Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.72
Gram Altın
2398.86
BIST 100
10167.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ekim 2013

Dershaneler Tartışması ve Yanılgılar

Eğitim alanına ilişkin belirgin tartışma konularından olan Dershane tartışması,
özellikle AK Parti Hükümetinin son döneminde "kapatacağız" söylemi ile iyice alevlenmiş
durumdadır. Milli eğitim sistemine paralel bir sistem olarak devasa bir yapı olan Dershane
sektörü, tartışma düzeyi ve içeriği ile ayrıca tartışılmayı hak eden bir konumda durmaktadır.
Hükümetin dershanelere dönük almış olduğu olumsuz tutumun altında yatan nedenler
gizemini korurken, hükümetin tutumuna yandaş ve karşıt olanların tutumları da olabildiğince
yüzeysel durmaktadır. Türkiye'nin temel sorun alanlarına ilişkin tartışmalarda karşımıza
çıkan yüzeysel ve keyfi tutum alışlar, bu konuda da ortaya çıkmaktadır.
Milli Eğitim sisteminin açığını kapatma misyonu ile ortaya çıkan dershaneler, süreç
içerisinde gelişerek büyük bir sektör halini almıştır. Dershaneciliğin ortaya çıkışında ve
gelişmesinde hiç şüphesiz devlet tekelinde verilen öğretimin yetersizliği önemli bir faktördür.
Ancak dershanecilik sektörünü bunun üzerinden anlamak, tartışmak yanıltıcıdır. Bu mantık,
mevcut eğitim sisteminin eksiğini, gediğini giderdiğinde dershanecilik sektörünün
kendiliğinden ortadan kalkacağını varsaymaktadır. Türkiye'de "dershaneler kapatılacak"
söylemini benimseyenler ve bu söyleme karşı çıkanlar, yukarıda dile getirilen devlet tekelinde
verilen öğretimin eksikliğini merkeze alarak konuşmaktadırlar. Dershanelerin kapatılmasına
karşı olanlar, devletin verdiği öğretim başarısız olduğu için dershaneler kapatılamaz
demektedirler. Zira dershaneleri kapatacağız diyenler, sebebi değil sonucu hedef göstererek
meseleyi çarpıtmaktadırlar. Dershaneler kapatılmalıdır diyenler, veliler ve öğrenciler üzerinde
oluşan sınav baskısı, gerilimi gibi psikolojik faktörler dışında elle tutulur bir gerekçe ortaya
koyamamaktadırlar. Nitekim dershaneler, sınav baskısının ve geriliminin sebebi değil sadece,
zaten var olan baskı ve gerilimi daha çok görünür olmasında rol oynamaktadırlar.
Türkiye'de bilindiği gibi temel anlamıyla geniş boyutlu iki temel sınav yapılmaktadır.
Bu sınavlardan birinci ortaöğretime geçiş için yapılan sınavdır. Yani ortaokul bittikten sonra
öğrencinin hangi liseye devam edeceğini belirleyen sınavdır. İkincisi ise ortaöğretimden
yüksek öğretime yerleştirme için yapılan sınavdır. Bu da, lise bittikten sonra hangi
üniversiteye yerleştirileceğinizi belirleyen sınavdır. Bu iki temel sınavın keyfi bir uygulama
olarak ortaya çıkmadığı dikkate alındığında konunun netleşme imkanı artacaktır. Sınavlar
kaçınılmaz bir şekilde sınırlı bir kontenjan için geniş bir kitle içinden eleme yapmak için
yapılmaktadır. Yani ortaöğretim sisteminin farklı türdeki liselerden müteşekkil olması,
ortaöğretime geçiş için sınavı kaçınılmaz kılmaktadır. Fen, Öğretmen, Spor, Sosyal Bilimler,
Sanat, Sağlık, Kız Meslek, Teknik Meslek, Endüstri Meslek vb. pek çok lise türünün olduğu
ortaöğretimde yerleştirmenin belirli kriterler üzerinden yapılması doğaldır. Üniversiteler
içinde aynı durum söz konusudur. Ortaöğretimden sonra yüksek öğretim için de eleme süreci
devam etmektedir. Çünkü üniversiteden üniversiteye, bölümden bölüme fark olduğu gibi aynı
bölümleri farklılaştıran akademik kadro, bulunulan şehir, prestij vs. gibi pek çok etken
devreye girmektedir. Dolayısı ile elemenin kaçınılmaz olduğu bir yapı içerisinde destek
eğitimini yani DERSHANELERİ mevcut kılan, zannedildiği gibi eğitim sisteminin zaafları
değil, insanların kendileri için daha iyi olanı istemeleridir. Daha iyiyi mümkün
kılabileceklerine olan umutlarıdır. Bu da kendi başına son derece saygıdeğer, meşru ve haklı
bir taleptir. İnsanların kendileri adına, kendi çocukları adına daha iyiyi, daha güzeli
aramalarını, onun için uğraşmalarını ve umut beslemelerini imkansız kılacak hiçbir idari
düzenlemenin insani bir tarafı olmadığı gibi yaşama şansı da yoktur. Hayatın gerçekliğine,
akışına uygun olmayan böylesi bir düzenleme çabasının atıl kalacağı aşikardır. Bu durum
dershane sektörünün hiçbir sorun taşımadığı anlamına gelmez. Elbette dershane sektörü pek
çok sorunu bünyesinde taşımaktadır. Ancak sorunların giderilmesine dönük atılması gereken
adımlar atmak yerine pire için yorgan yakmak mantıksız bir çaba olarak durmaktadır.
Eğitimin yaşam alanı içerisinde kapladığı alanın ve etki düzeyinin her gün arttığı bir
düzlemde, eleme sürecinde insanların kendileri veya çocukları için besledikleri isteğin,
arzunun ve ümidin önünü kesmek için uğraşmak yerine anlamlı olan insanların önünü açmak
için çabalamaktır. Unutulmamalıdır ki, devlet okullarında verilen eğitim kusursuz bir yapıya
büründüğünde bile ortaöğretim ve yüksek öğretim yapılanmamız bu formatta olduğu
müddetçe destek eğitimine gereksinim olacaktır. Çünkü insanlar kendileri için en iyiyi
istemekten, kendilerine en iyiyi yakıştırmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Devlet okullarında
başarı performansını en üst düzeye çıkarttığımızda bile insanlar daha iyisini isteyeceklerdir.
Bunu gerçekleştirebilmek için destek arayışında olacaklardır. Dolayısıyla daha iyisini
istemek, daha iyisini umut etmek baskılanamayacağına göre ve daha da önemlisi
baskılanmaması gerektiğine göre destek eğitimi ya da dershanecilik talebi de olacaktır. Bu
açıdan devlet, sosyal-psikolojik gerçeklik ile savaşmak ve aslı olmayan bir sınavsızlık
idealine yaslanmak yerine söz konusu alanın iyileştirilmesine dönük tedbirler almayı
düşünürse daha anlamlı bir iş yapmış olacaktır.