Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.52
Gram Altın
2384.64
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Şubat 2021

'Bu işte bir gariplik var!' diyecek meraka muhtacız

Bourdieu 1996 yılındaAtina’da Yunan İşçiler Genel Konfederasyonu’nda yaptığı bir konuşmada gitgide zihinlere sirayet ederek gerçek bir inanç üreten “simgesel belletme”nin rolüne işaret eder. Fransa’da entelektüellerin, gazetecilerin ve iş adamlarının başta hiç de yaygın olmayan iktisadî görüşleri olağan şeyler gibi benimsenen bir ön kabule dönüştürene kadar nasıl inatçı bir çabayla uğraştıklarını anlatır. Fransa’da önde gelen entelektüellerin başında olduğu Preuves dergisini örnek gösterir. Derginin 20 -25 yıl boyunca akıntıya kürek çektiğini, ne var ki sonrasında ürettiği düşüncelerin yavaş yavaş apaçık bir gerçekliğe dönüştüğünü söyler. Bu durumu biraz da ironiyle; sahteliğin gerçekliğe dönüşmesi biraz zaman alıyor ara sözüyle yorumlar.

Bourdieu ’nun gerçekliğe dönüştürüldüğünü söylediği sahtelikler iktisadî sahada şöyle özetlenebilir; Azami büyümenin yani verimlilik ve rekabet gücü artışının insan faaliyetlerinin en üst ve biricik amacı olduğu ve iktisadi güçlere karşı durulamayacağı…

Sahteliklerin gerçekliğe dönüştürülmesi kendiliğinden değil belli bir çabanın sonunda olur. Bourdieu bilhassa bunun altını çizer. Televizyonu ya da gazeteyi açtığımızda, radyoyu dinlediğinizde aslında amacı örtmeceden ibaret olan “ortak söz dağarcığı”nın istilası altında olduğumuzu belirtir. Üretilen doksayı tahlil edip onu üretip belleten düzenekleri anlamaya çalışarak kendimizi savunmamız gerektiğini söyler.

‘Simgesel belletme’ yoluyla sahteliklerin gerçeğe dönüşmesi ne yazık ki geniş bir sahada iş görüyor. Dolayısıyla bütüncül bir yaklaşım kendi savunmamız için elzem. Bu lüzum insanın bir şekilde haysiyetini muhafaza edebilmesi için de gerekiyor.

Sanayi toplumunun formasyonu içinde anlam kazanan iş, işçi, mesai, sosyal güvelik gibi kavramların dönüşümüne bir bakın. Bu dönüşüm esnasında topluma yönelen kıyıcılık dramatiktir ancak dramatik olduğu kadar öğreticidir de. Güvencesizlik esneklik adı altında normalleşmiş ve kurbanları tarafından bile bir doğa kanunu gibi görülmeye başlanmıştır.

İşte Bourdieu kurbanları tarafından bile masum görünenin hiç de masum olmadığında ısrar ediyor. Bu ısrarı iktisadî sahanın ötesine taşıyarak genişletebilirsek yaşadığımız hayatları birer kapan olarak kodifiye eden mekanizmaları da görürüz.

İlerleyelim o zaman…

Eğitimi ele alalım mesela... Eğitimin kitlesel, zorunlu, okul temelli, devlet tekelinde ve devletten topluma doğru tek taraflı bir akış olduğu bugün neredeyse hiçbir biçimde sorgulanmadan benimsenmiş gözüküyor. Bu konuda toplumu herhangi bir sorgulama faaliyetinde bulunamayacak kadar güçsüz düşüren mekanizmalar var. Bu mekanizmalar sürekli kendilerini yeniden üretiyor. Mekanizmayı harekete geçiren el değişse de üretim aksamadan devam ediyor.

‘Bu işte bir gariplik var!’ diyecek bir meraka muhtacız. Ne var ki merak da buralardan göçeli çok olmuş. Dikkatini toplaması için uygun zamandan yoksun olan kamuya medya sürekli yüksek dozda dikkat dağıtıcı enjekte ediyor. Bu enjeksiyonun kendisi ve içinde doğup serpildiği mekanizmalar da merakımızdan ve sorgulamalarımızdan kurtulmamalı o zaman.

İlaç şişelerini bize gösteren hekimlerle çevriliyiz. Birinin çıkıp da ‘Hekimin hastalığa katkısı nedir?’ diye sorması gerekiyor. Bunu bir metafor olarak düşünmeyelim, sadece modern tıp iyileşmenin yeni hastalıklara nasıl kaynaklık ettiğine dair örneklikler sunmakta son derece cömerttir. Neticede çikolata fabrikasının sahibi aynı zamanda en büyük ilaç firmasının da sahibi… Ve en çok ürettiği ilaçların başında şeker ilacının geldiği unutulmamalı.

İşte bu düzenekler ile çevriliyiz ve eğer savunmamızı geliştiremezsek siyasî, iktisadî, kültürel sahada biraz zaman alsa da sahteliğin gerçeğe dönüşmesi kaçınılmaz oluyor.