Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.02
Gram Altın
2464.46
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


'Bu kulaklara ağız değilim'


İktidar, para ve ün her dönemde insanlığın imtihanıdır. Din de, bu baştan çıkarıcı ögeler karşısında insanı dik tutmak, onun onurunu korumak üzere devreye girer. Bu açıdan ben dini ve özelde İslam'ı sadece insan hayatına getirilmiş bazı ritüellerden ibaret olarak algılama eğilimi içinde hiç olmadım. İslam, benim için çok önemlidir çünkü, onu insanlığımı koruyabilmem ve ahlaki bir hayat sürebilmem için yegane imkan olarak görüyorum. Fakat bu, reel Müslüman hayatına dair yakıcı sorular sormam ve onları eleştirmeme engel değildir; hatta tam tersine Müslümanlığın aptallaştırıcı bir hayatın manivelası haline getirilmesine, ruhbaniyete kaçamak yapan ve böylece görüntüler üzerinden Müslümanlığın garanti edildiği bir hayata da itiraz ederim.

Tarih boyunca insanlar, söylenen sözün gerçekliğinden ziyade kim tarafından söylendiğine bakmışlar; sözlerin kendisini değil içinden söylendiği gücü dikkate almışlardır. Bu da sürekli olarak toplumdaki farklı boyutlardaki iktidarlar etrafında bir büyüsel gücün oluşmasını sonuçladığı gibi, halkı da o büyüsel güce hayranlık etrafında toplamıştır. Tabii ki bunun doğal bir sonucu olarak, yalan, adam kayırma, şakşakçılık her dönemin vazgeçilmez ögeleri haline gelmişlerdir. Festivaller, mitingler oraya hayranlıklarını bir kez daha ifade etmek üzere toplanmış kalabalık bir kitleden ibaret haline geliverirler bazen.

Günümüz dünyasında da "hakikat" artık kitlelerin duy(a)madığı, hatta duymak istemediği bir unsur olarak sloganların arkasında kayboluyor. Çünkü insanlar hakikati değil, öyle olduğunu bilseler de büyülü ve süslü yalanları daha çok tercihe şayan bulabiliyorlar. Bir şarkı sözünde de geçtiği gibi neredeyse "yalansız dönmüyor dünya." Ve bir noktadan sonra bakıyorsunuz ki, "hakikat" ile ilişki kurma cehdiniz, sizi kalabalıklardan uzaklaşmaya doğru götürürler. Ben tam da böyle bir noktada peygamberlerin inanılmaz tahammül gücünü düşünürüm. Onlar her seviyeden insanlara bu hakikati onların diliyle aktarma gibi bir göreve sahipler ve en önemlisi bunu başarılı bir şekilde de icra ediyorlar.

"Hakikat"in yukarıya davet edici dili ve içeriği ile gündelik yaşamın sıradanlaştırıcı önerileri arasında kaldığınızda, kendi içerinizde ciddi bir gerilim yaşarsınız. Çünkü bunlar, birbirlerini kesin nakzeden ve mutlaka birini tercih etmeniz gereken iki ayrı kutuptur. Fakat hakikat yalnızlaştırır; giderek konuşmak ve yazmak tahammül etmek anlamına geliverir. Elde ettiğiniz bilgiler, kitaplarda durduğu gibi durmaz; sizden bir tercih, hayata farklı bir bakış, her şeyi aslına irca ve en önemlisi yaşam(an)ın anlamı üzerinde sürekli düşünmeyi ister. Sıradanlıktan ve sıradan ilişkilerden sizi gittikçe uzaklaştırır. Tüm bunlar, herkesin yaptıklarının meşruiyetini sorgulamaya sizi sevk eder.

Hakikat, insana sürekli huzursuzluk verir. Herkesin gör(e)mediklerini görmeye başlarsınız. (Bununla bir kerameti falan kastediyor değilim) Bu sebeple de, etrafınızdaki tüm insanlar tarafından tadı tuzu kaçırmak ve huzursuzluk çıkarmakla suçlanırsınız. Sizi sürekli bardağın boş tarafını görmekle itham ederler. Onlar, yerlerini son derece beğenmiş kişiler olarak konformizmin dayanılmaz cazibesi içinde kaybolmayı tercih ederler. Onlar "huzur"larının kaçırılmasını asla arzu etmezler. Huzur, orada bir konforun adı oluverir.

Bazan, hiçbir şey bilmeyen ve yaşamı sıradanlaştırmış ve anlamını sorun etmemiş insanlar gibi olsaydım, acaba daha mı iyi olurdu? diye düşünmüşümdür. Fakat "hakikat"ten uzak olmak; herhalde bir facia olurdu, benim sonum olurdu. Yaşamı düşünmemeyi nasıl becerebilirim?

İşte bundan dolayı, akli muhakemesini kullanmayan, ahlakı bir zaman sorunu olarak gören, huzuru konformizmde arayan, yalanı daha çok seven, hakikate kulak tıkayan, cambaza bakarken kendisine oynanan oyunu fark etmeyen, sıradanlaşmış, şakşakçı insanlara Nietszche'nin sözünü tekrar edeyim: "Bu kulaklara ağız değilim."