Dolar (USD)
32.21
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2424.07
BIST 100
10202.66
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Nisan 2014

Çocukluğum kablolara takıldı

Yazıyı yazarken bir yandan da Ahmet Kaya eşlik ediyor bana. 'Hani Benim Geçliğim' diyor.

Ahmet Kaya'nın bilyeleri, topacı, akvaryumu, kanaryası, üstüne titrediği kaktüs çiçeği ve kitapları var. Ahmet Kaya'nın kiraz ağcında yırtılan gömleği, tellere takılan uçurtması var.

Yaşıtlarımın çoğu çocukluklarında, şarkıda adı geçen nesnelere temas etmişlerdir. Ahmet Kaya'nın çocukluğundan farklı olarak benim çocukluğum, teknoloji ile daha fazla yüz göz olunmaya başlanılan bir dönemdi. Kitle iletişim araçlarının ve bilişim teknolojilerinin şu anki durumu ile mukayese edilemezse de bizim de teknoloji efsanelerimiz vardı o zamanlar.

Commodore 64 bizim kuşağın teknoloji efsanesiydi. Herhalde şimdiki çocuklar görse, uzun süre cihazın ne işe yaradığını kavrayamazlar. Kavradıkları anda ise alaycı bir gülümseme ile avuçlarındaki dokunmatik ekranda sörfe devam ederler. Onların bilgisayarları akıllandı artık. İnsanlardaki akıl cihazlara transfer edildi; artık hiç kimse kendi aklıyla övünemiyor, makinen akıllı olsun da gerisi önemli değil. Yeni nesil kablo derdinden de kurtulmuş görünüyor. Bizim çocukluğumuz kablolara takılmıştı; onlarınki ise kablosuz ağlarda sörfte.

Kablo, iyi kötü bir bağlanma mecburiyeti anlamına geliyordu. Mekanla ilişkiyi kayıtlı hale getiriyordu. Şimdi bağlanmak için bir yer ya da mekana kayıtlı olmak zorunda değilsin. Artık bağlanmak için istediğin an mekandan ve mekandakilerden kopabilirsin.

Bağlanmak/kopmak, eşanlı ve 'acımasız' bir şekilde gerçekleşebiliyor.

Mesele teknoloji karşısında onu yadsıyan 'felaket kahini' ya da onu çocuksu bir biçimde kayıtsız şartsız kutsayan 'müjdeci havari' rolünü üstlenmek değil. Ancak bugüne kadar teknoloji ile ilgili olarak ortaya konan tartışmaların düğümlendiği yere asgari bir dikkat göstermek de sorumluluğumuza dahil. Mesele araçlarla kurulan ilişkinin, daha büyük bir mutluluk mu yoksa daha derin bir sefalet mi doğurduğu ile ilgili.

*

Türkiye'nin Medya Düzeni

Sıcak gündem, Cumhurbaşkanlığı seçimi.

Köşke Kim çıkacak? Nasıl çıkacak? türünden sorulara cevap aranıyor.

Yorumcular çok mahir, her gün konuyu en az 1657 olasılıkla birlikte ele alıyor, görüşlerini cömertçe kamuoyuyla paylaşıyorlar.

Aslında imrenmiyor da değilim. Zira bu iş müthiş bir odaklanma becerisi ile yüksek bir motivasyon gerektiriyor. Her gün aynı konuyu aynı heyecan ve ciddiyetle tartışmak büyük mesele. Televizyona çıkan yorumcuların da hep aynı kişiler olduğu dikkate alınırsa, durumun zorluğu daha iyi anlaşılıyor.

Düşünsenize, aynı konuyu heyecanınızı yitirmeden 56 farklı kanalda anlatacaksınız. Eğer bu bir yarışma programı olsa, bir süreyle sınırlı olabilir, nihayetinde bir kazananı olur, yarışmanın birincisi seçilir ve yeni bir etaba geçilebilirdi. Lakin bu bir yarışma değil, süre sınırlaması da belirsiz.

Bunun adı: Türkiye'nin medya düzeni.

*

Leman Sam Hacca gidebilir mi?

Konser çıkışında yaptığı açıklamada'Ben gitmem yani. Araplara da para kaptırmam.' demiş.

Ben en çok konser çıkışında konun nasıl oldu da hac ve umreye geldiğini merak ettim. Bu açıklama durduk yere, irticalen yapılmış bir açıklama mıydı yoksa bir sebebe ya da sebep olabilecek bir soruya karşılık yapılmış bir açıklama mıydı? Yoğun uğraşlarım sonuç vermedi. Açıklamaya yer veren haber kaynaklarında bu konu belirsizliğini koruyor.

O zaman durum şu: Leman Sam Edirne'de konser veriyor. Konser sonrası bir açıklama yapıyor, konu konser değil: Hac ve Umre Ziyareti Bağlamında Suudi Arabistan Ekonomisi.

Benim aklıma da şu soru geldi, acaba bugüne kadar çoğunluğu Hristiyan olan bir toplumda sanat icra eden birisi çıkıp şöyle bir cümle kurmuş mudur?

-'Ben Kudüs'e filan gitmem kardeşim. Ne gideceğim? Gidip İsraillilere de para kaptırmam. Yanlış anlamayın benim dedem de bir Haçlı idi. Seferlere katılmışlığı var. Ama bu ziyaretler çok ticarileşti artık. Zeytin Dağı da bir yere kadar yani.'

Aslında Leman Sam'ın söylediği özgün değil ya da Leman Sam'a özgü değil. Leman Sam'ın cümlelerine benzer cümleleri farklı bir bağlamda kızı Şevval Sam da kurmuştu. 'Başörtüsü' ile 'tekstil ürünleri' arasında yaptığı analoji hafızalarda. Kişiler çok önemli değil, Pınar Kür ya da mahallenin başka bir sakini de karşımıza çıkabilir.

Bizler bu örneklerin hepsinde 'kültürel ayrımcılık' 'ırkçılık' ve 'çağdaşlık' ile nasıl bir alaşıma ulaşabileceğini görebiliyoruz. Konuşan onlar değil aslında; bir zümrenin değişmez bir sabite olarak benimsediği bir modernlik kipi, bir çağdaşlık miti.

Pierre Bourdieu'nun katkısı ile söylersek; konuşan 'habitus'.

[email protected]

Twitter: @_aydinali