Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 Temmuz 2014

CUMHURA BİR BAŞKAN

Dün Tayyip Erdoğan'ın beklenen Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanması ile seçim süreci hızlanmış ve resim daha da netleşmiş oldu. Daha önce köşemde yazdığım yazıda, Erdoğan'ın Başbakan olarak devam etmesi gerektiği; daha önceki Özal-Akbulut ve Demirel-Çiller örneklerinin de gösterdiği gibi, emanetçi yaklaşımlarla Ak Parti'nin siyasi ömrünün daha da kısalacağı düşüncesinde bulunmuş idim. Fakat bundan sonra Erdoğan resmen aday ve artık buna göre geleceğe bakmak lazım.

Şimdiden Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığını tebrik etmekte bir beis yok bana göre. Cümleye böyle başlayınca sanki başka tartışılacak mevzu kalmamış gibi oluyor. Ancak ben birkaç noktaya temas edeceğim. Birincisi, muhalefet çatı aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu'nu gösterdi. Özellikle CHP'nin tabanının kabul etmekte hayli zorlandığı İhsanoğlu'nun muhalefet tarafından ortak aday gösterilmesi, ilk düşünüşte sanki şaka gibi görünüyor. Muhalefetin doğrudan kendisine komplo düzenlemesi gibi bir şey.

MHP'nin Meral Akşener'i kendi adayı olarak razı ettiği, CHP'nin belki kendi içinden önemli isimleri çıkardığı bir zaman diliminde, ortak adaya yönelinmesi Türkiye siyasetinin özellikle dışarıdan yönetilme taleplerine dair temel belirtilerdir her şeyden önce. Tayyip Erdoğan karşıtlığının belirgin bir rol oynadığı; dolayısıyla muhalefet siyasetinin siyaset dışı yollardan gelen telkinlerle ilerlediği izlenimini veriyor bizlere. Ortak aday belirlenecekse bile, İhsanoğlu'na gelinceye kadar bürokrasi ve siyasette nice isimlerin çıkabileceği aşikar.

Peki İhsanoğlu niçin olmaz? Her şeyden önce yerli değil; yani Türkiye'ye yabancı. Otuzlu yaşlarına doğru Türkiye ile tanışmış; Türkiye'de sokağa dair hiçbir şey bilmeyen bir adayı hangi akıl Cumhurbaşkanı adayı olarak öneriyor bilmiyorum. İbn Haldun üstadımız, o çok kıymetli eseri Mukaddime'de bir kavmin liderinin oradan olması gerektiğini; sonradan o memlekete gelenlerin liderlik şansı olmadığını belirtir. Yani İhsanoğlu'nun adaylığı her şeyden önce böyle basit bir sosyolojik kaideye aykırı.

İhsanoğlu'nun sürekli siyasi olmayan entelektüel boyutu ve İslamcılığa dair bakıyesi öne çıkarılarak takdim ediliyor. Bu durum, aslında Türkiye siyasetinde nelerin prim yaptığını belirtmesi açısından önemlidir. Ancak İhsanoğlu'nun bu bağlamda çok hijyenik bir aday olduğunu söylemeliyiz. Peki hijyenik ne demek? Yani Türkiye'nin siyaset ve sokak anlamında sorunlarıyla birebir temas etmemiş; Türkiye'yi tanımayan, ancak kitabi ve külli bilgilerle Türkiye'yi yönetmeye talip bir aday. Hatta İhsanoğlu'nun entelektüel kişiliği bile olabildiğince hijyenik. Onu, İslam İşbirliği Teşkilatı yöneticiliğinden başka entelektüeller bile bir strateji ve fikriyle tanımazlar. Tüm bunlar açıkçası İhsanoğlu'nun bu yarışı kazanmasını zorlaştıran temel faktörler.

Cumhurbaşkanlığı yarışının sonuçlanmasına az bir zaman kaldı. Peki bundan sonra durum ne olur? Ben Cumhurbaşkanlığı yarışında da yerel seçim öncesi yaşanan gerginliklerin kısmen yaşanacağını tahmin ediyorum. Ancak yaz sıcaklığının bu dozu düşüreceği kanaatindeyim. Araştırma şirketlerinin tahminlerine göre, Tayyip Erdoğan, istisnasız bir biçimde birinci turda Cumhurbaşkanı olarak seçilecek görünüyor. Doğrusu Erdoğan'ı birinci turda şanslı kılan temel faktör de bizzat İhsanoğlu'nun kendisi. Ben İhsanoğlu'nun beklendiği düzeyde oy alacağı kanaatinde değilim.

Fakat esas soru(n); Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Türkiye'de ne olacak? Erdoğan'ın yetkileri ne olursa olsun sınırlı bir makamdan siyaseti uzun süreli dizayn etmesi mümkün değildir. Onun için kendi başbakanlığı zamanında siyasetin dinamiklerinin işleyişine sıkı bir markajı doğru olmaz. Fakat bundan daha önemlisi, en geç gelecek sene seçimlerden itibaren Türkiye'de yeni bir Anayasa'nın yapılması ve derhal yürürlüğe konulması hayati bir önem taşımaktadır. Bu, şu anda AK Parti faktörüne bağlı olarak devam eden dengelerin ve işleyişin kurumsallaştırılması anlamına gelecektir. AK Parti'nin en önemli şansı geçmişten bu yana siyaset dışı müdahalelere karşı bir direncin odağı olmasıdır. Ancak, Anayasa bu ülkede yaşayan herkesin özgürlük ve güveninin teminatı olarak devreye girerse, o zaman alınan yolun bir anlamı olacaktır.