Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2401.67
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Ağustos 2023

Camiler beldesi Edincik

(BALIKESİR’İN 3 GÜZELİ -2)

Bugün, Emin beyin “sakın görmeden gitmeyin” diye salık verdiği Bandırma’nın en tarihî mahallesi Edincik’e yolumuzu düşürmek niyetimiz!.. Güneş zevâle ermeden ilk Edincik otobüsünü yakalama telaşıyla sahildeki otobüs durağına gelsek de, durakta in cin top oynuyor.

Acaba yanlış durağa mı park ettik?!.. Hayır, hat tabelasında Edincik yazıyor.

Çok geçmeden kulaklığını takmış, dış dünyayla bağlantısını kesmiş bir genç beliriyor.

Acaba sorsak mı, sormasak mı?.. İnsan tırsıyor biraz!.. Çünkü kime bir adres sorsak, “ben de bilmiyorum...” cevabıyla karşılaşıyoruz. İnsanlar, “kardeşim neden mobbing uyguluyorsunuz, internette Google arama motoruna sorun, elinizle koymuş gibi bulun!..” dercesine yüzümüze bile bakma gereği duymuyor.

Vay be!.. Çocukluğumuzda bize birisi adres sorsa, adrese teslim etmeden içimiz rahat etmezdi!.. Ne günlere kaldık!..

BURUN DİREĞİNİ SIZLATAN KÖTÜ KOKULAR

Neyse ki genç, kafasını kaldırıp, “ben de o arabayı bekliyorum, şimdi gelir” dedikten sonra elindeki telefonla sörf yaparak ruhunun gıdasını(!) almaya devam ediyor. Çok zaman geçmeden otobüs durağa yanaşıyor, BALKART’ını basıp seyr-ü sefer edenleri Bandırma Kalesi’nin altından geçerek sıfırdan doksan rakımlı zirvedeki duble yola çıkarıyor. Yolcular Kyzikos Antik Kenti ve civardan elde edilen kalıntıların sergilendiği Bandırma Arkeoloji Müzesi’ni, 6. Ana Jet Üssü’nü, Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni ve Onyedi Eylül Üniversitesi’ni temaşa ede ede beton yığınlarına veda ediyor.

Eyyâm-ı Bâhur sıcaklarını unutturan klimanın serinliğinde Gönen yolundan sapıp, Edincik Mahallesi’nin sınırlarına ulaşıyoruz. 8 kilometrelik yolun sonunda mis gibi orman havası bıçak kesiği gibi kesilip yerini ağır bir havaya bırakıyor.

Aman yâ Rabbî!.. Burun kemiğini sızlatan hayvan pisliği ve tanımlanamayan kötü kokular nefesleri kesiyor. Kokuya alışkınlar umursamazken, ilk defa karşılaşanlar homurdanıyor: “Bu memleketin bir belediye başkanı, bir milletvekili, bir bakanı yok mu Allah aşkına. Mezbeleliği andıran bu yapıların faaliyet göstereceği başka yer mi kalmamış. Yazıklar olsun!..” Bu rahatsızlığı bir kez daha “kulağının üstüne yatan” yetkililere duyuralım.

Bu nâhoş durumun tedirginliğiyle Edincik’e girerken tıpkı İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde yıllarca tartışmaların odağında olan 16/9 Kuleleri’ni hatırlatan yüksek tepelere yapılmış ve Bandırma’nın hangi tarafından bakılsa göze çarpan TOKİ Evleri göze çarpmakla kalmayıp, ruhları da rahatsız ediyor. Koskoca ovada yer kalmamış gibi eski Edincik’in tepesine heyûlâ gibi dikilmiş. Yatay mimariye muhalefetin, çevreye uyumsuzluğun daniskası bu olsa gerek!..

“BASTIĞIN YERLERİ ‘TOPRAK’ DİYEREK GEÇME, TANI...”

