Dolar (USD)
32.21
Euro (EUR)
34.67
Gram Altın
2405.97
BIST 100
10267.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Ağustos 2019

Darbeler ve Nesiller (3)

Siyasete yönelik darbeler günü kurtarmayı, nesillere yönelik darbeler ise güncel yaşamın tamamını dönüştürmeyi amaçlar. Sosyal hayata yön veren figürler ve onların yerleştirdiği semboller değişince yaşam tarzları değişmez; geçici, küçük kırılmalara maruz kalır. Çağın ruhunu toptan değiştiren ve ona köklü yenilik ekleyen nesillerdir. Bu, biraz da dünyanın içinde bulunduğu durumla ilgilidir. Modernleşme öncesi dönemlerde kültürel akış günümüze göre oldukça yavaş ilerlemekteydi. Her topluluk, bulunduğu yerde, kapalı devre bir güncel hayat yaşamakta, birçok şey değişime uğramadan yahut çok az değişimle nesilden nesle gelenek üzerinden aktarılmaktaydı. Elbette burada insanın iç dünyasını belirleyici öğeler tek bir kaynaktan fışkırmakta, çağlar boyunca homojenliğini muhafaza ederek değişmeden kalabilmekteydi. Ancak günümüz dünyasında kültürün hem kapalı devre akışı ortadan kalktı hem de hıza bağlı olarak üretilen her şey dünyanın bir tarafından öteki tarafına rahatlıkla taşınabilir hale geldi. Sadece devlet içi değil devlet dışı bir akış da söz konusu. Hal böyle olunca bırakın bir devletin sınırları içindeki etkileşimi, küresel bir etkileşim hemen her değere müdahale eder hale geldi. Geleneği buharlaştıran, maddi ve manevi her türden üretimi anında pazarlanabilir hale getiren, bundan dolayı da sınır tanımayan küresel bir kültürel atmosferde yaşıyoruz. Elbet bundan darbeler de nasibini aldı.

Öncesinde dile getirildiği gibi nesiller, çağlar, değerler nasıl değişiyorsa darbeler de, onların yapılma gerekçeleri de değişiyor. Darbeler toplum üzerinde kudret ve irade eksikliği yarattığından güçlü devletlerin güçsüzler üzerindeki hegemonyasının en önemli aracıdır. Artık eskiden olduğu gibi bir ülkeyi işgal etmenin masraflarına katlanmak istemiyor kimse. Yerli işbirlikçilerin ayarlanması, toplumun onlar eliyle darbeye hazır hale getirilmesi bir zamanların işgal girişiminden çok daha ucuza mal olduğu gibi çok daha kalıcı etkiler de yaratıyor. Darbeler bu yönüyle klasik dünyanın savaş üzerinden işgal girişiminin yerini almış modern işgal girişimleridir. Ekonomik, sosyal, siyasal, askeri, kültürel ve hatta inanca yönelik “fetih” amaçlayan darbeci devletler vaziyete göre darbe gerçekleştirecekleri ülkelere yönelik ciddi fizibilite çalışmaları yapıyor, şartları uygun hale getirdikten sonra işgale başlıyor. Bu sebeptendir ki Afrika’daki bir darbeyle Asya’daki, Ortadoğu’daki bir darbeyle Güney Amerika’daki arasında ciddi mahiyet ve işlev farkları vardır. Birçoğunun birincil amacı zayıf ülkelerdeki yeraltı ve yer üstü kaynakları sömürmek olan darbelerin her zaman da maddi değerlere yönelik olmadığı ortadadır. Bir darbe sadece maddi kaynakları çalmak üzerine bina edildiğinde liderlere yönelik, manevi birikimi de yok etmek üzere kurgulandığında ise nesillere yönelik olarak planlanmaktadır. Liderlere yönelik darbe klasik dünyanın savaşlarından ilham aldığı için geçici etkide bulunurken nesillere yönelik darbe postmodern yöntemlerle donandığından gözle görünmeyen ama oldukça derin hasarlara yol açıyor.

Darbeler ekonomik ve güncel yaşam merkezli müdahaleler değildir. Eğer öyle olsa, ekonomik gücü yüksek toplumlar kendi başlarına bırakılırdı. Bunun da örnekleri var: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi birçok Ortadoğu ülkesinin rejimine karışılmamaktadır. Yaşam tarzlarına dokunulmamaktadır. Çünkü bu ülkelerde özüne dönme dirayeti gösteren, Batı’nın ürettiği değerleri reddetmeye yönelik bir nesil hiçbir zaman gelmemiştir. Nesiller yenilgiyi daha baştan kabullenmişse neden dokunulmalı ki? Ne zaman ki bir ülkede ekonomik refaha rağmen dünyanın gidişatına yönelik bir başkaldırı sinyali görünür işte o zaman darbe planlamasına başlanır. Küresel egemen güçlerin haksızlığına, hukuksuzluğuna, adaletsizliğine, insanlık dışı uygulamalarına yönelik bir itirazınız yoksa size niye dokunsunlar ki? Elbette bu, Afrika ülkelerinde sabahtan akşama yaşanan darbelerin gerekçesini oluşturmuyor. Orada, kitlesel düzeyde bir hoşnutsuzluktan, dünya çapında bir başkaldırıdan ziyade içine sayısız kurt doluşmuş, hastalıktan kurtulması neredeyse imkansız bir bünyeden bahsedilebilir ki bu da o toplumların başlangıçtan beri hiçbir zaman dünya siyasetini doğrudan etkileyecek bir ekonomik, kültürel ve siyasal potansiyele sahip olmayışlarıyla/kılınmayışlarıyla ilgilidir. Türkiye ve İran gibi ülkeler genetik olarak hep küresel değer üretiminin paydaşı olma adayları göründüklerinden buralarda denenen darbe çabalarının iç dinamiklerden ziyade birinci derecede dış dinamiklerle alakası vardır. Ve Ortadoğu petrollerini yönetmenin de Asya doğalgazına ulaşmanın da anahtarı bu iki ülkeden geçtiği, bu ülkelerdeki nesiller kolayca kendilerini onarma beceresi gösterdiği için buralarda darbe değilse de darbe planlaması hayatın normal akışının bir parçası gibi görünmektedir.

Darbenin teorisini ve dünya ölçeğindeki uygulamalarını bir tarafa bırakırsak çok eski tarihlere uzanmamakla birlikte bizde darbeler Osmanlı devletinin Batılılaşma süreciyle başlamıştır ve o gün bugündür kaynağının Batı olmadığı neredeyse hiçbir darbe yoktur. Bizde darbe, içerideki hoşnutsuzların birbirini alt etme sevdasından ziyade, o hoşnutsuzluğu argüman olarak kullanıp lojistiğe dönüştüren dış hoşnutsuzların peydahladığı bir oyundur.