Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Şubat 2024

Dine yönelik sorgulamalar

Toplumdaki bazı göstergelere bakıldığında, dine dair özellikle yeni nesilde bir prestij kaybı yaşandığı gözlemlenmektedir. Peki bu kaybın temel sebepleri nelerdir? Fakat şöyle bir saptamayı yapmalıyız. Dünya konjonktürünün de etkisiyle oluşan dine yönelik bu kaybı telafi etmek üzere inanç dindarlarca metafizikleştirildiği için bunalım daha da derinleşmektedir.

Tüm aksi iddialara rağmen toplumda bir sekülerleşme süreci işlemektedir. Bu, bir boyutuyla dinin yaşadığı prestij kaybından, yeni postmodern dinsellikten, diğer boyutuyla müslümanların gündelik hayattaki temsillerinde varolan problemlerden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar desekülerleşme denilen bir sürecin gelişmekte olduğundan bahsedilse de, son kertede desekülerleşme taleplerini karşılayacak postmodern dinimsi yapılar devreye girmektedir.

Klasik ilmihal ve kitaplarda din üç boyutlu olarak ele alınmaktadır. Bunlar; itikat, ibadet ve ahlaktır. İtikat kişinin dünyaya karşı nasıl tavır alacağını çerçeveleyen geniş kapsamlı bir teori olarak insanın kendisi, evren ve diğer insanlarla nasıl ilişki kuracağını da formüle etmektedir. Özellikle din kurumsallaştıktan sonra bu inançlar farklı şekillerde formüle edilmektedir.

İkinci boyut olan ibadet ise daha çok insanın arınması ile ilintilidir. Arınma insanın temel bir ihtiyacıdır ve bütün dinler müntesiplerine bunun imkanlarını sunarlar. Zira insan yaşadıkça ve hata yaptıkça, aslında o günahların altında ezilmeye başlar. Bu anlamda klasik ibadetler insan ile Tanrı arasında olmakla birlikte sonuçları sosyal ve kamusaldır. Bir başka deyişle, arınmanın görünürlüğünü insanın üzerinde taşıdığı dindarlık sembolleri değil, evren, eşya ve diğer insanlarla ilişkileri üzerinde izlemek gerekir.

Üçüncü boyut, aslında insan-insan ve insan-eşya arasındaki tüm ilişkilerin temel ilkeleri burada ortaya çıkar. Esasen ahlak kavramı tam da bu ilişkiler çerçevesinde belirmektedir. İnsanın diğer insanların haklarını koruması, çevresini kuşatan eşyaya zulmetmemesi bu ahlakiliğin bir gereğidir. Bu boyut insanın en geniş ve önemli faaliyet alanını oluşturmaktadır. Dindarlığın temel göstergesi de esasen herkesin hakkının korunduğu kamusallıkta tezahür etmelidir.

Hz. Peygamber’e (SAV) vahiy geldiği zaman bir müddet onun şokunu yaşamıştı. Eve döndüğünde durumu eşine anlattı. Kendisine gelen şeyin vahiy olduğu konusunda tereddütlerini söyleyince, eşi Hz. Peygamber’e “muhakkak sana gelen vahiydir. Çünkü sen ihtiyaç sahiplerine elini uzatır, muhtaçlara yardım eder, komşu ve akrabalarını gözetirsin” gibi ifadeler kullanmıştı. Dikkat edilirse bu sayılanlar, kişisel olarak çokça ibadet yapmak üzerine değildir. Tümüyle insan-insan ilişkileri ve devamında insan-eşya ilişkileri üzerinedir. Hasılı kamusal adalet, ahlakilik üzerinedir.

Bugün din bağlamında bir takım tartışmalar yapılmaktadır. Söz gelimi; bir ara agnostik, deistik eğilimlerin arttığı söylendi. Esasen böyle bir artış olmadıysa bile, islami söylem tutarsızlıkları ve yanlış temsilleri sebebiyle sorgulanmaya başlandı. Dinin dindarlar eliyle gündelik hayatta sağlaması gereken adalet, temin edilemediği için eleştiriler dine yöneltilmektedir. Zaten kurumsal dinin zayıfladığı bir ortamda dine ve dini söylemlere güven azaldı.

Bunların hepsini bileşen olarak aldığımızda, İslam’ın kamusal alandaki temel değerleri koruma ve sürdürme konusunda zayıfladığı iddia edilmektedir. Fakat ilginç bir şekilde dindarlıkla ilgili semboller yaygınlaşabilmektedir. İbadetlerin işlevlerini ise sosyal hayatta takip etmeliyiz.

Buradan ortaya çıkan bir sonuç vardır; bir din sosyal, kamusal alanda geliştirdiği ilişki tarzları ve kurduğu ahlakilik ile kendisini göstermektedir.