Kadîm eserleri içinde barındıran açık hava müzesi Edincik’in girişinde ziyaretçileri önce mezarlıktakiler, arkasından da vatanı için kolunu ve dahi canını veren Edincikli Mehmet Çavuş karşılıyor.İstiklâl ve İstikbâl Şairimiz Âkif’in, “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı, / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. / Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, / Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı...” dizeleri her zerresi şehit kanlarıyla sulanmış bu toprakların kutsiyetini bir kez daha hatırlatıyor.

Bugün Cum’a. Edincik diğer günlerden daha farklı ve hareketli. Meşhur Edincik Pazarı sıcağa rağmen arı kovanı gibi... Herkes yitiğini ararcasına koşuşturuyor. Yöreye has zeytininden yağına, kavunundan soğanına, lorundan kelle peynirine, sucuğundan yumurtasına kadar organik ve leziz gıdalar âdeta “ye beni” diye bağırıyor.

Tabi cukkası sağlam olana!.. Fiyatların İstanbul’dan farkı yok, el yakıyor!.. Devir doyumluk değil, tadımlık devri!.. Motto; az ye, sağlıklı kal!..

CUM’A SELÂSI DALGA DALGA YAYILIYOR

Cum’a vakti yaklaşıyor. Camiler beldesi Edincik, asırlardır hâlâ nüfusuna oranla içinde en çok cami barındıran yer olma özelliğini koruyor. Edincik’te Ulu Camii, Emir Sultan Camii, Buhye Camii, Kümbet Camii, Çarşı Camii, Hamidiye Camii, Hisar Camii, TOKİ Hâfız Tâhir Camii, Başak Konut Sitesi Camii, 15 Temmuz Şehitleri Camii isimli çoğunluğu tarihî olan 10 adet cami bulunuyor.

1961 yılında çıkan büyük yangında küle dönen ahşap caminin yerine yapılan yeni Çarşı Camii’ne varıp Cum’a namazını edâ edeceğimiz ulu camilerden birini hoca ile mülahaza etme arzusundayız. Caminin avlusuna aradığımızı bulmanın telâşıyla giriyoruz. “Hoş geldiniz, ben bu caminin imamıyım” diyen İsmail Çalışkan hoca ile hemen tanış oluyoruz. Camiler beldesinde olmanın heyecanıyla bütün ibadet ve manevi mekanların güzergahını bir çırpıda hafızamıza kazıyoruz. Cum’a namazı için beldenin en eski camisi olan Ulu Camii’de karar kılıyoruz.

İsmail Çalışkan hocanın ikram ettiği dondurmaları ellerimize tutuşturduktan sonra soluğu minarede alıp aşk ile Cum’a selâsını okumaya başlıyor. Çarşı Camii’nden sonra İstanbul’un çifte ezanlarını hatırlatan muhteşem bir seremoni bütün camilerin minaresinden dalga dalga yayılıyor. Bu davet, “Ey iman edenler! Cum’a günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır” (Cum’a Sûresi, 9) daveti.

Ulu Camii’ye revân olma vakti. Fakat koştura koştura değil, sindire sindire. Binlerce yıllık geçmişi olan Edincik’in hangi sokağına sapsanız önünüzü tarihî bir kalıntı, tarihî bir ev, tarihî bir mâbed kesiyor. Arnavut kaldırım taşlarının üzerinden yürüyerek kâdim mirasların arasında açık hava müzesi kıvamında bir seyr-ü sefa yapmanın keyfine varıyoruz. Tarihî konakların arasından yürürken Kümbet Camii’ne uğrayıp, yol kenarındaki istirahatgâhında hesap gününü bekleyen “Kümbet Dedesi”ne Fatihalar gönderiyoruz. Biraz daha ilerlediğimizde önümüzü “dur yolcu” dercesine ulu bir çınar kesiyor. Üzerine iliştirilen tabeladan anlıyoruz ki, bu çınar Edincik’in fethinin simgesi.

ECDAT YADİGÂRINA VEFA BÖYLE Mİ OLUR!..

