Dolar (USD)
32.21
Euro (EUR)
35.15
Gram Altın
2474.36
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 May 2020

Derdi olmalı insanın!..

Herkes ve her şey bir yerde durur ve durduğu yerde bir derdi yok ise durduğu yerin şeklini alır. Bedene kolay olan da budur. Bedeni ile yaşamak isteyen birisi için zor olanı istemek akla zarar bir davranıştır. Anı yaşayıp günü kurtarmayı en büyük başarı olarak görür ve ‘benden sonrası tufan’ mantığıyla gemisini kurtaran kaptan postuna bürünür.

Beden ruhun emanetinde ve direktiflerinde yaşamayı inkâr ettiği müddetçe ne beden ne de ruh mutmain olamayacaktır. Bir gönlün dirilişi bedenin ve aklın ruha kulak vermesiyle mümkün olacaktır. Ruh fıtrat üzeredir ve insanın aradığı bütün fetvaların kaynağı orasıdır. Ruh, Allah’tan bir cüzdür, ilk insan, ilk Peygamber Hz. Âdem’in bize bıraktığı en büyük mirastır.

Kalıplara girmek, girdiği kalıba bürünüp hayatın rutin kaidesi çerçevesinde yaşamak bir dertten öte dertsizliğin emaresidir. Derdi olmayanın da sorunu çözmek diye bir kaygısı olmayacağı için herhangi bir çare arayışına girmesi aklına göre beyhude bir uğraştır.

Duvar yazıları, kulağa hoş gelen, lakin geleceğe dair kaygı taşımayan sözlerdir. Günü kurtarmak için birebirdir, ancak ortaya bir sorunun çözümünü koymak için çaresizdir. Davuldan güzel ses çıkması gibi. Bir müddet davulun sesini dinlemek eğlenceli olabilir, ama ses sürekli olarak devam ederse kulak için işkenceden başka bir hal almaz. Anı yaşamak istemek işte tam da böyledir. Dertsiz bir şekilde anı yaşayıp, sonra bir ömür o anın pişmanlığını yaşamak...

Derdi olmayanın da tek bir tarafı vardır, o da kendi tarafı. Kendine Müslüman olarak yaşayanın kendi gibi olanlar dışında bir çevresi yoktur. İşin tuhafı da burada gizlidir ki, kendi gibi olanların sayısı oldukça fazladır. Kolay olanı seçmek akla kolay, ruha zor bir seçimdir ve günümüzde ruhtan ziyade aklın yolundan gidenlerin oranı daha fazladır.

Derdi olmalı insanın derdi Üstad ve onun derdi dirilişti. Her daim batıla karşı hakkın safında yer aldı. En büyük derdi ilkin kendi dirilişini gerçekleştirip, sonra etrafındakilerin, nihayetinde de kendinden sonra gelenlerin dirilişine meşale yakma ve bu uğurda yollarını aydınlatmaktı. Öyle de yaptı ve Rabbim izin ve ömür verdiği müddetçe de yapmaya devam ediyor. Diriliş önce ruhtan başlamalı ve sonra bütün bedeni sarmalı diyor Üstad Sezai Karakoç.

Diriliş Neslinin Amentüsü isimli kitabının ilk cümlesinde açık ve net bir şekilde nerede durduğunu ve derdinin ne olduğunu belirtiyor: “Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum.”

Bir diriliş eri olarak üzerine düşenin fazlasını yaptığına âcizane şahsım ve onu tanıyanlar şahittir. Üstad, durduğu yerin şeklini alan değil, durduğu yere şekil veren bir şahsiyettir.

Ona Mona Roza’yı yazdıran kalbin büyüklüğünden şüphe duymadığımız gibi, diriliş meşalesini önce yakıp sonra da onurla taşıyan yüreğin büyüklüğünden de şüphemiz yoktur.

Üstad, “Günün adamı değil, dem’in adamı olmak” sözüyle anı yaşayıp günü kurtarma derdinde olup ve sadece salt akılla hareket edenlere en güzel cevabı veriyor.

Derdi olanın inanç yükünün altına girerek azimle ve sebatla dirileceği gerçeği yadsınamaz. İnançsız bir derdin yok oluştan öte bir yolu yoktur.

Derdini dert edinenlerin yolculuğunda sıkıntı ve sorunlar her daim karşılarına çıkacaktır. Sabır, derdin yoldaşıdır ve sabrederek çaba sarf edenler hedefe ulaşır. Üstadın da veciz sözünde belirttiği gibi, “Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.”

Karanlığa yenik düşmeden bu inanç ve dert ile önce ruhumuzun, sonra bedenimizi ve en nihayetinde tüm insanların dirilişini gaye edinip batıla karşı hakkın yanında saf tutmanın çabasını göstermeliyiz.

Üstada hürmeten onun sözüyle yazımızı noktalayalım:

“İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür.”