Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2448.36
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Bütün mesele gönüllerde tutunabilmektir

Düşünen insanlar için evrende çok açık deliller vardır. İnsanlar çevresi ile etkileşim ve iletişim içinde yaşamaktadır. Birey olarak insan; kendisi, ailesi, komşuları, mahallesi, şehri, ülkesi, yakın coğrafyası, dünya ve kainat perspektifinde her düzeyde ilişkiler ağı içinde yaşanmaktadır. Toplumda da karşılıklı ilişkilerin düzenlenmesi ve toplumsal gelişimin sağlanması muhtelif kurumların çalışmaları ile yürütülmektedir. Bireyin çalışmasında verimlilik esas olmaktadır -yani her düzeyde- bugünkü günü, dünkü güne üstün olacak şekilde yaşayabilmek esastır. Kısaca insanın bu karmaşık ilişkiler ağının ve çoklu interaktif etkileşiminin bir değer üretme zincirine dönüşmesi esastır.

Değer üretme zinciri içinde insanın kainatta da, dünyada da, yakın coğrafyasında da, ülkesinde de, şehrinde de, mahallesinde de, komşularında da, ailesinde de, kendi nefsinde de sorumlulukları vardır. Bu sayılan dairelerin her biri bir diğerini içine alan bir helezon gibidir. İnsan, her bir dairede muhtelif görev ve sorumlulukları yerine getirmektedir. Matematiksel bir etki/verimlilik analizi yaptığımızda insanın kendi nefsine etkisi 1/1 iken, 5 kişilik bir ailede ailesine etkisi 1/5, 50-10 dairelik bir binada komşularında etkisi 1/50-100, yüz bin kişilik bir mahallede 1/100.000, 16 milyonluk şehirde 1/16 milyon, 86 milyonluk ülkede 1/86 milyon, 6 milyarlık dünyada 1/6 milyar düzeyinde, kainattaki etkisi ise sıfıra yakın seviyededir. Öyleyse insanın en verimli ve en etkili olduğu görev alanları kendi nefsi ve kendi nefsine en yakın olan ilişkiler bütünüdür. Bu nedenle insan toplumda fayda üretmek istiyorsa önce nefsini ıslahla göreve başlamalıdır. İnsanın yapabileceği en çetin görev, en önemli vazife kendi nefsini ıslah etmek, kendisini geliştirmek, medenî bir insan olmaktır. Kaldı ki, nefsini ıslah etmeyen birinin, başkasının ıslahına çalışması da eylemleri ile söylemleri arasındaki çelişkiler ile kendi yanlışlarının ortaya koyulmasından öte bir faaliyet değildir. Medeniyet yapımızın son 3-4 asırdaki en büyük problemi toplumsal olaylar odaklı yaşayıp, birey odaklı olmayı yitirmiş olmamızdır. Özellikle de son 15-20 yılın bütün sorunlarının odağında bireysel gelişim, ilkeler odaklı yaşama ve rol model olma kültürüne gereken önemin verilmeyip, kendi nefsini ıslah etmemiş bazı yanlış kişilerin de içinde bulunduğu geniş dairedeki yapıların topluma hakim olması vardır. Sürekli gözden kaçırılan husus da bu noktadadır. Medeniyetimizin ihyası ve inşası; kendi dünyasında, yukarıda daire daire verdiğimiz her bir dairedeki ıslahın yapılması iradesinin topluma hakim olmasından geçmektedir. Her bir dairede rol modelleri olan bir toplum yapısı kurmaya odaklanmak, medeni bir toplum olmak, kadim medeniyetimizin ihyası ve inşası açısından hayati önemdedir. Sıkça anlatılan, Fatih Sultan Mehmet Han’ın tebdili kıyafet alışverişe çıktığında yaşadığı; “Allah’a şükür olsun siftahımı ettim. Hem de çocuklarımın nafakasını çıkardım. Bundan sonrası kârdır. Diğer isteklerinizi komşumdan alınız. O daha siftah etmedi” deyince, Fâtih Sultan Mehmed Han; “Bu milletteki bu ahlâkî istikâmet yok mu, ona dünyâlar fethettirir. Milletin ahlâk-ı safiyetine halel getirenleri Allah kahretsin” cümleleri bu derin analizin sonucudur.

Hukuk sistemimiz, medya, eğitim, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri, siyasi partiler vs değer üretme zincirinin etki ajanları bu ilişkiler ağına bu kapsayıcılıkla bakmadan, toplumsal yapımızın genetik kodları ile uyumsuz iş ve işlemler yaptığı için, değer üretme zinciri zaafa uğramıştır. Milletçe, rol model yapılar oluşturulması, bu yapıların da bireysel olarak rol model olabilecek kişiler eli ile kurulması toplumsal gelişimin tek anahtarı olacaktır.

Öte yandan, toplumda bir yanlış anlaşılma da oluşturulmuş, siyaset her şeye ve her yere hükmeder duruma getirilmiş, siyaset hayata hakim hale getirilmiş, faydalı olmak veya hayırlı işler yapmak sadece siyaset yolu ile oluyormuş gibi bir hatalı algı da oluşturulmuştur. O kadar ki, insanların ruhsal eğitiminin ve tekamülünün bile siyaset yolu ile olabileceği gibi bir algıyla bakılır olmuştur. Toplumdaki sosyal ilişkiler ağı bile siyaset odaklı hale getirilmiş ve siyaset konuşmaları ile doldurulmuştur. Ülke olarak nitelikli insanlarımızın bulundukları her yerde bulundukları ortamda değer üretme zincirine katkı oluşturarak üretebilecekleri faydanın daha etkili, birebir ve daha faydalı bir yol olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir. Siyaset neticeyi elde etme sanatıdır, ancak neticeyi vücuda getirmek ve bireyler bazında hedeflenen niteliklerde toplum oluşturmak siyasetin üretim çıktıları arasında değil, tam aksine girdiler arasında yer almaktadır. Siyaset meyve yetiştirmez, yetişmiş meyveyi tahrip etmemek ve ettirmemekten ibaret bir rolü vardır. Toplumda temayüz etmiş kişilerin bulundukları her yerde iletişim ve etkileşim yapmaları, en önemlisi de yaşayarak rol model oluşturmaları, yaşamadığını söyleyen politikacılardan çok daha fazla katma değer üretmektedir. Bir örnekle yazıyı sonlandıralım, kıymetli bir dostumuz, çocuklar ve gençlerin okullarını tek tek ziyaret edip oralarda çocuklar ile kadim medeniyetimizin ahlak, sanat, ilim, irfan esaslarına dair toplantılar yapmakta gençlere yaşayan bir model olarak örneklik yapmaktadır. Gençlerde fehmi demir bağ yapabilmek önemlidir. Bu dostumuzun üretim çıktıları, siyasetçiler gibi elle tutulur gibi görünmese de, gönülde tutunur işler yapmaktadır. Oysa bütün mesele gönüllerde tutunabilmektir….