Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Mart 2020

Çocuklar ve gençler soruyor

Aklıma orta yaş ve ilerisinin toplandığı her zeminde, demli çaylarını yudumlarken, gevrek gevrek “Ne olacak bu gençliğin hali?” sorusunu biteviye tekrarladığı ortamlar geldi. Böyle bir “aleme” her denk gelişimde dünyayı bu hale onların değil, bizim veya bizden yaşı daha ileri olanların getirdiğini ifade ettimse de o sorunun tekrar tekrar gündem oluşuna bir türlü engel olamadım. Halbuki gençlere bakarak temize çekmeliyiz belki hayatı, çocuklara bakarak dünyayı…

Çok geçmedi ki komşunun sahilinde bir kayaya tutunmuş beklerken ağlayışının üzerinden bir küçük mültecinin… Bir çocuğun yaşadığımız dünya üzerinde mülteci sıfatını almasının üzerinden hiç geçmedi henüz zaman.

Bu defa soru bütün dünyaya, insanlığa soruldu. Herkese aynı yerden çıktı. Enteresan bir şekilde çocuklar ve gençler sorudan muaf tutuldu.

“Ne olacak bu dünyanın hali?”

Ne var ki bizim asıl problemlerimizden biri de zamanın olayları demlemesini beklemeyişimiz. Olaylara yetkililerden önce, hürmetsizce ve arsızca saldırıyoruz. Olayları olduğuna olacağına pişman ediyoruz. Onlara ince bir mektuba davranır gibi değil, hediye istibdadı altında yaşayan ezik ve korkuluk kulların zorunlu olarak getirdiği hediye paketlerine davranır gibi davranıyoruz. Aç özlüyüz. Yırtıyoruz. Atıyoruz.

Her olay, -olumlu olumsuz- yerden bitmiş, gitmiş bir mektup olduğu kadar, gökten bize doğru itilmiş, atılmış bir zarf değil mi? Bu saldırgan tutumumuzdan, bu kaba sabalığımızdan olacak ki; tam iki satır arasına düşmüş o göz yaşının... iki ayrı kelimenin mürekkebini birleştirdiği o bulutlanışa dokunamıyoruz. Başa gelendeki inceliği aramaya koyulmuyoruz.

Her satır arkasına yaslanır. Okunacak olan satırlar değil, daha çok satırların arkasıdır.

Kitapta, hayatta, cümle veya olayda...

Şimdi nasıl bir cevapla döneceğiz hayata… Onu düşünelim. Son yaşadıklarımız; bugüne kadar getirdiğimiz yaşamımızın eleği olacaktır illa ki. Özümüzü sağacağız.

Yapıp ettiklerimizin sonuçlarını yaşıyor ve üzülüyorsak, yaşama nedenlerimizi değiştireceğiz. Amaçlarımızı sorgulayacağız. Amaçların karşısına düşen araçları gerisin geriye kendi değerine göndereceğiz. Gereksizlikleri abartmayı bırakacak, bize kalan bütün gücümüzle en anlamlı olana koşacağız.

Tamam yeni "dijital dünya düzen kurucuları".

Tamam "küresel güçler"...

El el üstünde "kimin eli" var?

"Büyük plan kurucu ve bozucu"nun evrensel adalet teklif ve planında, yani küresel ve milli vicdanda ülkece ve insanca nasıl yer alabiliriz?

Buna yeniden yoğunlaşacağımız günlerden geçiyoruz.

Bir de hep birlikte itikâf. Zorunlu küresel itikâftayız. Karantina, izolasyon, soyutlanma veya kendine kapanma, içe dönme gibi gibi çok çeşitli ifade türevleri de var bu yaşadığımızın. Eve derken, aslî olana, birincil sorumluluklara, öze özenme... Kendine ve yakınlara değer verme. Yakın kimmiş, uzak kim birebir görme.

Evlerin gerçekten ev olup olmadığını sorgulamaya da yarar bir süreç. Asıl olan ile tali olan arası hakiki kıyas zamanı. Ev kaçkınlığı ve abartılmış sosyalliklerin nedenleriyle yüzleşme vakti ve daha pek çok şey...

Hadi bakalım.