Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Eylül 2014

Bu çocukların başka bir şeye ihtiyacı var (II)

Sanayi toplumu, fabrika örgütlenmesi üzerinden zaman ve mekan algısını kurarak/kırarak fabrikayı yeryüzü örgütlenmesinin mihenk taşı haline getirdi. Fabrika üzerinden örgütlenen toplum hastaneden hapishaneye tımarhaneden okula mekansal düzenlemelerini üretim biçiminin ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirdi.

İhtiyaçlar esasında 'büyük patron' rolünü üstlenen ve geleneksel otorite kurumlarını aşındırarak artık değeri toplayan modern devletin ihtiyaçlarıydı. Devlet için işlevsel olan insan tipi, eğitim gibi külfetli bir uğraşın kitleselleştirilmesi ve askerlik ile eşzamanlı olarak 'zorunlu' hale getirilmesi ile tıpkı fabrikalarda olduğu gibi 'seri imalat'ın bir parçası kılındı. Eğitim modern zamanlarda endüstriyel bir faaliyet alanı haline geldi.

Modern devletin Liberal, Faşist ya da Sosyalist olması takip edilen yöntemin suretini değiştirse de esasta siretini değiştirmedi. İktidar bir 'hakikat rejimi' kurma sevdasıydı ve ideoloji ancak bunun bir aparatı olabilirdi.

Tam zamanlı, bant tipi, seri üretim bugün part-time, esnek ve kısa ömürlü istihdam ile beliren nitelikler ile mutasyona uğradı. Bu süreç modern kurumların tartışılmasını kaçınılmaz kılarken böyle bir tartışmanın merkezine en başta eğitim kurumlarını oturttu. Zira modernliğin şafağında amaçlanan insan tipi bugünün dünyasında demode hale geldi. Hatta modernliğin kendisi demode hale gelerek yaslandığı felsefe ve payandası olan kurumları ile krize girdi.

Nietzsche'den buyana Batı düşüncesinin temel meselesi ve esaslı gündemi bu 'kriz' oldu.

*

Kadim zamanlardan beri çocuklara neyin öğretileceği bir mesele olmuştur. Ancak özünde 'eğitim' bir insan imal etme düşüncesinden öteye gitmemiştir. En masum eğitim faaliyetinin içinde bile beliren bir tahakküm ilişkisi ve bir manipülasyon olasılığı vardır. Dünyanın hemen hemen her yerinde eğitim 'sorunlu' bir alandır. Biz de ise eğitim ustura gibi çift taraflı keser.

Türkiye'de eğitim sistemi esasında hayatla kavgalıdır. Adeta insansız bir kara sahasıdır.

Buna mukabil zorunludur, 12 yıldır. Elinden gelse doğumhanenin kapısında okula kayıt işlemini gerçekleştirmek ister. Ancak biyoloji ve anatomi buna müsaade etmez. Onun için sistem bebekleri 66 aylık olana kadar hasretle bekler. İdeolojik amaçlılığı temel motivasyonudur. İdeoloji zerk edilirken promosyon olarak sunduğu ve öğretmeyi vaat ettiği bir iki Matematik işlemini, iyi kötü bir dil becerisini, az biraz sanat maharetini kazandırmaktan uzaktır. Bu uzaklığını ele güne göstermek için merkezi sınavlar düzenler. Çocuklar 'rekabet' gibi bir ahlaksızlık ile pişerek yarışırlar. Neticede milyonlarca öğrenci arasından birkaç bini 'seçilir' diğerleri elenir. Sırf nasıl elendiklerini görmek için tam 12 yıl talim ve terbiyeden geçirilmek ise milyonlarca öğrencinin yanına kar kalır. Bir de ellerine tutuşturulan anlı şanlı lise diploması.

Yöneticiler derslik sayısını arttırmakla övünür; lakin ülkenin neredeyse 3/1'ni öğrenci yaptıklarını unuturlar. Bu ise sayıları 20 milyona ulaşan kalabalık ve mutsuz öğrenciler demektir. Günlük 8 saat ders dinlemesi zorunlu olan ortalama bir lise öğrencisinin en sevdiği ders 'boş geçen ders'tir. Bu isteksizlik öğrencisinden öğretmenine 'devlet dairesi' olma vasfının sürekli muhafaza edildiği okulda her köşeye adeta siner.

Dünyaca ünlü eğitim bilimci, düşünür John Dewey 1924'te Türkiye'ye davet edilmiş, 'Şu maarife bir çeki düzen versen!' ricasına muhatap kılınmıştı. John Dewey daveti ciddiye almış; hatta bir de rapor hazırlamıştı. Merak edenler TBMM arşivinden rapora ulaşabilirler.

Dewey'in 1924'te hazırladığı rapor, halagüncelliğini koruyor desem inanır mısınız?

*

Sivil alanın kifayetsiz bırakılışı 'okul' merkezli bir yaşamı vazgeçilmez kılarken alternatif sosyalleşme imkanlarını askıya almıştır. Geçen hafta eğitim kurumlarının yaygınlaşmasıyla toplumsal buhranların artışı arasındaki bağa dikkat çeken Ziya Gökalp'e atıf yapmıştım.

Eğitim kurumlarının küreselleşme, kentleşme ve ahlaki tasavvuru ilga eden teknik akıl ile yoğrulmuş bugünkü koşulları ve onların tehditkar sonuçlarını göğüsleyebilmesi mümkün gözükmemektedir.

Bugünün dünyasında karşı karşıya kalınan tehditler derin darbelerle insanlığı sarsmaktadır.

Özetle; Kız çocuklarını 'kadınlaştırmak', erkek çocuklarını 'herifleştirmek' üzerine işleyen bir süreç var. Bu küresel sarsıcı gerçek ne ölmüş ideoloji eleştirisi yapılarak ne de çocuklara ayet ezberlettirilerek savuşturulabilir.

Din öğretiminin ahlakı rezerve edebileceğini sananlar da büyük bir yanılgı içindiler.

Zorunlu matematik eğitiminde ne kadar başarılıysak zorunlu din dersi eğitiminde de o kadar başarılıyız. Orada kurtarıcı umanlar sonunda kimseyi bulamayacaklar.

Gerçeğe saygı onu anlama çabasından doğar.

Ve her gerçek saygıyı hak ediyor.

Mevcut durum olandan çok daha fazla bir ilgiyi hak ediyor.

[email protected]

@_aydinali