Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2382.27
BIST 100
10159.15
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 May 2015

Çocuk hakları

Abdullah bin Ömer'den:

u2013 Şüphesiz anne ve babanın senin üzerinde hakkı olduğu gibi, çocuğunun da senin üzerinde hakkı vardır.
(Taberani, Kebu00eer; Camiussagu00eer, 2592)
* * *
Geleneksel kültürümüzde, anne-baba hakları, en öncelikli haklar arasında yer alır. Bilhassa pederşahi aile yapısı, aile içinde babaya sınırsız bir otorite ve yetki tanımıştır.
Bu anlayış, elbette İslam kültüründe ana-babaya tanınan sevgi, hürmet ve hizmet haklarına aykırı bir durum değildir. Ancak İslamın evladına karşı anne-babaya yüklediği sorumluluk ve yükümlülüklere, bu kültürde yeterince önem verildiği de söylenemez. Anne-baba hakları son derece sivriltilmiş; ama evlada karşı uyulması gereken şefkat, sevgi, ilgi, bakım, eğitim mükellefiyetleri İslamın istediği ve emrettiği ölçüde dikkate alınmamıştır.
Mesela çocuğa sevgi göstermek, öpüp okşamak; onu şımartmak, yüz göz olmak sayılıp ailede hep sert ve otoriter bir baba imajı çizilmeye çalışılmıştır. Evlat, babanın yanında çocuğunu öpemez, ilgilenemez konuma düşürülmüş; bu durum büyüklere saygısızlık olarak yorumlanmıştır. En hayatu00ee kararlar, çocukların gıyabında, fikir ve duyguları hiç sorulmadan ve düşünülmeden alınmış; bu uygulama da İslamın ebeveyne ya da veliye tanıdığı doğal bir hak olarak görülmüştür.
Halbuki Kitap ve Sünnet çizgisinde, aile bireyleri arasında karşılıklı çok sıcak bir iletişim vardır. Gerçek bir sevgi, saygı, ilgi, yardım, şefkat, himaye söz konusudur.
Geleneksel ve pederşahi aile kültürünün günümüzde, özellikle çocuk haklarını sağlamada ve korumada yetersiz kaldığı görülmektedir.
İslam kültüründe, çocuğun ana-babaya karşı sahip olduğu haklar içinde talep önceliği, 3 konudadır.
Birincisi, çocuğa anne-babanın güzel isim vermesidir.
İkincisi, anne-babanın çocuğunun temel eğitimini sağlamasıdır.
Temel eğitim kavramı içine, çocuğun okuma yazma öğrenmesi, dinini öğrenmesi, mecburi okul eğitimini sürdürmesi, bunun yanında bir de mesleki eğittim alıp bir iş sahibi olması konuları girer.
Üçüncüsü, evlenme çağına gelmiş oğullarını, anne-babanın evlendirmesidir.
Çocuk evlendirmek; evleneceği eş adayını anne-babanın seçmesi ve çocuğunu onunla evlenmeye zorlaması anlamına gelmez. Elbette, kurulacak yuvada, anne-babanın rızasının ve fikrinin önemli bir yeri vardır. Anne-babayı yok sayarak gençlerin kendi başlarına evlilik kararı almaları, daha sonra umulmadık sakıncalara ve aksiliklere yol açabilir. Ama evlilik konusunda ana-babanın fikrini sormak, onları da razı etmeye çalışmak, gençlerin kendi seçim ve beğenilerini bir tarafa atmalarını gerektirmez. Asıl olan, erkek ile kızın kendilerini evliliğe hazır hissetmeleri ve mutlu ve başarılı bir birliktelik kurabilecekleri konusunda fikir birliği ve güven duygusu içinde olmalarıdır.
Evlilikte doğru olan tarz; ne anne-babayı tamamen devre dışı bırakmak, ne de eş seçimini tamamen onların inisiyatifine terketmektir. Gençler seçimi kendileri yapmalı, ailelerini de ikna ve razı etmenin bir yolunu bulmalıdırlar.
Çocuk evlendirmek, sadece çocuğuna eş beğenip seçmekten ibaret de değildir. Kurulacak yuvanın temel ihtiyaçlarını karşılamak, düğün ve nişan masraflarını sağlamak, anne-babaya düşen görevler arasında yer alır.
Anne-babanın şefkati ve çocuğuna olan ilgisi, ona çocukken bakmak, büyütmek, delikanlı çağına girince meslek sahibi yapıp evlendirmekle sınırlı kalamaz. Bir ömür boyu bu şefkatin, ilginin, yardımın sürmesi beklenir ve bu doğal bir durumdur.
Anne-baba yaşlandıkça, evladına olan ilgi ve yardımı fiili yönden ve maddi bakımından zayıflayıp azalabilir. Ama onların duası, her zaman evlatlarının yanındadır. Hiç eksilmez, artarak sürer.