Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2401.40
BIST 100
10336.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Kasım 2013

DERSANE VE CEMAAT

Fethullah Gülen Hocaefendi, cemaatin dili ve kendi özgün tarihi açısından "muhtıra" denilebilecek bir açıklama yaptı. Dersanelerin kapatılmasının tabii ki kendi özgül ağırlığını aşan bir anlamı var. Dersaneler, cemaatin kılcal damarlara kadar ulaşma imkanları ve kendisini ifade edebildiği önemli bir yüzü. Hükümetin dersaneleri kapatma girişimini bu açıdan sadece dersane meselesi olarak düşünmemek lazımdır.

Öncelikle hükümetin dersaneleri kapatma konusundaki ısrarının açıkçası konunun kendi bütünlüğü açısından tatmin edici bir açıklaması yok. Açıkçası dersaneler hala Türkiye'nin bir gerçeği. Dersaneler, okullar yeterli olmadığı için devreye girmiş durumdalar. Daha da önemlisi orta, alt orta ve üst orta sınıf ailelerin çocuklarını liseye ve üniversiteye hazırlamak üzere, ekonomik imkanlarını zorlayarak ancak gönderebildikleri yerlerdir dersaneler. Hala işlevselliğini devam ettiren bu kurumların kapatılması durumunda, üst sınıf aileler özel okullar ve özel derslerle bunu telafi edebilecekler; ancak orta ve ortanın altı ve üstü sınıflara mensup aileler, bunun boşluğunu açıkçası oluşacak "merdiven altı" dersanelerle gidermeye çalışacaklardır. Hükümetin bunları bilmediğini düşünmek saflık olur.

Peki o zaman sorun nedir? Aslında dersane tartışmasında sorunun önemli bir boyutu tabi ki Hükümet ve cemaat arasında Hakan Fidan ve MİT krizinden beri devam eden gerginliklerdir. Bu açıdan, dersane tartışmalarının siyasi boyutu daha baskın görünüyor. Tam da bu noktada dersane tartışmasına eşlik eden Cemaat bir siyasal parti olarak yapılanacak mı? Ya da cemaat oylarını AK parti dışına taşıyacak mı? şeklindeki soru ve tartışmaları hatırlayalım. Hatta buna Cemaatin sendika kurma girişimlerini de ekleyelim.

AK Parti gibi politik çerçeve içerisinde resmi yapı ile Cemaat gibi küresel ölçekte sivil bir yapı gibi iki gücün karşı karşıya geldiği bir durumla karşı karşıyayız. Şunu kabul etmek lazım gelir ki, Türkiye'de tüm yapılan işlerin sorumluğu AK Parti'nin üzerindedir. Dolayısıyla, Resmi politik alanda iktidar olarak AK Parti sırtında bir küfe taşımaktadır. Yapılan ve yapıl(a)mayan tüm işlerin hesabı, şimdi de bundan sonra da AK Parti'den sorulacaktır. Cemaatin, bu zamana değin öyle veya böyle güçlenişi, politik alanda sorumluluklar AK Parti'nin olmak kaydı şartıyla mümkün oldu. Cemaatin özellikle kazandığı bu gücünü, gayr-ı resmi politik dili aşarak resmi politik alanda hissettirme temayüllerine girdiği görülmektedir. Sendika kurma teşebbüsünü de, hatta partileşme konusundaki restini de bu bağlamda okumak gerekir.

Öte yandan, tam da yerel seçimlere girme aşamasında Hükümetin bu tavrı, Cemaatin "başka partilere kayma" restini de göstermesinin ardından bir risk taşımıyor mu? Aslına bakılırsa, tam da Gezi Parkı olaylarının ardından özellikle büyük şehirler için taşıdığı mümkün riskler düşünebilir. Tam da bu noktada Cemaatin gücünün ne olduğu sorusu, belki gündeme gelecektir. Erdoğan, bu riskin büyük mü yoksa tolere edilebilir mi olduğunun hesabını herhalde yapmıştır.

Fakat ben bütün bu hesapların dışında bir noktaya temas etmek istiyorum. Meseleyi daha büyük resim içinde düşünmek gerekiyor. Hem AK Parti'nin hem de Cemaatin karşılıklı restleşme içeren dillerden beraberce vazgeçerek, bunun şimdi ve daha ileride Müslümanlara vereceği zararı hesaba katmaları öncelikli bir zaruret. AK Parti, toplumun bütün kesimlerinden büyüklü küçüklü her birini dikkate alarak, bir uzlaşma zeminini korumaya devam etmelidir. Dersanelerin uzun vadede kaldırılması ve eğitimde reformlar için bir takım arayışlar gündeme getirilebilir. Fakat bunun için öncelikle, dersanelere ihtiyaç duymayacak biçimde eğitim sisteminin reforme edilmesi ve içeriklendirilmesi gereklidir. Cemaat'in de Fethullah Gülen Hocaefendinin sık sık vurguladığı hoşgörü, uzlaşma gibi temel kavramlar eşliğinde üreteceği dille toplumla ve AK Parti ile ilişki biçimini düzenlemelidir. Çünkü AK Parti'nin göreceği bir zarardan, Cemaat de kendi payına düşeni mutlaka alacaktır.