın da Ruh kazandığı çareler üretmek İslami duruş için de zaruridir.