Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

29 Ağustos 2017

Çok İstanbul'uz, az karışığız

SULTANAHMET, MISIR ÇARŞISI ve sair derken bu aylarda, turizm nedeniyle malum semtlerindeki kalabalıktan, İstanbul'da dans bilmediğimiz halde adeta dans ederek yürümek durumunda kaldığımız oluyor. İstanbul kendisini sadece Anadolu'yla değil, dünyayla paylaşıyor. Küçük müymüş dünya? Sorusu, sur içinde kol geziyor. Dünyalıların buluşma ve bunun çok ta farkında olmama etkinlikleri...Yüksek sesli, gereksiz gülüşmeli yabancıların tramvayda başımızı şişirme, "Ya bunlar bizden daha medeniydi hani?" diye sorduğumuz ve hastane afişlerindeki "Sus! Cıss!" yapan hemşiiire gibi olduğumuz zamanlar, bu zamanlar. Tatil aylarındaki geçici, akışkan demografisine bakılırsa bütün aidiyetler üstünden suyun içine atılmış havalı toprak. Herkes aynı anda acaip kimliksiz ve ilk yaratılma nazında sanki burada. Dünyaya ilk bakış şaşkınlığı ve haliyle gelsin ergenlikler şehri bir bakımau2026

Tamam mümtaz kader. Çünkü mümtaz coğrafya...

Devam edelim mi az daha? E peki. Hiç olmadığı kadar ilginç sosyoloji. Derin psikoloji. İleri gitmeyelim. Şurada iki edebiyatın belini kıracağız. Bir yazıya gereğinden fazla üzüntü doldurmayalım. Sorunlarla başa çıkma gücümüzü, daha başlarda sorun tespitindeki oransızlıklarla yormayalım.

Ne diyorduk. İstanbul! Diyorduk. Ah ta çekiyorduk içimizden... Yerin yüzünde göğe sürtülüp duran bir burun. Beton burunları da kasdetmiş olabilir miyiz? Mavi kumaşı sert ve özensiz, dokuz nala yırtmasını son inşa-atlarımızın. Bir dakika lütfen. Edebiyata devam edebilir miyiz?

Ve yerin göğe vuran alnı, İstanbul. Gaybın anahtar deliğinden bakılınca azcık bi'şey görünen cennet. Hı hıu2026 Evet. Tam öyle! Buna anne kızlık soyadı ile onay veriyoruz.

Fakat bu cennette, halen, dünya olaylarına benzer olaylar oluyor!

POZİTİF AYRIMCILIK, pozitif bir şekilde bir kenara ayrılanların, bu ayrımdan ahlaksızca yararlanmasına gerekçe olmamalı, fikrimi gün yüzüne çıkaran bir hadiseye şahit oldum mesela... Ondan önce, bu konuya örnek olarak; erkeğin fiziksel gücünden dolayı kadına gösterdiği ihtimam, kadının onu daima ağır işlerde ve bir nakliye aracı gibi kullanmasını mazur gösterebilir mi diye hep düşünmüşümdür. Tanınmış artı bir hak nedeniyle düşülen gereksizlikten, keyfilikten bahsediyorum yalnız, illa yapılması şart olanlardan değil. Bu ve bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

Yaşadığım hadiseye gelince;

FATİH DÖNÜŞÜ otobüse atladığımda, Pertevniyal'e doğru olan trafik akmazlığını görünce, İstanbul'da bir otobüse, yol almanın aksine, daha çok yol alamamak, mesafe kat edememek üzere binildiğini düşünüyordum. Bir engellinin geldiğini görünce oturan yolcular kıpırdandı. Engelli kıpırdayan hanımı nerdeyse azarlayan bir sesle "Napıyon sen? O kadar düşüncesiz varken sana mı kaldı?" diyerek durdurdu. Sonra "İnsan değil bunlar..." diyerek ayrılan köşeye yerleşti. Anons "....engellilere yer verdiğiniz için " şeklinde ortaya bir teşekkür ederken yine homurdandı. " Nerdeee?...İnsan mı kaldı memlekette..."

Biz hepimiz engelli olmadığımız için müthiş suçlandık. "Memlekette kalan insanlardan mıydık?", onu da bilmiyorduk. Birbirimizin gözlerine bakamıyorken, engellimiz birden "Off... Sıkıldım burada..." diyerek ayaklandı. Bastonluydu. Genç sayılırdı. Çok öfkeli olduğu için elindeki bastonun çok amaçlı bir asa olabilme ihtimalleri hesabına düştüğümüz vaki...

Engellimiz elinde saksı, çiçekli bir hanımın kulağına bir şey fısıldadı en son. Sonra pis pis gülerken gördüm onu. Çok engelsiz, çok rahattı...

Sustum. Klavyem bu duruma kırıldı.

Yaşlılık, zayıf ve kollanması gereken bir konumda olma, engellilik, ahlaktan muafiyet gerektirmez, cümlesini uçurdu tuşlar, yazardan gizli. Dahası insanlığın, ahlakın başlı başına bir sabır, direniş konusu, bir nefsi kanırtma ve burnu topraklı olma olduğunu da ağzından kaçırdı, tuşlar... İstanbul'un zıddına.