Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Ocak 2016

BİRAZ DAHA OKUYUP ÖĞRETMEN OLMAK

Her mesleğin incelikleri, farklı yönleri, artıları, eksileri vardır. Dışarıdan bakan için yapmadığı, tanımadığı bir meslek hakkında konuşmak, ahkam kesmek herhalde yine bizim millete has özellikler arasındadır diye düşünüyorum.

Şimdi yarıyıl tatili. Bu tatil malumdur ki eğitim-öğretim camiasını ilgilendiren bir tatil. Çünkü öğrenci merkezli bir tatil olduğu için öncelikle öğrencileri ve öğretmenleri kapsayan ama toplumun her kesimini de ilgilendiren bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü bu çocuklar hepimizin.

Öğretmenleri eleştirmeye başlayacak bir kişinin elindeki en büyük silah öğretmenin tatili. Söz dönüp dolaşıp tatile gelir ve "Siz zaten üç ay yaz tatili, on beş tatil, bayram tatili, kar tatili derken bütün yılı tatille geçiriyorsunuz." deyip ve içini dökenler hiç de az değil.

Bu tatili sadece öğretmenler yapıyormuş da öğrencilerin tatille falan işleri yokmuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Tatillerin asıl muhatabı öğrenciler, çocuklarımız.

Ayrıca, şehir efsanesine dönüşen üç aylık yaz tatili de öğretmenler için ne zaman üç ay oldu bunu da öğretmenlerden başka herkes biliyor. Yaz tatili öğretmenler için iki ay. Üç aylık tatil yine evlatlarımız için.

Aslında bu konuda yazmayı, malum kar tatilleri nedeniyle yaşanan bir olaydan sonra düşündüm. Bir arkadaşım bankadaki memurla bir konuda tartışıyor. Elbette söz dönüp dolaşıp öğretmenlerin tatiline geliyor. Dışarıda hafiften yağan kara bakan memur, "Öğretmenler hemen tatil yapar şimdi, kar tatili." diyor. Olayın bundan sonrası güvenlikçilerin araya girmesini gerektirecek kadar sıcak saatlere sebep oluyor, o da ayrı bir konu.

Kar tatilinin öğretmenler için değil, öğrenciler için verildiğini idrak edemeyen birine ne söylesek boş. Karda, buzda, yürürken ya da servislerde okula ulaşmak zorunda kalan çocukların canları tehlikeye atılmasın diye verilen tatili, öğretmene mal etmeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Her yerde karşımıza çıkabilir böyleleri. Dikkat etmek gerek ya da "Biraz daha okusaydın da öğretmen olsaydın." da denebilir böylelerine.

Malzemesi insan olan bir meslekten bahsediyoruz. Kağıtlarla, evraklarla uğraşan birinin öğretmenlik mesleğinin inceliklerini mutlaka doğru olarak algılamasını beklemek boşa kürek sallamaktan öte bir şey değildir.

Yarıyıl tatilinde evden dışarıya çıkamayıp da sürekli evin içinde koşturup duran çocuklara bakıp "Allah bu öğretmenlere sabır versin. Kolaylık versin." diyen anneler, mürekkep yalamış ve öğretmeni sadece çok tatil yapan kişi olarak görenlere göre daha hatırşinas kişilerdir.

Öğretmenlik algısını devlet eliyle düzeltmek şart. Nerde o eski öğretmenler serzenişi yapıp durmak yerine, sağlam ve iradeli adımlarla öğretmenliği hak ettiği konuma getirmek için adımlar atılmalı.

Geçen hafta yazdığım Bayrak şiiri konulu yazımda söz dönüp dolaşıp Ömer Dinçer'e geliyor. Ömer Dinçer'in bakanlığı zamanında ortaya koyduğu icraatların sıkıntısını hala yaşıyoruz. "Okul müdürüne söyle ben de onun saçını keserim." sözü unutulacak gibi değil. Serbest kıyafet uygulamasının da ne boyutlara geldiğini görüyoruz. Bayrak şiiri tartışmasının da onun döneminde yaşandığını biliyoruz.

Bugüne bakmak gerek. Artık, Bayrak şiiri kitaplarda tam metin olarak yer alıyor. Geçen haftaki yazımla ilgili bana resmi bir açıklama gönderen Türk Eğitim Sen yetkililerine, ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum. Şiirin artık kitaplarda yer aldığını, Ömer Dinçer'in dönemindeki uygulamaları tasvip etmediğimi, uygulamaları eleştiren yazılar yazdığımı da bir kez daha buradan söylemek istiyorum.

Mesleğin kutsallığı, ulviliği gibi hamasi söylemlere gerek yok. Öğretmek önemlidir. Öğreten de. Kişisel hırslar yüzünden evlatlarımıza faydalı olmak için çaba gösteren büyük bir camiayı töhmet altında bırakmaya gerek yok. Öğretmeni sadece çok tatil yapan kişi olarak görenlere söylenecek söz çok net; "Biraz daha okusaydın da öğretmen olsaydın."