Çok tanrılı toplumda fikrî kölelikten kurtuluş
Zihni köleleşmiş
kişilere ne zaman “doğrulara uyun” denilse, onlar “hayır, biz, önümüzdeki
kişilere uyarız” derler. Peki ya önlerindeki kişiler aklı kifayetsiz,
görüşlerinde kalitesiz, alanında yetkinsizve yanlış yolda kişilerden iseler? Aslında tüm mesele,insanlık tarihinde ve her çağın medeniyetinde
önemli tartışma konularından biri olan aklı, işlevsel şekilde kullanıp
kullanmamadır. Akıl başkasına kiralamayı (yani androidleşmeyi[1]) biz,
yakın zaman dini androidleşmenin zararlarını yakın bir geçmişte gördük ve acı
tecrübesini yaşadık. Ancak, ilkeler, kurallar, akılcılık, rasyonalite vs
bağlamında meseleye bakıldığında,androidleşmenin sadece dini alandaki androidlerden
ibaret olmadığı görülecektir. Siyaset, menfaat, hırs, istikametsizlik gibi pek
çok nedenle de andoidleşme veya aklı selimden ya da doğru yoldan sapmalar
görülmektedir ki, bunların hiçbiri
özellikle de sağcı ve solcu siyasîandroidleşme, dinîandoidleşmedenhiç de daha az zararlı değildir. İşte bizi kurallardan, inanç esaslarımızdan, etik değerlerimizden
saptıran her ne varsa ve biz bildiğimiz doğruları, “bu böyledir ammaaaaa,
lakinnnnfakaaaat”lar ile ihlal ediyorsak, özgür düşünceden sapmış, kendimize
yeni yeni ilahlar edinmişiz demektir. Zira Allah her insanı özgün ve özgür bir
birey olarak yaratmış ve ona aklı vermek suretiyle sorumlu tutmuştur. Bu akılla
da kendisini tanımamızı istemiştir. Aklı başkasına kiraya vermek veya
kullanmamak, bu yaratılış amacına aykırı davranmaktır.
Hukukun her bir
ihlalinde, ahlaki ve dini her bir kuralın saptırılmasında, kendimizi kuralların
buyurucu etkisinin dışına çıkartıp, herhangi bir gerçek veya tüzel kişinin veya
grubun muhabbeti veya adaveti nedeniyle kuralı çiğniyorsak, uğrunda kuralları çiğnediğimiz
her ne varsa onu kural koyucudan üstün tutuyoruz demektir. Ya kurallara ve kuralların
sahibine tabi olacağız veya emir ve yasakları ihlal ettiren ilahlar edineceğiz.Eğer
bu bilinçli bir tercih şeklinde yapılıyorsa, bu işin ortası yoktur. Bu nazarla
baktığımızda çok tanrılı bir toplumda yaşadığımızı görmeliyiz; bu fenâ ve fâni ilahlardan kurtulup, özgür düşünceye erişmeliyiz.Yani Kur’an-ı Kerimdeki
“Allahtan başka birbirinize Rab edinmeyin”emrine tabi olarak yaşamak ile
özgür ve bağımsız birey olmanın izzetini yaşayabilir olmalıyız.
Şöyle bir
bakalım; son dönemde, toplumsal yapıdaki
dejenerasyon, ortak şikayet konusu haline gelmiştir. Bu serzenişlerin
temeline baktığımızda, ya siyasîsaiklerle veya
bir siyasetçiye muhabbet saiki ile veya koltuk, menfaat gibi nedenlerle
inandığımız etik değerlerin çiğnendiğini görüyoruz.Yani bir tercihler zincirine
tanık oluyoruz. Kurala veya kural koyucuya mı tâbiyiz, yoksa bizi bu kurallardan bilinçli bir
şekilde uzaklaştıran kural bozuculara mı tâbiyiz? Özellikle de çıkarları uğruna gayrı meşru olduğunu bildiği
şeylere kılıf bulup, meşrulaştırma eğilimi ile kural ve kural koyucu tanımazlık
ile çok tanrılı bir yaşam modelini seçme sorunu ile nasıl başa çıkacağız?
Bize, kişiler, makam ve mevkiler veya kurumlar için ilkeleri ihlal
eden değil, ilkeleri ihlal edenleri bertaraf eden bir model lazım. İnsan
endeksli sistemden çıkıp, sisteme odaklı insanlar modeline geçmek lazımdır. Doğru sistemin inşası en büyük problemlerimizden biri
durumundadır. Siyasileri buna zorlamak için bu yönde “toplumsal farkındalık/bilinç” ve talep oluşturmak çok önemlidir.
Çok anlatılan bir
kıssa vardır; Hz. Ömer kudret ve azamet sahibi olduğu dönemde kürsüde sorar; “ben yanlış yaparsam siz ne yaparsınız?”orada
bulunanlardan biri elini kılıcına götürür, “seni
bununla doğrulturuz” der. Hz. Ömer “Ya
Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben Senden gaflete düşersem, Senin adaletinden
ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükreder. Bu olayda idarecinin temel arayışının hak
olduğunu, idare edilenin de “hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez”
diyebilecek kadar özgür düşünce
sahibi ve tek bir Allaha iman edip güçlü, kudretli, heybetli bir devlet başkanı
olan halifeyi bile,O'nun emirlerine aykırı davranırsa,sadece Allah’ın kulu
olarak kalan, özgür irade sahibi olan ve başka tanrılar edinmeyecek kadar güçlü
bir sosyal yapı olduğuna tanık oluruz. İslam tarihinde (olayın rivayet
olduğu iddia edilse de, olay vaki olmuş veya olmamış bulunsa bile vurgulanan
manayı güzel ifade eden bir temsil olarak alınabilir) "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveye erkek dediğinde, o ne derse evet
diyen 10 bin adamı var" diyen bir grubun çıkması ve onların
işledikleri cinayetleri biliyoruz. Şimdi toplum olarak kendi kendimize
sormalıyız; idarecilerimiz yanlış yapmaktan korkarak hareket ediyorlar mı?
Halkımız, gördüğü yanlışlar karşısında oportünist mi idealist mi? Yanlışa tepki
gösteren (eleştiren) kişiler karşısında, yanlış yapanların tepkisinde memnun
olan idarecilerimiz var mı? yoksa “benim yanlışımı söyleyeni kılıcımla
doğrulturum” diyen idarecilerimiz mi var? Halkımız,gördüğü ve aynı
ortamda birlikte yaşadığı devenin dişi olduğunu, özgür, medeni ve yapıcı bir
şekilde söyleyebilecek durumda olmadığı sürece, yanlışlarla büyüyen çocuklar,
ileride doğruları yanlış olarak bilecek, androidleşmiş bir kafa yapısıyla,
yanlışı savunacak, doğru ve gerçeklere karşı çıkacaktır.
İşin sonunu da
selam melam ile getirelim: Hüdâya tâbi
olanlara selâm olsun, hevâya tâbi olanlara melâm olsun…
[1]Android kelimesinin karşılığı bir Türkçe kelime kullanmanın doğru olduğunu düşünmekle birlikte, bu kavramı tam karşılayan bir kavram olarak belki “kiralık/kiralanmış akıl” kavramını düşünebiliriz.