Erdek yolunun kenarında Ulu Camii’ye giden sokağın köşesinde bulunan Süleyman Paşa Çınarı’nın yanına iliştirilmiş mermere, “Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa 1357 yılında Rumeliye geçerken atını bu çınara bağlamıştır” ifadeleri yazılmış. Süleyman Paşa’nın Rumeli’ye geçerken atını bağlayıp yemek yediği ve burada yanındakiler ile birlikte dinlendiği yaklaşık 7 asırlık çınar Edincik’in mührü niteliğinde.

Fakat “Süleyman Paşa Çınarı”nın önünde duran Bandırma Belediyesi’nin çöp konteynerleri içimizi acıtmakla kaymıyor, yüreğimizi parçalıyor. Bu toprakları vatan kılanlara vefa böyle mi olur!.. Bu çirkin görüntü geçmişimize saygısızlığın daniskası.

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü harekete geçip bu çirkinliğe son vererek, tarihimizin mihenk taşlarından olan Süleyman Paşa Çınarı’nın etrafı gül bahçesine çevirmeli. Derhal!..

ORMANLAR BİZİM MİLLÎ SERVETİMİZ, KORUYALIM

Cami Sokağı’nın başından yürürken Cum’a namazını eda edeceğimiz Ulu Camii’nin minaresi görünmeye başlıyor. Issız sokaklarda az da olsa bir hareketlilik var.

Ulu Camii’nin çevresinden yükselen selvi ve çınarlar en az minare kadar ulu. Asırlarca birbirlerine yârenlik yapmanın huzurunu paylaşıyorlar. İçeride imam vaaz ederken, dışarıdakiler Edincik’in arazisinin yabancılara satılmasından şikayet ediyor. Çözüm basit; yabancıya değil, birbirinize satın. Çıt yok!..

Neyse imam hatibe kulak verme vakti; “Ormanlar bizim millî servetimiz, onları canımız gibi koruyalım, yanmalarına sebep olacak bütün kusurlu hareketlerden kaçınalım!..” Ormanların yüzde 88’inin insan eli ile çıktığı düşünülürse bu uyarı el-Hakk doğru!..

Cum’a hutbesinin ardından bölgenin en eski, en Ulu Camii’nde namaz dört saflık cemaatle edâ ediliyor. Aman yâ Rabbî!.. Cum’a namazında koskoca Ulu Camii’de dört saf, ne günlere kaldık!.. Âhir zaman alameti!..

ULU CAMİİ, EDİNCİK’İN EN ESKİ MÂBEDİ

İmama camiyle ilgili bir şeyler sormak istiyoruz, “ben de yeniyim” diyerek duvarda asılı olan el yazması tabelayı gösteriyor. Edincik’in en eski mâbedi olan Ulu Camii, 1364 yılında Ertuğrul Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ve akıncılarının Rumeli’nin fethine geçerken burada konaklayıp, camiyi o zamanlar imar ettikleri kayıtlarda geçiyor. Kapı üzerindeki mermerde ise Süleyman Bey’in donanma komutanı Abdullah oğlu İltutan Bey tarafından yapıldığı ifade ediliyor. Caminin hazîresindeki ulular meclisinde üç tane sahabenin kabrinin olduğu rivayetiyle birlikte, yapının bânisi de hesap gününü bekliyor. Camiyle yaşıt sayılabilecek asırlık selvi ve zeytin ağaçlarının arasında, 15. yüzyıl ve 19. yüzyıla kadar tarihlendirilebilen Osmanlı dönemine ait kabirler bulunuyor.

