Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Nisan 2021

Devletin kıblesi değişti, haberleri yok

CHP Başkanvekili Engin Altay, katıldığı bir TV programında ağzını şapırdatıp parmak sallayarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için, “Umarım Erdoğan da sonu benzemesin Menderes’e” dedi. Bu karanlık düşünce, darbe ve idam tehdidi, Türk Milleti’ni İslam’dan uzaklaştırmak isteyen zihniyetin çirkin bir yansıması… Temeli de Cumhuriyet’in ilk yıllarına dayanıyor.

CHP’den üç dönem Rize ve Erzurum milletvekilliği yapan Kemalettin Kamu, ilk olarak 15 Ağustos 1929 tarihli Uyanış dergisinde, 1934 yılında da Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan “Çankaya” şiirinde Kabe’yi Araba veriyor, “Çankaya bize yeter” diyordu.

“Ne örümcek ne yosun, Ne mucize ne füsun;
Kabe Arap’ın olsun, Çankaya bize yeter...”

1934 yılında Kamu soyadını alan şair, maziyi kuru bir yaprak yığını gibi yakıp Ankara’dan ebedi bir güneş doğduğunu haykırıyor, şiirinde sadece İslam’ı değil, Hz. Musa ve Hz. İsa’yı da reddediyordu. Behçet Kemal Çağlar, Kemalettin Kamu’dan daha ileri gidiyor, “Nöbetçi Millet” şiirinde Gazi’ye şöyle sesleniyordu:

“Yaradan, hey Yaradan! Dört yıl değil bin yıl geçse aradan

Sensin ateş diye kanımızdaki, Sesin ışık diye önümüzdeki!”

***

Bunlar Cumhuriyet döneminde Atatürk’ü ilahlaştırma çabalarıydı. Devletin kıblesi devrin kalemşörleri tarafından Çankaya olarak ilan ediliyor, Milletin yönünü çevirmek için 1930’lu yıllarda atılan temel, 1940’lı yıllarda jandarma dipçiği ile hayata geçiriliyordu. Paralara İnönü fotoğrafının basıldığı, okulları “Milli Şef” İsmet İnönü posterlerinin süslediği dönemde milletin değerlerine savaş açılıyordu.

İstiklal Harbi’nde vatanı için savaşıp her şeyini ortaya koyan millet hala yırtık don ve çarıkla geziyordu. İlimde, irfanda, sanayi ve teknolojide ilerleme bir kenara bırakılmış, devlet tüm imkânları ile Millete savaş açmıştı. Yanlışlıkla bile olsa ezanı aslına uygun okuyan hapsi boyluyordu.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında eli silah tutan herkes askere alınmış, fakirlik artmış, çok ağır vergiler konulmuştu. Vergisini ödeyemeyenler taş ocakları ve yol yapımında çalıştırılıyordu. 1940’ların ortalarında milletin sabrı taştı. Savaşın galibi ABD’nin zorlaması ile demokrasiye geçme kararı çıktı. CHP’ye bayrak açan bir ekip Demokrat Parti’yi kurdu. 1946’nın Ocak ayında kurulan DP, CHP’nin erken seçim kararı ile daha teşkilatlanmadan girdiği seçimde ‘açık oy, gizli tasnif” sistemi ile 62 milletvekili çıkardı. Asıl değişim ise “gizli oy, açık tasnif ve yargı denetimi” ile yapılan 1950 seçimlerinde geldi. CHP iktidarı milletten güçlü bir şamar yedi.

Cumhuriyet’in ilk 30 yılında uygulanan mühendislik sona ermiş, Türk Milleti özüne dönmüştü. 1950’li yıllar milletin milli ve manevi değerlerinin tamiri ile geçti. Asıl restorasyon Turgut Özallı yıllarda, ardından 03 Kasım 2002’den beri iktidarda bulunan Ak Parti döneminde yaşandı.

***

Kendisini Cumhuriyeti’nin bekçisi olarak gören Behçet Kemal Çağlar, Atatürk’ün vefatından sonra bile tetikçiliğini devam ettiriyor ve yeni milletvekilleri için yazdığı şiirde topunu birden tehdit ediyordu:

“Anıtkabre gidip de yürekten baş eğmeyen

Günü gelir çarpılır, düşer, yere serilir.”

Sadece o kadarla da yetinmiyor, haddini bilmeyenleri yüce divanla tehdit ediyordu. Halka bakışı şöyleydi:

“Bir avuç yobaz için, bir sürü cahil için

Devrimi çiğneyecek ayak varsa, kırılır”

Tıpkı Engin Altay gibi… Millete rağmen milleti yönetme alışkanlığını terk edemeyen CHP, milletin oyları ile iktidara gelemeyeceğini anlayınca her yolu deniyor. PKK/HDP’lilerle iş birliğine gidiyor. CHP sözcülerinin farkına varmadıkları şey ise devletin kıblesinin artık Çankaya olmadığı. Ayasofya’nın açılması ile sembolik anlamda millet asıl kıblesine kavuştu. Taksim Camii ile de bu kıble tescil edilecektir. Atatürk’ü büyük bir devlet adamı olarak görmeyip ilahlaştırarak onun üzerinden çanak yalayıcılığı yapanların yeri tarihin tozlu raflarıdır.