Bütün mesele gönüllerde tutunabilmektir
Düşünen insanlar için evrende çok açık deliller vardır. İnsanlar çevresi ile etkileşim ve iletişim içinde yaşamaktadır. Birey olarak insan; kendisi, ailesi, komşuları, mahallesi, şehri, ülkesi, yakın coğrafyası, dünya ve kainat perspektifinde her düzeyde ilişkiler ağı içinde yaşanmaktadır. Toplumda da karşılıklı ilişkilerin düzenlenmesi ve toplumsal gelişimin sağlanması muhtelif kurumların çalışmaları ile yürütülmektedir. Bireyin çalışmasında verimlilik esas olmaktadır -yani her düzeyde- bugünkü günü, dünkü güne üstün olacak şekilde yaşayabilmek esastır. Kısaca insanın bu karmaşık ilişkiler ağının ve çoklu interaktif etkileşiminin bir değer üretme zincirine dönüşmesi esastır.
Değer
üretme zinciri içinde insanın kainatta da, dünyada da, yakın coğrafyasında da,
ülkesinde de, şehrinde de, mahallesinde de, komşularında da, ailesinde de,
kendi nefsinde de sorumlulukları vardır. Bu sayılan dairelerin her biri bir diğerini
içine alan bir helezon gibidir. İnsan, her bir dairede muhtelif görev ve
sorumlulukları yerine getirmektedir. Matematiksel bir etki/verimlilik analizi
yaptığımızda insanın kendi nefsine etkisi 1/1 iken, 5 kişilik bir ailede
ailesine etkisi 1/5, 50-10 dairelik bir binada komşularında etkisi 1/50-100,
yüz bin kişilik bir mahallede 1/100.000, 16 milyonluk şehirde 1/16 milyon, 86
milyonluk ülkede 1/86 milyon, 6 milyarlık dünyada 1/6 milyar düzeyinde,
kainattaki etkisi ise sıfıra yakın seviyededir. Öyleyse insanın en verimli ve en
etkili olduğu görev alanları kendi nefsi ve kendi nefsine en yakın olan
ilişkiler bütünüdür. Bu nedenle insan toplumda fayda üretmek istiyorsa
önce nefsini ıslahla göreve başlamalıdır. İnsanın
yapabileceği en çetin görev, en önemli vazife kendi nefsini ıslah etmek,
kendisini geliştirmek, medenî bir insan olmaktır. Kaldı ki, nefsini ıslah
etmeyen birinin, başkasının ıslahına çalışması da eylemleri ile söylemleri
arasındaki çelişkiler ile kendi yanlışlarının ortaya koyulmasından öte bir faaliyet
değildir. Medeniyet yapımızın son 3-4
asırdaki en büyük problemi toplumsal olaylar odaklı yaşayıp, birey odaklı
olmayı yitirmiş olmamızdır. Özellikle de son 15-20 yılın bütün sorunlarının
odağında bireysel gelişim, ilkeler
odaklı yaşama ve rol model olma kültürüne gereken önemin verilmeyip, kendi
nefsini ıslah etmemiş bazı yanlış kişilerin de içinde bulunduğu geniş dairedeki
yapıların topluma hakim olması vardır. Sürekli gözden kaçırılan husus da bu
noktadadır. Medeniyetimizin ihyası ve
inşası; kendi dünyasında, yukarıda daire daire verdiğimiz her bir dairedeki
ıslahın yapılması iradesinin topluma hakim olmasından geçmektedir. Her bir
dairede rol modelleri olan bir toplum yapısı kurmaya odaklanmak, medeni bir
toplum olmak, kadim medeniyetimizin ihyası ve inşası açısından hayati
önemdedir. Sıkça anlatılan, Fatih Sultan Mehmet Han’ın tebdili kıyafet
alışverişe çıktığında yaşadığı; “Allah’a
şükür olsun siftahımı ettim. Hem de çocuklarımın nafakasını çıkardım. Bundan
sonrası kârdır. Diğer isteklerinizi komşumdan alınız. O daha siftah etmedi”
deyince, Fâtih Sultan Mehmed Han; “Bu
milletteki bu ahlâkî istikâmet yok mu, ona dünyâlar fethettirir. Milletin
ahlâk-ı safiyetine halel getirenleri Allah kahretsin” cümleleri bu derin
analizin sonucudur.
Hukuk
sistemimiz, medya, eğitim, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri, siyasi
partiler vs değer üretme zincirinin
etki ajanları bu ilişkiler ağına bu kapsayıcılıkla bakmadan, toplumsal
yapımızın genetik kodları ile uyumsuz iş ve işlemler yaptığı için, değer üretme
zinciri zaafa uğramıştır. Milletçe,
rol model yapılar oluşturulması, bu yapıların da bireysel olarak rol model
olabilecek kişiler eli ile kurulması toplumsal gelişimin tek anahtarı
olacaktır.
Öte
yandan, toplumda bir yanlış anlaşılma da oluşturulmuş, siyaset her şeye ve her yere hükmeder duruma getirilmiş, siyaset hayata
hakim hale getirilmiş, faydalı olmak veya hayırlı işler yapmak sadece
siyaset yolu ile oluyormuş gibi bir hatalı algı da oluşturulmuştur. O kadar ki,
insanların ruhsal eğitiminin ve tekamülünün bile siyaset yolu ile olabileceği
gibi bir algıyla bakılır olmuştur. Toplumdaki sosyal ilişkiler ağı bile siyaset
odaklı hale getirilmiş ve siyaset konuşmaları ile doldurulmuştur. Ülke olarak
nitelikli insanlarımızın bulundukları her yerde bulundukları ortamda değer
üretme zincirine katkı oluşturarak üretebilecekleri faydanın daha etkili,
birebir ve daha faydalı bir yol olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir. Siyaset
neticeyi elde etme sanatıdır, ancak neticeyi vücuda getirmek ve bireyler
bazında hedeflenen niteliklerde toplum oluşturmak siyasetin üretim çıktıları
arasında değil, tam aksine girdiler arasında yer almaktadır. Siyaset meyve yetiştirmez, yetişmiş meyveyi
tahrip etmemek ve ettirmemekten ibaret bir rolü vardır. Toplumda temayüz
etmiş kişilerin bulundukları her yerde iletişim ve etkileşim yapmaları, en
önemlisi de yaşayarak rol model oluşturmaları, yaşamadığını söyleyen
politikacılardan çok daha fazla katma değer üretmektedir. Bir örnekle yazıyı
sonlandıralım, kıymetli bir dostumuz, çocuklar ve gençlerin okullarını tek tek
ziyaret edip oralarda çocuklar ile kadim medeniyetimizin ahlak, sanat, ilim,
irfan esaslarına dair toplantılar yapmakta gençlere yaşayan bir model olarak örneklik
yapmaktadır. Gençlerde fehmi demir bağ yapabilmek önemlidir. Bu
dostumuzun üretim çıktıları, siyasetçiler gibi elle tutulur gibi görünmese de,
gönülde tutunur işler yapmaktadır. Oysa bütün
mesele gönüllerde tutunabilmektir….