Kapının önündeki şadırvanın yanındaki dikili taş dikkatimizi çekiyor. Daha önce bahsetmiştik ya, “bu toprakların her zerresi şehit kanıyla sulanmış” diye... Edincik’i canları pahasına savunarak şehit düşenlerin isimleri “18 Eylül 1922 Kurtuluş Şehitleri Anıtı”ıyla 1945 yılında ölümsüzleştirilmiş. Anıta isimleri kazının Ayşe Tuman, Mesude Kavıkcı, Hayriye İnce, Hüsnüye İnce, Dudu İnce, S. Sanal, H. Tokat, S. Pelvan, B. Mete, O Günay, A. Berbat, Hz. Özker, A. Küfeci, M. Babacan ve S. Çankırılı’yı rahmetle yâd ediyoruz.

RENGARENK TARİHÎ EVLER GÖZ HAPSİNDE

Eyyâm-ı Bâhur sıcakları bugün yine zirvede, meteorolojinin 40’ı geçtiği bilgisiyle birlikte, uzmanlar sık sık “zorunlu olmadıkça dışarı çıkmayın” uyarısında bulunuyor. Bu uyarıyı dikkate alıp, caminin haziresindeki ulular meclisinin üzerinden yükselen selvi, çınar ve zeytin ağaçlarının gölgesine sığınıyoruz. Bedenimizle birlikte, ruhumuz da ferahlıyor. Mezar taşlarına bakıp “kimler gelmiş, kimler geçmiş...” diyerek, etrafa neşe saçan cırcır böcekleri eşliğinde bize bıraktıkları bu güzel belde için teşekkür ederek yanlarından ayrılıyoruz.

Yâ Rabbî!.. Verdiğin nimetler için sonsuz şükürler...

Geldiğimiz yoldan geriye dönüp, kâdim tarihin üzerinde yürüyerek Edincik’in kalbine seyahatimizi sürdürüyoruz. Yıkılıp, yok olma aşamasına gelmiş tarihî yapıları gördükçe içimiz acıyor. Vakit ikindiye yaklaşırken önünde mermerle çevrilmiş su kuyusu bulunan Buhye Camii’nde nefesleniyoruz. 1576 yılında yaptırılan dikdörtgen planlı, kagir yapıdaki Buhye Camii, ahşap tavanı ve sadeliğiyle ruhları ferahlatıyor. Önünde bulunan Roma dönemine ait kuyunun mermer kapağındaki Haç işareti dikkat çekiyor. Vakit geliyor, ezanlar yine Edincik’in semalarını şenlendiriyor. Merkeze yakın olan caminin cemaati Ulu Camii’nin Cum’a cemaatinden daha fazla.

Caminin imam hatibi Salih Toker, tarihine âşık birisi. Aldığı emaneti gelecek nesle ulaştırmak için gayret ediyor. Edincik için kısa bir beyin fırtınası yaptıktan sonra rengarenk evleri temâşâ etmek için vedalaşıyoruz. Yalnız Buhye isminin ne mânâya geldiğine cevap bulamadan. Özellikle Türk Dil Kurumu başta olmak ürere, bilen varsa hem bizi, hem de kamuoyunu aydınlatıversin... Arz olunur.

Biraz ilerideki sokakta tipik Osmanlı geleneksel ev mimarîsinin en güzel örnekleri rengarenk boyanıp restore edilerek, hem viraneye dönerek yıkılmaktan kurtarılmış, hem de turizme kazandırılmış. Edincik’e gelinip de görülmeden gidilmeyen eserlerin başında bu tarihî konakların olduğunu, sokağındaki gelinliğiyle, arkadaşıyla, çocuğuyla, eşiyle poz verenleri görünce fiili olarak teyit ediyoruz. Keşke diğer tarihî eserlere de aynı hassasiyet gösterilse, yıkılıp gitmesine mâni olunsa. Keşke!..

‘KILIÇLA HUTBE OKUMA GELENEĞİ’ ASIRLARDIR SÜRDÜRÜLÜYOR

Sırada bu beldeye ismini veren ve hazîresinde Aydın Bey’in bulunduğu Emir Sultan Camii’ni ziyaret etmek var. Edincik’e kuşbakışı sayılabilecek bir yamaçtan bakan camiye vakitsiz uğradığımızdan kimsecikleri görme imkânı bulamıyoruz. Sadece cami değil, sokaklar da ıssız. Asırlardır cemaatin içeri girdiği kapı kündekâri işçiliğinin en önemli örneklerinden. Mihraba doğru ilerlerken bir huzur kaplıyor içimizi. Bu mâbedde bugün diğer camilerden farklı olan “kılıçla hutbe okuma” ritüeli vardı, kaçırdık.

