Dolar (USD)
32.39
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2396.69
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

27 Şubat 2014

'DİN'LE(N)MEK


Gazete ve televizyonlar iki gün önce Türkiye'deki dinlemelerle ilgili olarak "skandal" kelimesini kullandılar. Bu kelimeyi duyduğum andan itibaren "skandal" kelimesi, ifade etmesi gereken ağırlık ve yapması gereken etkiyi bende oluşturmadı. Hatta, içimden bir "Türkiye klasiği" izlemeye devam ediyoruz diyesim geldi. Bundan birkaç yıl önce bir televizyon programına çıktığım zaman, "Burası Türkiye" sözünün olağandışılıkları olağanlaştırdığı ve bize adeta ne olsa şaşırmamayı öğreten bir eğitim aracı haline geldiği mealinde şeyler söylemiştim. Kaldı ki, o günlerde ortalıkta süt liman bir görüntü ve her şeyin iyi olduğuna dair iyimser bir hava vardı.

Açıkçası o televizyon programında Türkiye'nin öngörülebilir bir ülke olup olmadığını da tartışmıştık ve ben bu konudaki tereddütlerimi ve endişelerimi dile getirmiştim. Belki 12 Eylül ve 28 Şubat gibi tecrübeleri yaşadığımızdan ihtiyatı elden bırakmıyordum. Bu sebepten olsa gerek, dinlemeler bende bu skandal etkisini uyandırmadı açıkçası. Öte yandan evet, bu bir skandaldır. Çünkü insanların dinleniyor olması, o ülkede bir güvenlik zafiyetinin meydana geldiğini; hukuk devletinin temel kriterlerinin kaybolduğunu gösterir ancak.

Liste yayımlandıktan sonra bazı köşe yazarlarına baktım; kendileri listede olanlar tamam; ama bazıları isimlerini göremeyince bundan hoşnut olmamış. Bu liste biraz da onların gözünde, kimin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor olsa gerek. İşte bizim Türkiye'de böyle olur. Açıkçası ben de bazı isimleri orada bekliyordum ama yoklar. Belki de tam liste bu değildir.

Başlıkta tek kelimelik "Dinlenmek" kelimesini kullandım ve "Din" kelimesini parantez içinde belirtirken (N)'yi de parantez içine aldım. Burada birbirleriyle ilinti kurmaya çalıştığım dört anlam çıkarmaya çalıştım. Birincisi; dinlemek. İkincisi; dinlenmek. (dinlemek fiilinin pasif şekli) üçüncüsü; dinlenmek (burada hiçbir şey yapmamak anlamında) Dördüncüsü ise; Dinlenmek. (Burada operasyonel olarak dini içselleştirmek anlamında) Peki bunu niçin kullandım ve bu anlamlar arasında nasıl bir ilişki kuruyorum?

İlk ikisi belli. Nihayetinde dinleyen ve dinlenen bir ilişki biçimi. Nerede bir dinleme varsa, orada dinleyen ve dinlenenler bulunur. Peki kimler, kimleri ve ne için dinlediler? Hakikaten burada Türkiye'nin yapısal bir sorunu ortaya çıkıyor. Bu da tıpkı vesayetçilik gibi, iktidara korsan bir biçimde tutunmak ve giderek iktidarı yönlendirmek üzere özel hayatın gizliliğini çiğnemekte; iktidarı bir takım manipülasyonlarla uygun bir pozisyonda tutmak amacına matuf görünmektedir. Burada temel sorun, artık devletin işleyişine, devletin rutin kurumsallaşması, görevlendirmeleri dışında kişi ve mafyavari oluşumların sızmasının kesin engellenememesidir. Tabii ki Türkiye'nin bu kadim sorunu; geçmişten bu yana işlemeye devam eden bu problemli yapıdır. Fakat işin bir başka boyutu; iktidar sahiplerinin bu konuda adalet ve haklara yönelik uygulamaları, ilke merkezli olarak sıkı bir biçimde işletmelerinin gerekliliğidir.

Tüm bu haberleri duyduğumuzda, doğrusu siyaset dışı güç ve enstrümanların siyasete bu tür olağandışı müdahalesinde bir süreklilik olduğunu görüyoruz. Hukuka, kanunlara, ahlaka ve dine de uymayan bu tür anlayışlar karşısında, bari dinin insana değer veren anlayışı doğrultusunda bu tür işlerden azade biraz dinlenselerdi diye düşünmeden edemiyoruz.

Bu süreçte o kadar çok şeyler yaşadık ki, hakikaten hukuki ilkeler zedelenirken, İslam'ın da imajı bir irtifa kaybına uğradı. Özellikle yapılan şeylerin sürekli dine referansı, dine sempati duyan insanlarda bile bir bıkkınlık ve iticilik meydana getirdi. Açıkçası bu büyük bir vebaldir.

Ben gönül rahatlığıyla "Türkiye öngörülebilir bir ülkedir" diyebilmeyi sabırsızlıkla bekleyeceğim.

Not: 01 Mart 2014 Cumartesi günü Rize'de Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'nde Sosyal medya ve toplum ilişkisini konuşacağım inşaallah.