Büyük dönüşümün arifesindeyiz
FETÖ imamlarının
ve tetikçilerinin yargılandığı Akıncı
Üssü Davası sonuçlandı.
Şehitlerimizin ruhunu rahatlatan, şehit yakınlarını ve gazilerimizi
bir nebze olsun teskin eden müebbet hapis kararları, ülkemiz üzerinde oyun
oynamak isteyenlerin maşası olmaya tevessül edeceklere iyi bir “UYARI” olur diye umuyorum.
Ne Ünal Çeviköz gibi ABD ve Avrupa’dan yani Batı’dan çözüm
beklenmeli ne de Türkiye’nin güçsüzleşmesi için her türlü fikir ayrılığını
fırsat kollayan çeşitli istihbarat örgütlerinin kontrolündeki yapıların
telkinlerine kulak asılmalı.
Ne sorunumuz var ise bu coğrafyada birbirimizle konuşarak
çözmekten başka bir çaremiz yok.
Türkler, tarih boyunca “Birlik”
oldukça korku salmış, parçalanıp bin bir boya “ayrılınca” düşmanlarının memnuniyeti dışında bir başarı elde
edememiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
liderliğindeki Türkiye’nin “değişen
reflekslerini” çok iyi okumak gerekiyor.
Azerbaycan’ın işgal edilmiş Dağlık Karabağ’ı kurtarmasına
verilen destek ve ardından Türk dünyasını birleştirecek Nahçıvan Koridoru tam da bu refleksi ortaya koyan bir gelişme...
Direksiyonun başında masonların olduğu zamanlarda “millî” sorunlara karşı kayıtsız kalmak
için “Onlar ‘Şii’ biz ‘Sünni’yiz”
ifadesi “bahane” edilmişti.
Tabiki esas dert farklıydı.
Bugün İsrail ile ilişkilerimizdeki bozukluğu göz önünde
bulundurarak, “Onlar tarihte Museviliği
seçmiş tek Türk kavmi olan Hazarlar’ın soyundan. Hâlâ da içlerinde birçok
Musevi var.” argümanını bile satamadılar.
Neden peki biliyor musunuz?
Nedeni Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Meclis Grup Toplantısındaki 200 yıllık zaman
vurgusunda...
Türklerin değerleri yücelten bir sancak altında topladığı
72,5 milleti bölüp parçalamak için 200 yıldır uğraşan düşmanların oyunu kademe
kademe sona erdiriliyor.
Bırakın siyasilerin söylemlerini, devletin yürüttüğü politikalara
çok iyi bakın.
Gidilen yer öyle basit bir yer değil.
Türkiye’nin; Çin ile ABD’ye karşı, Rusya ile ABD ve Çin’e
karşı, ABD ile de Rusya’ya karşı yürüttüğü süreçleri “çok dikkatli” izlemek gerekiyor.
Biri için diğerinden vazgeçilmemesi Türkiye’nin etki alanının
geniş tutulması bir şeylerin zeminini hazırlamak için...
Şu tablodaki tek boşluk Araplar...
Türkiye’nin Araplarla olan ilişkilerinde 100 yıl öncesinden
farklı bir boyutun yakalaması artık zaruri bir hâl aldı.
Zira tek ayrık cephe burası kaldı.
Türkiye’nin, Libya ve Suriye ile başlatmaya çalıştığı bu
süreçten rahatsızlık duyanlar Ortadoğu’daki maşalarını harekete geçirerek büyük
bir planı sekteye uğratmaya çalışıyorlar.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin
Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş’ın geçtiğimiz gün dile
getirdiği “Doğu Akdeniz meselesinde
Yunanistan, Mısır ve Fransa ile birlikte Türkiye'ye karşı pozisyon aldık.” ifadesi
bu durumun özeti gibi...
Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin hedefleri doğrultusunda
istikrarlı yürüdüğünü gösteren başka bir gelişme daha...
Suudi Arabistan’ın
açıkça uyguladığı ambargoya karşı Türkiye’nin sessizliğini nasıl
açıklayabilirsiniz?
İlanın üstünden daha bir ay bile geçmeden Suudi Arabistan Kralı’ndan gelen “iş birliği” telefonu ile Arapların da
Türkiye’nin bölgede “daimi dost” ve “gerçek müttefik” olacağının farkında olduğu
gerçeğini göstermez mi?
Türkiye’nin doğusunda soydaşları, güneyinde dindaşları, batısında
ise akrabaları ile bütünleşmekten başka bir hedefi yoktur, olamaz da...
Tek bilinmeyen bunun hangi değerler üzerinden yapılması
gerektiğidir.
Batılıların uzun zaman önce kopyaladığı İslami değerleri “Batılı değerler kötüdür” düsturu ile
istemeyenler(!) reform söylemlerinin önüne set çekmeye çalışıyor.
Türkiye’nin yürüdüğü yolu görüp ülkenin önünü açacak cesaret
gerektiren adımların atılması için yönetimi teşvik etmek hepimizin
sorumluluğu...
Bizim için sadece ilerisi var.
Artık, geçmişe hapsedilen ve bir kangren gibi sürekli
önümüze gelen sorunları çözecek kalıcı adımları atmanın zamanı geldi.
Tüm kesimlerin sorumluluk alarak reform sürecine katkı sunması ve yeni bir anayasa ile süreci taçlandırmamızı sağlayacak fedakârlıkları yapması gerekiyor.