Edincik, 1379 yılında Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han’ın damadı olan ilim, irfan erbâbı Emîr Sultan’ın emir eri olan Emir Aydın Bey tarafından fethedilmiş. Edincik’i Bizanslılardan alan Emir Aydın Bey, Emîr Sultan Hazretleri’ne hürmeten 1398 yılında Emîr Sultan Camii’ni yaptırmış.

Osmanlı Devleti döneminde bir sefere çıkılacağı zaman Cum’a namazı bu camilerde kılınıyor, sefer öncesi kılıcıyla minbere çıkan padişah, hutbesini elinde kılıcıyla okuyor ve okunan duanın ardından orduya hareket emri veriyordu. Kılıçla fethedilen belli yerlerde “kılıçla hutbe okuma” geleneğinin devam ettirildiği yerlerden birisi de Edincik Emîr Sultan Camii. Edincik’de Cum’a ve Bayram namazlarında kılıçla hutbe okuma geleneği asırlardır devam ettiriliyor.

Mâbedin önündeki bahçede, ulu çınarların gölgesinde medfun bulunan şehit Emir Aydın Bey ve bir yoldaşı üzerlerindeki gül kokularını misafirlerine ikram ediyor. Bu vatan böyle yiğitlerin, canını Allah yolunda hiçe sayanların emaneti. Bu kutlu emanetin farkında olan bir âdemoğlu caminin yukarı sokağındaki evinin camlarını, duvarlarını âyet, hadis ve dualarla donatmış.

***

KUTALMIŞOĞLU SÜLEYMAN BEY TARAFINDAN FETHEDİLMİŞ

Edincik, Bandırma’ya bağlı bir belde iken 12 Kasım 2012 yılında çıkan yeni Büyükşehir Yasa Tasarısı ile Balıkesir’in büyükşehir ilan edilmesiyle mahalle statüsüne kavuşmuş. Edincik, tarih olarak aslında Bandırma’dan daha köklü bir yerleşime sahip olmasına rağmen hak ettiği yerde olmayan kâdim bir mahalle. Bandırma’ya 8 km uzaklıktaki Edincik Mahallesi’nin tarihi M.Ö. 4000’lere dayanıyormuş. M.Ö. 1073-800 dönemlerinde Persler, Makedonlar ve Roma Bizans hakimiyetinde kalan şehrin adı kayıtlara “Adrestia” olarak geçmiş. 1076 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Bey’in komutasındaki birlikler tarafından kuşatılan kent yüzlerce şehit verilerek fethedilmiş. Edincik’i Bizanslılar’dan alan askerlerin başında Aydın Bey’in bulunması nedeniyle kazâya “Aydıncık” ismi verilmiş. (Bu isim zamanla Edincik’e evrilmiş.) Edincik 30 yıl Türklerin egemenliğine girdikten sonra, Sultan Kılıçaslan’ın ölümüyle 1106 yılında tekrar Bizanslıların egemenliği altına girmiş. 1329 yılına kadar Bizans egemenliğinde kalan Edincik, bu tarihte Orhan Bey tarafından fethedilerek tekrar Türklerin egemenliğine girmiş.

Marmara Bölgesi’nin güneyinde, Bandırma ve Gönen karayolu sapağında nüfusu 6bin civarlarında olan Edincik, Osmanlı egemenliği boyunca Hüdavendigâr Sancağı’na (Bursa) bağlı bir nahiye durumundayken, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Balıkesir ilinin Bandırma ilçesine bağlı bir bucak haline gelmiş.

