Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2401.47
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Çengelköy, Bir Zamanlar… (2)

Hamdullah Paşa Camii bir sahil mescidiydi. Küçüktü ve de şirin. Hemen önündeki kadim çınar ağacı tespitlere göre 800 yıllıktı. Caminin küçük abdest alma yerinin hemen yanındaki tarihi çeşmesindeki oluktan akan suyu doğaldı, lezizdi ve Çengelköy’ün tepelerinin, vadilerinin evlerle, apartmanlarla dolmadığı bakir zamanlarından kalmaydı.

Boğazın bu şirin semti tepeleriyle ve vadileriyle o kadar güzeldi ki, biz çocuklar sabah çıktığımızda meyve bahçeleriyle, bostanlarıyla, oluk oluk akan dereleri ve mahalle aralarındaki tarihi çeşmelerinden akan billur gibi yumuşacık leziz sularıyla Üsküdar’ın boğaza nazır bu cennet köşesinde oradan oraya koşturur, oyunlar oynardık. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, Çengelköy’ün hıyarı değil bademi meşhurdur. Salatalık yerine badem kelimesi kullanılırdı. Aksaray Langa'nın ise hıyarı meşhurdu ki hacimce çok daha büyük olurdu.

Mahalle mescitleri çok güzeldi Çengelköy’ün. Ömer Efendi Camii, Kerime Hatun Camii hemen yakınımızdaydı zaten. Ömer Efendi Camii müezzini Erzurum Şoşeli Mustafa abi babamın en yakın arkadaşıydı. Yıllar sonra Beşiktaş Vişnezade Camii’ne tayin oldu ve oradayken rahmetli oldu. Çok çocuğu vardı ve cami haricinde saat tamiri ile uğraşırdı. Kalendermeşrep güzel bir insandı. Allah rahmet eylesin.

Kerime Hatun Camii’nde yine babamın çok sevdiği bir imam hatip arkadaşı vardı: Rize Güneysu’lu Mustafa Demirkan hoca. Rahmetli hoca babam kardeşim Fatih’i ve beni gecenin henüz karanlıkta olduğu sabaha yakın saatlerinde erkenden kaldırır, Hamdullah Paşa Camii’nde sabah namazını kılardık. Oradan da Kerime Hatun Camii’ne giderdik. Burada henüz sabah namazı kılınmamışsa, müezzin Bursalı Kaya amcanın müezzinliği eşliğinde ve Mustafa hocamızın kıldırdığı namazdan sonra Mustafa hocaya ezberlediğimiz sureleri kıraat üzre okurduk. O da hatalarımız varsa düzeltir, başımızı sıvazlar, dua eder ve bizi severdi.

Kerime Hatun Camii’nin bir müdavimi daha vardı. Halk Caddesi’nin henüz araçlara ve gürültüye teslim olmadığı zamanlarda bir elinde siyah çantasıyla caddede yürüyen çok tanıdık bir sima görürdüm: Merhum Reis’ül Kurra Gönenli Mehmed Efendi. Hemen O’na doğru sevinçle koşar, çantasını alır, cübbesinin eteğinden tutarak “hocam hoşgeldiniz, hadi bize gidelim, n’olur” der, cübbesini çekiştirirdim. O da mütebessim bir yüz ifadesiyle önce başımı sıvazlar, “inşallah başka bir zaman” der ve doğrudan Çınaraltı’na babamın yanına uğrardı. Orada çay içip biraz dinlendikten sonra vaaz vereceği Kerime Hatun Camii’ne ve bazen de Ömer Efendi Camii’ne geçerdi. Tabi ki biz de mahalleden varsa çocuklarla birlikte doğruca camiye giderdik.

Kadın cemaati fazla olurdu Gönenli Mehmed hocamızın. Özellikle uzun yaz günlerinde mahallenin çocuklarıyla birlikte bazen Beylerbeyi Çayırbaşı’ndaki camiye de hocamızı dinlemeye giderdik.

Güzel insanlardı o devrin bu mütevazı mescitlerindeki baba yadigârı hoca arkadaşları ve semtin diğer güzel insanları…

Kuleli Askeri Lisesi’nin hemen sahilindeki Kuleli Camii’ni unutmamak lazım. Şahane bir mimarisi vardı. Denizin, martıların, devasa çınarların ve sessizliğin hüküm sürdüğü zamanlarda burada da baba dostu iki hoca vardı. Caminin imamı Osman Başpehlivan ve müezzini Yusuf hoca. Kuleli Askeri Lisesi’ne hâkim bir yamaçta kurulan ve bugün hala bahçeli müstakil evlerin olduğu Taşocakları mahallesinin cami imamı Ahmet hoca da mütevazı ve çelebi haliyle bir başka güzel insandı.

Hamdullah Paşa Camii’nin hemen yan sokağında bir yönü caddeye bakan ekmek fırını vardı. Fırının sahile bakan arka tarafındaki kapalı ahırda kocaman siyah bir at olurdu. Bu ekmekçi Mehmet amcanın atıydı. Çengelköy’ün tepeli, yamaçlı yerlerinde oturan sakinlerine günün belirli vakitlerinde atıyla beraber sıcak ve taze ekmek dağıtırdı. Mehmet amcanın evi de Kerime Hatun Camii’ne giden yol üstünde eski ama güzel bir Osmanlı eviydi.