Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Ekim 2014

Çözümü bırakıp topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz?

'Sovyet insanlarının büyük bir bölümü Stalin'i hatırlamıyor. Batılılar ise bu zorbanın hatırasını ideolojik nefrete sarıp büyük bir sadakatle muhafaza ediyorlar. Eskiden, Sovyetler tarihi donduruyordu; bugün bizler hafızayı donduruyoruz. O yıllarda kalan bu buzdan mirasa özen gösteriyoruz, çünkü batılı değerlerimiz ona endekslenmiş.'

Bu pasaj kendi bağlamında önemli olmakla birlikte içinde bulunduğumuz konjonktürde çeşitli toplum kesimlerinin ve farklı siyasi hareketlerin muarızlarıyla olan ilişkilerini yorumlamak için de bir imkan sunuyor bizlere. Baudrillard'ın alıntıladığım cümlesini, kendi bağlamımıza taşımak için bir hamle yaparsak eğer; Türkiye'de devlet ile karşı karşıya gelen ya da birbirleri ile mücadele içinde olan siyasi hareketlerin konumlarını yorumlamak için kullanışlı olduğunu görürüz.

Walter Benjamin'Yapıtlarımda alıntılar silahlı eşkiyalara benzer; gelip geçenleri kanaatlerinden ederler ' demişti. Esasında hakkını veren bir alıntıdan da bu beklenir. Yoksa alıntılamanın zabıt katipliğinden bir farkı kalmazdı.

Baudrillard, cümlesinde sorgulayan bir zihin için yerleşik kanaatleri yerinden etmeye, bilinen kabullerin aksini düşündürmeye aday bir tespit sunuyor. Bu tespit bugün içinde bulunduğumuz durumda Türkiye'de; Kemalist, İslamcı, Liberal ya da Sosyalist çevrelerin her biri için anlamlı çağrışımlar yaratmaya müsait.

Ben,6-7 Ekim olaylarının etkileri sürerken Türkiye'nin tartışmasız biçimde en önemli gündemi ve önceliği olan 'Çözüm Süreci' ve HDP özelinde Kürt siyaseti üzerinden bir okuma yapmayı tercih edeceğim.

'Çözüm Süreci'bile tek başına gösteriyor ki ne Türkler ne Kürtler; ne devlet ne Kürt siyaseti dün oldukları yerde değil. 'Çözüm Süreci' ne kadar bugüne aitse, çatışma ve uzlaşmazlık, bir araç olarak şiddet ve baskı da o kadar düne ait. 6-7 Ekim olaylarında sokakların hali hiç kimseye bugüne ait bir durumu değil, 90'lı yılları hatırlattı. Çünkü sahaya sürülen araçlar bugünün konumlanışına değil aktörlerin dünkü pozisyon alışlarına göre seçilmişti. Bu açık bir biçimde kendisini hissettirdi. Yine kullanılan 'dil', 30 yıllık karşılıklı çatışma içerisinde evrilen ve bugün gelinen yer ile münasip olmanın çok uzağına düşen bir 'dil'di.

IŞİD'in Kobani kuşatması ve onun Türkiye'deki yankısı ve yansımaları gösterdi ki IŞİD yalnızca Kobani'yi değil aynı zamanda Türkiye'de Kürt siyasi hareketini de kuşattı.

Bu durumun Türkiye açısından kritik sonuçları olmaması mümkün değil. 6-7 Ekim olayları kötü bir senaryoda rol dağılımının nasıl olacağını ve olası sonuçlarını gösterdi. Bu rol tayini tarihin akışına, toplumun yönelimine ve onlarca yıllık deneyime meydan okumak şeklinde tecelli ettiğinde, Türkiye toplumunu tarih-dışı bir parantezin içinde hapsetmeye namzet. Müzakere dönemi koşullarının şu birkaç yıllık nimet günlerinden biliyoruz ki Kürt siyasi hareketi Türkiye'de 'yapıcı' bir aktör olarak kendi rolünü tayin ettiği takdirde sistemin dönüşümü ve demokratikleşmesi noktasında 'kurucu' bir konuma geçmektedir. Öte yandan 'yıkıcı' olduğu ölçüde kendi kozası içerisinde hapis ve tüm Türkiye'nin demokratik bir vasatı bulması noktasında 'tahripkar' bir pozisyon almaktadır.

Kürt siyasetini 'şeytanlaştırarak' kendi varoluşlarını anlamlandıran çözüm karşıtı cephe uzağımızda değilken Türkiyelileşme iddiası ile onları mahku00fbm eden Kürt siyaseti geriye mi dönecek?

Bir tarafın diğerini şeytanlaştırarak kendisini ancak ifade edebilmesi, karşıtını şeytanlaştırdığı ölçüde kendi varlığını mümkün görmesi; uzlaşı ve müzakereyi, birlikte ve beraber olmayı dinamitleyen en yıkıcı tarz-ı siyasettir.

Devlet yanlışının muhasebesini yaparken ve bu sürece kurumsal olarak sahip çıkarken mağdur olduğunu düşünenler mi şimdi gerisin geriye dönecek?

Çözüm süreci; 12 Eylül'ü, Diyarbakır Cezaevi günlerini, 30 yıllık sıcak çatışmayı, JİTEM'i, faili meçhulleri ebediyen tarihe gömmek ve geleceği birlikte inşa etmek iradesi anlamına gelmekteyken çözüm yolundan geriye mi dönülecek?

Öcalan'Bağımsız devlet değil, demokratik Cumhuriyet'e' talip olduklarını söylemişti. Müzakereler başlamış, yeni bir sayfa 'ortak irade' ile açılmış, BDP kendisini inkar etmeden ancak Türkiye'yi bir bütün olarak kucaklama iddiası ile HDP olarak siyasal sahnede yerini almıştı. Müzakereyi, çoğulculuğu ve Türkiyelileşmeyi bir vurgu ve iddia olarak dillendiren HDP, 6-7 Ekim yoluna sapıp tüm bir tecrübeyi inkar mı edecek?

Barışa, çözüme 'ortak irade' ile 'evet' demişken şimdi herkes topukları üzerinde geriye mi dönecek?