Dolar (USD)
32.39
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2401.05
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Ağustos 2019

“Davutoğlu işte bunu yapmamalıydı” demiş…

Eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e en yakın yazar, Sayın Fehmi Koru, “şahsi” sitesindeki yazısına bu başlığı oturtmuş:

“Davutoğlu işte bunu yapmamalıydı..”

Bendenizi arayan çok sayıda vatandaş da şöyle diyor:

“Davutoğlu da, Gül de, Babacan da böyle yapmamalıydı!”

Fehmi Koru, yazdıklarının ve söylediklerinin Sayın Gül’ü bağlamayacağını öne sürse de bu işler öyle olmuyor.

Sayın Gül ile herhangi bir konuda ters düştüklerini, herhangi bir meseleye farklı açıdan baktıklarını hiç görmedik.

Yurt içindeki ve dışındaki “kadîm” beraberlikleri tam mânâsıyla bir “kader birliği” şeklinde tezahür etmiştir.

Efendim;

Çok ilginç bir memlekette yaşıyoruz…

Birilerini gökyüzüne çıkartan ve onları “Küçük dağları ben yarattım!” moduna sokanlar, şartlar değiştiğinde aynı kişileri yerin dibine gömüveriyorlar.

Bir varmış, bir yokmuş!..

Bir vakitler Fehmi Koru’dan hemen her gittiğimiz yerde övgüyle bahsedilirdi, ekranların değişmez “kahraman”ıydı.

Cevap verdiği bir yazara, “İstediğin kadar sataş, görüşleri merak edilen bir zat değilsin, onun için de ekranlara çağırmıyorlar seni!” yollu ifadelerle “ders” vermişti.

İki isimle yazardı.

Kendisine müstear isminin esas isminden daha iyi yazdığını söylediğimde hayli bozulduğunu belli etmiş…

Sonrasında “Bakıyorum da, aslında haklı galiba” muhtevalı bir yazı kaleme almıştı.

İkisinin de övülmesinden hoşlanıyordu, popüler yazar ruh hali.

Bir vakitler her söylediğinde “hikmet” aranan, değerlendirmelerine büyük kıymet atfedilen Fehmi Koru bugünlerde “bilinen” ekranlara davet edilmiyor.

Geçtiğimiz günlerde şöyle bir baktım, bir vakitler memleketin gündemini belirleyen nice isim unutulmuş gitmiş…

Ne yaptıklarını, ne düşündüklerini, gelişmelere nasıl baktıklarını merak eden kalmamış…

Fehmi Koru’nun görünürlük açısından onlara göre daha “iyi” bir noktada olduğunu, “Ak Parti’nin içinden çıkan muhaliflerin” yaklaşımları hakkında fikir verebilecek bir konumda olmasından dolayı iyi takip edildiğini söyleyebilirim.

Nitekim, ben de kendisinin şahsi sitesindeki değerlendirmelerine dikkat çekiyorum bugün.

Yazısında, geçtiğimiz günlerde “Açtırtmayın kutuyu, söyletmeyin kötüyü!” yollu çıkısıyla dikkat çeken Eski Başbakan Sayın Davutoğlu’nun tavrını değerlendirmiş Fehmi Koru…

Oradan alıntı:

“Yeni parti oluşturmak üzere yola çıkan Ahmet Davutoğlu daha ilk günden hata yapmaya başladı. (..) Bu yeni Davutoğlu kendisinin başbakan olduğu dönemin bir bölümünde yanlış şeyler yaşandığını, bunlarla ilgili ‘defterler’in açılması durumunda bazı kişilerin insanların yüzüne bakamayacağını söylüyor. (..) Davutoğlu’nun konuya ilişkin sözleri, aynı dönemde, kapalı kapılar arkasında, görünen ve bilinenin ötesinde, bir şeyler yaşandığını akla getiriyor. Belli ki, o dönemde yaşananlarla ilgili notlar tutmuş Davutoğlu, onları anılarına saklamak yerine, şimdi dillendirmeyi tercih etmiş bulunuyor. O iki tarih (7 Haziran ile 1 Kasım 2015) arasındaki dönemi ‘en kritik tarih’ yapan ne olabilir? (..) Ne amaçlamış olabilir öyle bir çıkış yapmakla?”

Davutoğlu-Babacan kıyaslaması

“Davutoğlu işte bunu yapmamalıydı” başlıklı yazısının “fikir jimnastiği” bölümlerinde bunları ifade ettikten sonra,

“Yeni Parti” tartışmalarında ismi öne çıkan Sayın Ali Babacan’a doğru yol almış Fehmi Koru.

