Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2393.95
BIST 100
10260.03
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

03 May 2019

Davul boynumuzda, tokmak elimizde o halde enişte bizi niye öpüyor?

Bir insanın, yapının, camianın kendi sonunu hazırlayan iş ve işlemlere canı gönülden rıza göstermesi düşünülmez doğal olarak. Herkes kendi varlığını, güvenliğini hatta gücü oranında da istikbalini düşünür, kollar. Ancak bazen öyle durumlar önümüze geliyor ki inanılması güç bir şekilde kendi varlığı, iyiliği, geleceği aleyhine hem de büyük efor sarfederek çalışan insan, yapı, camia görüyoruz. Kendine operasyon çeken veya kendisine çekilen operasyona razı gelenleri görüyoruz.

Türkiyede özellikle son birkaç yıldır islami kesim belirgin şekilde bu tarz bir basiret tutulması yaşıyor. Varlığını anlamsızlaştıran, silikleştiren, güç ve takatten düşüren işlere, ilişkilere alan açarıyor kendi eliyle. Şikayetçisi olduğu mevcut yapıyı canı pahasına sürdürmeyi ontolojik bir mücadele zannediyor. Kendi varlığının altını oyan, ilke, değer ve öncelikleriyle bizatihi kendisi aleyhine işleyen bir yapının muhafızlığına soyunmayı bir tarih-medeniyet savunusu olarak kavrıyor.

Büyük laflar etmenin, büyük laflara taşıyıcılık yapmanın anlamı ve önemi küçümsenemez elbette. Ancak büyük lafların küçük hesapları örtmek gibi hastalıklı durumların çok yaygın kullanıldığını bilecek tecrübeye sahip bir toplumsal kesimin uyanık olmasında fayda var. İttifak ilişkilerinin, dayanışma hamlelelerinin pratikte hangi karanlık ve karmaşık işlere yol verdiğini göz önünde tutmazsak yaşayacağımız büyük felaketlerin enkazı altında can vermekten kurtulamayacağız. Bizimle dayanıştıklarını, her ne pahasına olursa olsun şu istikametten ayrılmadığınız sürece canla başla bizi destekleyeceklerini söyleyenler yanaklarımıza kondurdukları öpücüklerin gerekçesini bayram olarak açıklıyorlar. Peki bunun bayram olup olmadığına, neyin bayramı olduğuna, bayram olsa bile eniştemiz tarafından öpülebileceğimize hangi ara karar verdik? Böyle bir karara nasıl vardık?

Açık konuşmamız gerekirse söylem ve alan daralması yaşayan siyasetimiz bir çıkış yolu arıyor. Bunu fırsat bilen bir takım aktörler de bu gerçeklik üzerinden bir hesap yapıyorlar. Hiçbir düşmanınız veya rakibiniz sizi çıkaracağı ölüm yolculuğuna seni ölüm yolculuğuna çıkarıyorum davetiyle gelmez. Seni kurduğum tezgahın içine alıp siyaseten ve ahlaken çöküşüne götürecek bir ilişki ağına mahkum edeceğim diyerek karşına dikilmez. Senin açıklarını bilir, zaaflarının farkındadır ve kendi çıkarları için bu açık alanlarına çalışır. Açık alanların üzerinden gelen ilişki tekliflerine, dayanışma ve birliktelik çağrılarına kendini kaptırmanın kısa vadede bir morfin etkisi yapabileceği açıktır elbette. Ancak orta ve uzun vadede seni hedef alan, sana kasteden bir durumla karşı karşıya olduğun ortadadır. Söylemini yutan, gideceğin yolu ve gidiş şeklini belirleyen, belirli ilişkilere ve ittifaklara mahkum eden vaziyet bir özgürlük mücadelesinden ziyade esaret, mahkumiyet, mecburiyet olarak görülmelidir. Görünürde sizin olmanız, makam ve mevkileri sizin doldurmanız, mikrofonlara sizin konuşuyor olmanız; varlığınızın, güç ve kudretinizin alameti olarak görülmesin sakın! Dayanışma gösterdiklerini, birlikte yol aldıklarını söyleyenler belki de böyle bir yanılsamaya kendinizi kaptırmanız için yukarıda da belirttiğim gibi zaaflarınızı, verdiğiniz açıkları hesap ederek çalışıyor olabilir. Davulu boynunuza asıp hatta tokmağı da elinize vererek de pekala kendi nam ve hesaplarına veya sizin aleyhinize işleyecek bir nam ve hesap içine sizi çekebilirler. Nitekim yaşadığımız mevcut gerçeklik, çektiklerini de gösteriyor.

Bu işleyişi, kendini kaptıran kifayetsiz muhterislerin gazına gelmeden sorgulamak Türkiyedeki her müslümanın imanının gereğidir. Bu ilişki ve işleyiş varlığımıza kastetmektedir. Bizi biz olmaktan çıkarmayı, bu ülkenin yarınları için sözü dinlenir bir aktörü olma meşruiyetini elimizden almayı hedeflemektedir. Bu ülkenin tarihsel-toplumsal müktesebatına varislik eden kesimi yaptıklarıyla kollektif hafızada itibarsızlaştığı gibi asıl önemlisi ve hayati olanı ülkenin yarınlarında kurucu bir irade olmaktan çıkıyor. Bizimle dayanışanlar, sükseli laflarla ittifak kuranlar, zaaflarımızı ve açıklarımızın farkında olarak duygu dünyamızda ve bilinçatımızda nereye çalışacaklarını gayet iyi bilip sırtımızı sıvazlayanlar bunun için çalışıyorlar. Evet, eniştemiz bizi öpüyor ve yazk ki biz bayram mı, seyran mı olduğunu bilmediğimiz gibi eniştemizin bizi öpüp öpemeyeceğine dair bir kavrayışı da sahip değiliz.