Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2408.44
BIST 100
10275.66
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Dijitale Karşı Direniş

Bir internet nesli var. Ruhumuzu kurutan, cildimizdeki nemi alan, yapraklarımızı solduran, güneşimizi matlaştıran bir zehirli akış var. İnsan ile gelenek arasına duvar ören, insan ile Yaratıcısı arasındaki diyalogu pelteleştiren, insan ile doğa arasına geçişsizlik kipi ekleyen mekanik bir kımıltı var. Derinlere inmeyi engelleyen, teşhisi unutturan, bakmayı zayıflatan, sıkıca kavramayı güçleştiren bir hava var. Hevesi insanın içinden şırıngayla çekip alan, yaşama sevincini donuklaştıran, insan ile cemiyet arasındaki bağları gevşeten, karakteri sulandıran, ciddiyeti asabileştiren kötücül bir çatırdama var.

Modernleşme sonrası, insan bedeninde sadece hormonal değil anatomik bir dönüşüm de yaşanıyor. Ayaklar yürümeyi unuttuğu için adımlamaya özgü zarafet kaybı, omuzlar ekran kurbanı olarak içbükey vaziyete ayarlandığı için orantı kaybı, parmaklar habire yeri işaret ettiği için dua kaybı, gözler biteviye cam ekrana kilitlendiği için mesafe kaybı, bilinç daha baştan kendini dikdörtgen bir camın içinde konumlandırdığı için zaman kaybı, mide aldıklarını eylemsiz öğütmek zorunda kaldığı için heves kaybı kaçınılmaz hale geldi. Bilgisayarlar, cep telefonları, insan bedeninin doğal tamamlayıcıları olarak montajın ötesine geçerek organların tamamlayıcı parçasına dönüştü. Aslını önce zayıflatan sonra yok eden yapaylık gerçeğin mükemmel temsili olarak onun tahtına oturdu.

Dijital çağın en büyük açmazı, insanların geneline mükemmellik hissini yayarak mükemmelliğin kendisini yok etmesidir. Çivisi çıkmış çağların belirgin özelliği yoldan çıkmış insanların yola girmelerine vesile olan yetişmiş insanların çokluğudur. Bilge insanlar parçalanmaya doğru giden hız kültürünün doğal frenleyicileridir. Dijtal çağ ise herkesin meziyetini birbirine yaklaştırarak meziyeti değer olmaktan çıkarmış, zihinleri, duyguları ve eylemleri aynileştirerek özgünlüğü ortadan kaldırmıştır. Dijital dünyanın en belirgin zararlarından biri de kuşkusuz yerellik kaybıdır. Özgün iklimler, özgün şehirler, özgün mahalleler, özgün mekanlar, özgün iç dünyalar cam ekranlar tarafından ya emildi ya da çoktan birbirine benzetildi. Karakteristik dokuları yok eden ve ayrıksının canına okuyan bir virüs var dijitalitede. Bir şeyin kendisi ile görüntüsü arasındaki mesafe açıldıkça derinlerdeki özgünlük vurgusu silikleşiyor, yüzeyler birbirine yaklaştıkça derinler de kendilerine özgü zenginlikleri unutuyor.