Bu bölümde, Sayın Davutoğlu ile Sayın Babacan arasındaki “duruş farkı”na gelmiş…

Özellikle de, Babacan tarafının Davutoğlu tarafından “uzak durmak” istediğine dair satırlarının altı çizilmeli.

Çizerek okumayı size bırakayım:

“Ali Babacan ise…

Benzer bir farklılaşma üzerine kurucusu olduğu partisinden istifa eden Ali Babacan da, onunki kadar uzun olmasa da, kamuoyuna ‘Ben varım’ sonucu çıkartılabilen mesajlar veriyor.

Her ikisinin geçmiş parti bağları ve aynı hükümetler içerisinde sorumluk taşımaları sebebiyle ‘Bir araya gelmeliler’ düşüncesinde olanların varlığı biliniyor. Tek bir partide buluşulsun isteyenler arasında Davutoğlu’nun kendisi de var, Babacan ve kendisiyle birlikte hareket edenler ise ondan uzak durmayı yeğliyor.

Herhalde Ali Babacan’ın neden öyle davrandığı Ahmet Davutoğlu’nun sorunlu son çıkışından sonra daha iyi anlaşılmıştır. Davutoğlu’nun derdinin kişisel bir hesaplaşma olduğu belli. Kendisinin göreve getirilmesini, partinin genel başkanlığı ile başbakanlığın önüne sunulmasını ‘hakkı’ olarak görüyor ve bir süre sonra aniden genel başkanlıkla birlikte başbakanlığın da elinden alınmasını içine sindiremiyor. İçeriği bir tarafa, son çıkışının üslubu tam da bunu dışa vuruyor.”

Evet, yazılanlar önemli…

Sayın Gül’e, “bağlayıcı” ölçüde yakın olan Fehmi Koru’nun, Sayın Davutoğlu’nun “kişisel hesaplar” peşinde olduğu yönündeki iddiasını belirttikten hemen sonra geldiği yer de dikkat çekici:

“Babacan ve kendisiyle birlikte hareket edenler, ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlara çözümler üretebilmek, daha iyi ve daha çağdaş bir yönetişim anlayışını siyaset alanına taşımak ve ülke yönetimine talip olmak amacındalar ve baştan itibaren bunu vurguluyorlar. Bu farklı yaklaşımlara bakıldığında, ‘Neden farklı çatılar?’ sorusunun cevabı kolayca alınabiliyor: İki girişim birbirinden çok farklı hedeflere sahip de ondan… “

Evet…

Sayın Koru, bir tarafı “şahsi hesaplar peşinde olmakla” itham ederken, tam destek verdiği diğer tarafı ise “Kendim için bir şey istiyorsam nâmerdim!” çizgisine yerleştiriyor.

İmdiiii…

Aralarında ne yaşıyor olurlarsa olsunlar, çekişmenin esas sebebi ne olursa olsun…

Bir vatandaş olarak karşımda duran tabloya bakıyorum ben:

Bir tarafta, Sayın Erdoğan ve güçlüklerine rağmen yürütmeye çalışılan bir Cumhur İttifakı var..

Öbür tarafta ise, İmamoğlu’nu hedefe ulaştıran bir başka ittifak...

İçerideki boyutuyla kabaca “dört partilik” bir ittifak.

Sayın Gül’e en yakın yazar, Sayın Davutoğlu ile Sayın Babacan’ın çok farklı noktalarda durduklarını öne sürüyor, iki ismin birlikte hareket edebilme ihtimalini tamamen dışlar bir hava ile.

Bu durumda;

“Partilerinizi kurdunuz, peki ya sonrası?” sorusu öne çıkıyor.

Sahi, sonrasında ne olacak?

İmamoğlu’nu İstanbul’da hedefe ulaştıran blok, ‘kötü gördüklerinin’ sorumluluğunu Sayın Erdoğan’la birlikte Sayın Davutoğlu ve Sayın Babacan’a da yüklediğinden oralardan “kapılabilecek” oyların sayısı son derece sınırlı olur.

Bu durumda da hesaplar bir yerde düğümlenir kalır.

Fehmi Koru’nun yazısı AK Parti içinden çıkan “muhafazakâr muhalefet”te ne derin çelişkilerin olduğunu gösteriyor.

Olmayanı paylaşamayanlardan memleketin dertlerini çözüme kavuşturacak “birlik” havası nasıl çıksın?..