ÜZERİNDE NEFESLENENLERE BÂD-I SABÂ ÜFLEYEN BELDE

Meydanında barındırdığı birçok kahvehane, kasap dükkanı ve çay bahçesi ile dikkat çeken Edincik, bir dönem tersaneleriyle, tabakhaneleriyle, ipek böceği yetiştiriciliğiyle, hayvancılığıyla, üzüm bağlarıyla ününe ün katarken, şimdilerde sadece zeytincilikle anılıyor.

Her ne kadar birçoğu metruk bir şekilde yıkılmaya terkedilmiş olsa da hâlâ geçmişten geleceğe ışık tutan tarihi konak ve evlerini de unutmamak gerekiyor.

Üzerinde nefeslenenlere Bâd-ı Sabâ (sabah rüzgârı) üfleyen kâdim belde Edincik; buram buram tarih kokan Arnavut kaldırımıyla döşeli sokakları, şimdilerde kalmasa bile geçmişte döneminde azınlıklarla hoşgörü içerisinde yaşamış insanları, Osmanlı’nın kuruluş dönemine ait Ulu Camii (1368), Emir Sultan Camii, (1398) Kümbet Camii (1470) gibi mâbedleri, 1357 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın Rumeli’ye geçerken atını bağlayıp yemek yediği ve yanındakilerle birlikte gölgesinde dinlendiği Süleyman Paşa Çınarı, 6 asırlık Osmanlı geçmişini günümüze yansıtan ve yüzyıllar boyunca yaşamış binlerce kişinin ebedi istirahatgâhı olan hâzire ve kabirleri, göğe yükselen ulu çınarları, çoğu kaderine terk edilmiş olsa da her biri kültürel miras niteliğinde olan tarihî konakları, neredeyse her sokakta bulmasına rağmen suları akmayan hayrat çeşmeleri (Çövdirek Çeşmesi hariç), rengarenk boyanarak ‘biz buradayız diyen’ tarihî evleri, su kuyuları, şifâ kaynağı zeytin ve yağları, yöreye has damak çatlatan meyve ve sebzeleri, her nedense aşırı ilgi görmeyen sahili, uçsuz bucaksız zeytinlikleri, Cum’a günleri kurulan halk pazarı, enerji üreten kocaman pervaneli rüzgâr gülleri, yeşillikler içinde kuşbakışı olarak önünüze halı gibi serilmiş Erdek Körfezi ve heybetli Kapıdağ Yarımadası’nı seyretme imkânı veren doğal seyir terasları ile ziyaretçilerine bütün sırlarını anlatmaya devam ediyor.

*

SAKLI BAHÇE’DE EVLİYÂ ÇELEBİ’YE KULAK VERME VAKTİ...

Artık Edincik’te gün batımını izlemek için doğal bir seyir terası keşfetme vakti. Tarifi verilen Vadi Edincik ve Saklı Bahçe’ye doğru ilerlerken, konuklarını buyur eden üzeri kamış hasırla kaplı Saklı Bahçe’yi tercih ediyoruz.

Bu beldeye her ne kadar “yüksek yer, dağ, tepe, burç” denilmişse de Eyyâm-ı Bâhur sıcaklarının etkisiyle yaprak bile kımıldamıyor. İnsanlar, önündeki uçsuz bucaksız deryayı çevreleyen tablo gibi manzaraya daldıkça mâzinin derinliklerinde kayboluyor. “Kimler gelmiş, kimler geçmiş...” sorusu eşliğinde her şey bir film şeridi tabiat sahnesine yansıyor. Fakat film değil, gerçeğin tâ kendisi.

Bölgede, mitoloji, efsane ve hurafelerin yaygın olduğu ve asırlardır ballandıra ballandıra anlatıldığı, eserler verildiği bir gerçek. Fakat biz fazla detaya girmemeye gayret gösterip, öncelikle bölgeyi Osmanlı Padişahı Sultan 4. Mehmed (Avcı Mehmed) ile birlikte 1658 yılının ilkbaharında ziyaret eden Evliyâ Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatnâmesi’ne not düştüklerini özetlemekle iktifâ edeceğiz. Mâzideki yaşanmışlıkları, panoramik Kapıdağ Yarımadası ve Erdek Körfezi manzarası eşliğinde çaylarımızı yudumlayarak anlatacağız.