Yeni bir insan modeline ihtiyaç var, yeni bir insan organizasyonuna... Bir karar vermek gerekiyor. Şu an, burada, ekranın karşısında ve onun büyüsü altında, onun kölesi olmayı reddederek öncelikle bakışlarını ekranın üzerinden karşıdaki duvara çevirecek, ardından yerinden kalkıp duvarın ötesine geçerek ne vakittir unuttuğu gökyüzüne bakacak, gözlerini gökle buluşturacak yeni bir insan tipine… Dağlara, ırmaklara, ağaçlara, çimlere, ne vakittir özlediği bir dünyaya yeniden adım atacak, yürüyecek, dokunacak, bakacak, içine çekecek, sarılacak, sarıp sarmalayacak bir hevese… Ve beden yeniden çalışacak böylece, her adım fizyolojiyi biraz daha kendine getirecek, her yürüyüş dünyayı yeniden ayaklarına getirecek, her nefes alış oksijeni ciğerlerinden dolaştırıp bütün bedenine yayacak, her kıprayış zamanı geri getirecek, anılar yeniden canlanacak, bireyin ve insanlığın mazisi bir kez daha süsleyecek güncel yaşamı… Bağlamından kopmuş insan evrendeki yerine oturacak, bağlamından kopmuş bilinç koordinatlarını yeniden belirleyecek, geçmiş bugünü etkileyecek, bugün geçmişe akacak, şimdinin üzerine çöken geçmiş de şimdinin zehirlediği gelecek de yerli yerine oturacak. Tahayyül, yüreği ziyaret edecek ve ekranın kısadevre yaptırdığı bütün yüreklerde geleceğe dair umut çiçekleri açtıracak. Yeniden insan, insana insanca bakacak. Yeniden insan tarihin getirip oraya bıraktığı, yeniden insan tarihi götürüp oraya bırakacağı bir bilinçle kuşanacak. Şehirler eski kimliğine, evler eski sıcaklığına, aileler eski dokusuna, insanlar eski neşesine kavuşacak. Kartlar yeniden karılacak, eller yeniden görülecek, oyun yeniden başlayacak ve bütün bunlar, bütün bu güzellikler tek bir hareketle başlayacak, oturan adam gözlerini biraz yukarı kaldıracak, ellerini masaya koyup ayağa kalkacak, ilk adımı atacak, dışarı çıkacak, bilgisayarı yalnız bırakacak. Cep telefonunu vücudunun uzak yerlerine koyacak. Eşyaya kendini kullandırmayacak, ona ait olduğu yeri gösterecek, onu araç olarak kullanacak. Ölümü yeniden hatırlayacak, ölümü hatırlayarak hayatı yeniden tanzim edecek. Hayatı yeniden tanzimde zamana yeniden anlam kazandıracak. Geceleri erken uyuyacak, sabahları erken uyanacak, bahçede, balkonda, ama dışarıda, ama gök altında harika bir kahvaltı yapacak, işine gidecek, işini düzgün yapacak. Ne zamandır unuttuğu insanı, insanlığı yeniden selamlayacak. Karşılaştığı herkese içtenlikle merhaba diyecek, hiç kimseyi ıskalamayacak, asık suratlara bile tebessüm yapıştırarak onda hayata karşı sempati yaratacak. İşini yapmanın derin hazzıyla evine dönecek. Ne televizyon, ne bilgisayar, ne cep telefonu, üstünü başını değiştirip bahçesine, balkonuna kurulup dışarıyı seyredecek, dünyayı içine dolduracak, hayatı içine dolduracak, havayı içine dolduracak, içini hayatla dolduracak. Oh be diyecek, ne güzelmiş yaşamak, ne güzelmiş gökyüzü, ne güzelmiş bu ağaçlar, bu kuşlar, bu insan kardeşlerim. Dijitalden müebbet hapse çarptırılmış bir insanın ansızın dışarı salıverilmesi benzeri bakacak dünyaya, onun bütün nesnelerine, göstergelerine. İlk defa karşılaşıyormuş gibi, ilk defa ve kendisi için yaratılmışlar gibi severek, dokunarak, yiyerek, içerek bakacak her bir şeye...

Doğadan içine dolan havayla birlikte geçmiş kurgusu yeniden derisinin altına yerleşecek, bireysel ve toplumsal tarihin bir toplamı olarak bakacak hayata… Başlangıçtan günümüze kadarki insanlığı ona ulaştıran büyük insanları tanımanın şerefiyle yanıp tutuşacak. Peygamberler, veliler, alimler, yazarlar, şairler, mimarlar, insanlık ırmağının çağıltısına küçük dereleriyle katkı veren ne kadar aydınlık insan varsa hepsinin hayatını merak edecek, okumaya başlayacak. Okudukça yeniden keşfedecek kitabı, yeniden hayatı okumayı, yeniden bir inanç kökleşecek içinde. Ölüm var ve hayat güzel. Ölüm olduğu için güzel hayat. Ölümün güzelleştirdiği hayatın her saniyesini kıymete bindirecek. Her sabah yeniden doğmuş, her akşam yeniden ölecekmişçesine diri yaşayacak hayatı. Tanıştığı, karşılaştığı insanı ilk kez görmüş ve bir daha hiç görme ihtimali yokmuşçasına kana kana seyredecek, susamış dudakların suya dokunduğunda çıkardığı fısıltıyı çıkaracak ruhu: İşte bu…

Yaşadığı şehrin yuttuğu ve ne zamandır unuttuğu köyüne, kasabasına, şehrine daha bir sıkı sarılacak, ihmal ettiği düğünlerine gidecek onların, taziyelerde bulunacak, çınarlarının gölgesinde oturacak, elinin tersiyle ittiği bir maziyi yeniden canlandıracak böylece, asfaltın ortasından kendine yol bulmuş cansız bir filizin galeyana gelmesi gibi, ekranın kıyısından kendine çıkış bulan ruhu dallanıp budaklanacak, yeni insan yeni dünyaya böylece bakacak…

Bütün meydan okumalar anlık bir fısıltının kasırgaya dönüşmesiyle başlamıyor mu? Bütün yolculuklar ilk adımla, bütün zaferler ilk cümleyle?.. Şu an bulunduğun yerden kalk ve pencereden dışarı bak. Hava ne kadar güzel değil mi? Neden olmasın ki? Neden gökyüzü bu kadar güzelken kanatlar uçmayı denemesin ki?.. Dijitalden uzaklaşmadıkça hayatın kalp atışlarını duyamıyor insan.