Dolar (USD)
32.25
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2424.27
BIST 100
10055.98
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

01 May 2019

Diplomanın sahtesi ile gerçeği arasında fark yok mu?

Birkaç gün önce medyaya yansıyan bir haber ve habere ilişkin şahit olduğumuz yaklaşımlar esasa ilişkin pek çok konuda olduğu gibi nasıl asıldan uzaklaşıp boşlukta vakit öldürdüğümüzü bizlere yeniden gösterdi.

Haberde, Zonguldak'ta müdür olarak görev yaptığı okulda hizmetli ile yaşadığı bir tartışma nedeniyle okula gelen müfettişin yaptığı inceleme sonucunda aslında tesadüfen sahte diplomayla 21 yıldır öğretmenlik yaptığı ortaya çıkan şahıs hakkında 'resmi belgede sahtecilik' ve 'nitelikli dolandırıcılık' iddiasıyla dava açıldığı belirtiliyordu. Haberde, söz konusu şahsın 21 yıllık hizmet süresince çok sayıda teşekkür belgesi aldığı bilgisi de yer alıyordu. Hatta sanık avukatının savunmasında "Hiç üniversiteye gitmemiş birinin bu kadar teşekkür belgesi almış olması mümkün olamazdediğini okuyoruz.

Eğer sanığın avukatı bu argümanı inanarak ileri sürmüşse yanıldığını üzülerek belirtmek isterim. Zira daha birkaç yıl önce 19 yıllık bir öğretmenin diplomasının sahte olduğu haberi ile çalkalandı tüm Türkiye. Çünkü söz konusu kişi ‘yılın öğretmeni’ seçilmiş, ödülünü de bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan’dan almış birisiydi. Öte yandan ‘sahte diploma’ sadece öğretmenlik mesleği söz konusu olduğunda karşımıza çıkmıyor. Birkaç yıl önce Van’da tam 9 yıl Kanada Toronto Üniversitesi Tıp Fakültesi, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin sahte diplomalarını kullanan bir kişinin özel bir üniversitede Yardımcı Doçent olarak ve Sağlık Lisesi'nde de farmakoloji uzmanı olarak çalıştığı ortaya çıkmıştı.

Olay bir “evrakta sahtecilik” düzleminde tüketilemeyecek kadar önemli. Bu tür hadiseler başka bir okuma yapmamız yönünde hepimize bir davet içeriyor. Bu doğrultuda tüm bir eğitim sisteminin kendisini sorgulamamız icap ediyor. Hal böyleyken haberi sadece kriminal bir vaka olarak değerlendirmek, bizi gözünü gerçeğe bile isteyen kapatanların durumuna düşürür.

Uzun yıllar içinde alınan bir eğitimin sonunda diploma sahiplerince icra edileceği düşünülen mesleklerin hiçbir kurumsal eğitime dâhil olmamış ve hiçbir sınava girmemiş kişilerce sahte diploma ile icra edilebildiğini ve bu durumun ne şahsı istihdam edenlerce, ne şahıstan hizmet alanlarca fark edilmesini mümkün kılacak bir fark oluşturmadığını görülüyor.

Dolayısıyla tam bu noktada sorgulanması gerekenin sahte diploma değil gerçek diploma olduğu izahtan varestedir. Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer konu ile ilgili kaleme aldığı 11.01.2018 tarihli yazısında, ardı arkası kesilmeyen sahte diploma haberlerine ilişkin verilmesi gereken tepkiyi vukufiyetle ortaya koymuştu:

“Sahte diploması ile gerçek diploması olan, aynı işi yapıyor ve ortaya bir fark çıkmıyorsa -ki çıkmıyor- burada sahte diplomaya yüklenmek, bütün enerjiyi orada tüketmek yerine sahtesi ile hiçbir farkı fark edilmeyen gerçek(!) diplomayı sorgulamak boynumuzun borcu olmalı değil mi? Bu diplomanın verildiği eğitim fakültesini, bu diploma için şart koşulmuş müfredatı, dersleri, pedagojik formasyonu masaya yatırmak hayat-memat meselesi olmalı değil mi? Sahtecilik olayını açığa çıkaramayan bürokratik yapılanmanın, bunu ölçemeyen denetim mekanizmasının varlığı, işlerliği varoluşsal şekilde sorgulanmalı değil m?”

Eğitim kurumları “eğitim” için tehdit mi?

İvan İllich Sağlın Gaspı isimli kitabında kitabın argümanını şu tek cümlede özetler: “Tıp kurumu sağlık için büyük bir tehlike haline gelmiştir.” İlich’in sağlık ile tıp kurumu arasında yaptığı ayrım pekâlâ eğitim kurumu ile eğitim arasında yapılabilir. Hatta yapılmalıdır da. Modern zorunlu eğitim sistemi diploma tekelini elinde bulunduruyor ve sistemin tüm deveranı bu yolla mümkün oluyor. Varoluşunu sahip olduğu diploma tekeline borçlu bir sistem ile karşı karşıyayız. Kabul edilmesi gerekiyor ki böyle bir sistemde ilk kurban bizzat eğitimin kendisidir.

Merhum Nurettin Topçu da yıllar önce; ‘’Ders kâbus haline gelmiştir; neşve ile doldurucu bir ziyafet ve şenlik değil; diploma arzusu ve istikbal endişesiyle çekilmesi mukadder bir dert, taşınacak bir yük, dolacak bir çile…’’ derken eğitim kurumlarının o ilk kurbanı olan eğitimin düştüğü/düşürüldüğü duruma ağlıyordu. Topçu, “Fuzuli okulda öldürüldü” derken bunu haykırıyordu.

Gerçeği ile sahtesi arasındaki farkın ancak evrak üzerinde yapılacak teknik bir takip ile anlaşılabildiğini önümüze koyan “sahte öğretmen”, “sahte doktor” haberleri diplomanın esasen “içeriksiz” ve “boş” oluşunun kanıtı niteliğinde. Diplomanın eğitim sistemi içerisindeki işlevleri, sahtesine sahip olanla gerçeğine sahip olan arasında sahada gözle görülür bir farkın neden ortaya çıkmadığını açıklıyor; Diploma, labirentin sonundaki peynir ve onun varlığı labirenti tartışma dışı kılıyor.