Vakit, seyyah Evliyâ Çelebi’nin ve tarihçilerin gözünden Edincik’in geçmişine bakma vakti... Bizim daha yeni keşfettiğimiz bölgeye asırlar önce seyahat eden Evliyâ Çelebi bakalım nasıl tanıklık etmiş, neleri not düşmüş, aktarmaya gayret edelim...

Osmanlı Padişahı Sultan 4. Mehmed, 1658 yılının ilkbaharında, Abaza Hasan Paşa’nın öldürülmesi sonrasında Anadolu’daki taraftarlarını cezalandırmak amacıyla kafilesinde Evliyâ Çelebi’nin de bulunduğu bir sefere çıkar. Çelebi, Üsküdar’dan hareketle Bursa’ya, buradan Çanakkale Boğazı’na ulaşan, Gelibolu yoluyla da Edirne’de son bulan seyahatinde, Mihaliç’ten (Karacabey) Bandırma yönüne saparak Erdek ve Aydıncık’ı da görür.

Hicrî 1040 senesinin 10 Muharrem’inde, yani miladî 19 Ağustos 1630 günü aşûre gecesinde uykuyla uyanıklık arasında gördüğü rüyâda, “Şefaat yâ Resûlallah” yerine “Seyahat yâ Resûlallah” deyivermesiyle yollara revân olan Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî veya bilinen adıyla Evliyâ Çelebi (1611-1685), Seyahatnâmesi’nde güzergâhtaki Kapıdağ’ın ana karayla birleştiği yerde bulunan Bandırma, Aydıncık (Edincik) ve Erdek’in tarihî, mimarî, kültürel, ekonomik, demografik özelliklerini kendi üslubuyla aktarmış. Belkıs efsanesi ile Türklerin Kapıdağ’dan Rumeli’ye geçişini kayıt altına alırken, Bandırma’nın “âb ü havâsı latîf olduğundan Hazret-i Süleymân hatunu Belkıs ile gâh bunda ve gâh Aydıncık şehrinde sâkin” olduklarını belirterek, Kapıdağ Yarımadası’nda gördüğü Kyzikos harabeleri için de “Belkıs tahtı harâbistânı bu cezîre içredir” notunu düşmüş. Yunan, Latin, Arap ve Acem tarihçilerinin ittifakla Aydıncık’ın Hz. Süleyman tarafından inşa edildiğini kaydettiklerini belirten Çelebi, gördüğü bina kalıntılarını da buna delil olarak göstermiş.

Aydıncık ve Kapıdağ çevresinde gördüğü tarihî eserlere hayran kalan Çelebi, İstanbul’un imarında buradan mermer nakledildiğini belirtmiş. Kapıdağ ve çevresindeki kazâ ve köy ve kasabaların cümlesinin İslâmbol’da Galata Mollası’na bağlı kazâ olduğunu beyanla, Şehzâde Câmii Vakfı’na bağlı olan köylerin bâzârlı, bâğlı, bâğçeli ve latîf pirinçlerinin olduğundan bahsetmiş.

*

Tarihi vesikalara göre, 16. yüzyılda bölgede sadece Anadolu Eyaleti’ne bağlı Hüdavendigâr tabi olarak Aydıncık kazâsı vardır. 18. ve 19. yüzyılda daha gelişmiş olarak karşımıza çıkan Bandırma ve Erdek ise, 16. yüzyıl başlarında henüz köydür.

Sultan 2. Bâyezîd dönemine ait Anadolu Vilayeti İcmâl Defteri kayıtlarında, Hüdavendigâr Sancağı tımar sistemi (Osmanlı Devleti döneminde uygulanmış olan toprak ve vergi sistemini) içinde 28 nahiyeden biri de Aydıncık’tır. 1521 ve 1573 yıllarındaki kayıtlardan anlaşıldığı üzere bu durumun 16. yüzyıl boyunca devam ettiği anlaşılmaktadır.

Hüdavendigâr Sancağı’na tabi olan Bandırma, 1843’te merkeze uzak olması nedeniyle buradan ayrılarak Marmara Kaymakamlığı’na bağlanmış. Aynı tarihte Marmara Adası’nda bulunan kaymakamlık ise Erdek’e nakledilmiş.

Aydıncık, 1857 tarihli Devlet Salnâmesi’ne göre bir kazâ olarak Hüdavendigâr Sancağı’na bağlı iken; Kapıdağ ve Bandırma nahiyelerini de içine alan Erdek, Hüdavendigâr Eyaleti’nin bir sancağı haline gelmiş. Daha önce nahiye olan Bandırma, 1880 tarihinde kazâ yönetimine kavuşmuş ve bu tarihten sonra sürekli bir gelişme göstermiş.

Öte yandan, Hüdavendigâr Sancağı tapu-tahrir ve evkâf defterlerine göre Aydıncık şehrinin şer’î vergileri Sultan Bayezid’in İstanbul’daki imaretine vakfedilmiş. 1522’de Aydıncık kazâsına bağlı köy olarak kayıtlı Bandırma’nın geliri İstanbul’daki Şehzade Camii’ne, yine aynı kazâya bağlı bir köy olan Erdek’in geliri de Sultan Han Vakfı’na vakfedilmiş.

*

Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sinde Bandırma, Erdek, Kapıdağ ve Aydıncık’ın idarî durumunun yanında ekonomisi ve nüfusuna ait bilgileri de aktarmış. Çelebi, Aydıncık’ın ekonomisi ile ilgili olarak işlek bir limanının olduğunu, şehrin unculuk ticareti yaptığını ve her sene İslâmbol’a kırk elli bin çuval özlü ve leziz Havran buğdayının gönderildiğini ifade etmiş. Çelebi’nin üzerinde durduğu Bandırma ve Aydıncık limanlarının, bölge ve İstanbul için oldukça önemli olduğunu, özellikle İstanbul’un iaşesi ve buradaki vakıfların zahire ihtiyacının bu limanlardan karşılandığına dikkat çekmiş.

Bandırma, Kapıdağ, Erdek ve Aydıncık’ın demografik yapısına da değinen Çelebi, bölgenin fizikî durumuna, tabii güzelliklerine ve tarihî eserlerine ait bilgilere de yer vermiş.

Evliya Çelebi, Aydıncık’ın konumuna atıfta bulunarak, şehir ve kaleyi, deniz kıyısından yarım saat uzakta bir yüksek tepe üzerinden denize bakan bayırlı yerde, altıgen şeklinde taş yapı, güzel bir kale olarak tarif etmiş. Mimarî, eğitim, ziraat ve doğal güzellikleri ise, “Aydıncık, bağ ve bahçeli bir şehirdir. Camileri çokçadır. Yedi adet ebced okunan çocuk mektepleri vardır. İki adet hamamı, çarşı ve pazarı vardır ki, içinde her esnaf bulunur. Nehir üzerinde sayısız su değirmenleri vardır. Bağ ve bahçeleri sayılamayacak kadar çoktur. Su ve havası güzeldir” ifadeleriyle özetlemiş.

1992 yılında kurulan Balıkesir Üniversitesi’nin 20. kuruluş yıldönümü münasebetiyle Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Şenol Çelik tarafından hazırlanan “Evliya Çelebi’nin Bandırma, Aydıncık (Edincik) ve Erdek İle İlgili Verdiği Bilgileri ve Bunların Değeri” çalışmada bölgeyle ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkün.

Yarın: Turizmin Parlayan Yıldızı Erdek