Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2400.97
BIST 100
10188.69
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Mart 2016

DİRİLİŞ

Küresel yeniden yapılanma sürecinden geçtiğimiz şu günlerde küresel ölçekli bir mücadelenin sancılarını hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz. Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya merkezli devam eden güç mücadelesinin en çetin kısmı, yanı başımızda Suriye topraklarında yaşanmaktadır. Bunun bir yansıması olarak biz de içeride terörle mücadele ediyoruz.

Haritaların yeniden şekillendiği bölgemizde demografik dizayndan enerji rotasına, kaynaklar üzerindeki hakimiyetten yönetim sistemine birçok alanda güç mücadelesi tüm hızlıyla devam ediyor.

Bu güç mücadelesindeki tarafları yalnızca ülkeler arasındaki bir çekişme olarak görmek pek doğru olmaz. Ulus devletlerin ve küresel sermayenin hem karşılıklı olarak hem de kendi aralarında verdiği bir mücadele olarak görmek gerekir. İç içe geçmiş terör ve istihbarat örgütlerini kullanan ulus devletler ve çok uluslu şirketler, uluslararası çıkar ve menfaat çatışmalarını körükleyerek siyasi ve ticari haritaları yeniden çizme peşindeler. Devletlerarası savaşın kalmadığı günümüzde savaşlar artık organize olmuş kurumlar üzerinden yürütülmektedir.

Küresel sermaye olarak adlandırdığımız çok uluslu şirketler yönetimde ne köken ülkenin ne de ev sahibi ülkenin baskın olmadığı, evrensel bir yönetim şeklidir. Yönetici kadrolarının belirlenmesinde milliyet değil başarı kıstasları göz önüne alınır. Hiçbir ülke ile özel ilişkisi olmayıp milliyetçilikten uzak olan bu şirketler tüm dünya ülkelerinden oluşan bir pazara hizmet edecek şekilde faaliyet gösterir. Bu nedenle gittikçe daha da güçlenen küresel sermaye, küresel ekonomiyi ve siyaseti belirlemede oldukça etkilidirler.

Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP), Trans Pasifik Ortaklığı (TPP), Bir Kuşak Bir Yol (OBOR) projeleri ile ticaret haritaları çizilirken petrol fiyatları ve kur savaşları ile de farklı stratejiler izlenmektedir. Türkiye-AB ilişkileri de bu süreçte belli olacak.

2011 yılında %9,3 oranında büyüyen Çin, 2014 yılında %7,3'e gerilerken 2015'te %6,9 büyüdü. Ülkeden 2015 yılında 465,9 milyar $ net sermaye çıkışı oldu. Çin Gümrük İdaresi ihracatın Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre %25,4 azaldığını belirtti. Brezilya'ya baktığımızda GSYİH'sının 2015 yılında %5,9 oranında azaldığını görüyoruz. OECD, Brezilya ekonomisinin 2016 yılında %4 oranında küçüleceğini tahmin etmektedir.

Rusya'da da tablonun çok farklı olmadığını söyleyebiliriz. Haziran 2014'te 111,8 $'dan işlem gören Brent petrol bugünlerde 40$ seviyelerinde. Çeşitlendirilmemiş, doğal gaz temelli ekonomik yapısı yüzünden 2013 yılı başından 2015 başına kadar iki yıllık süre içerisinde minimum %0,4 maksimum %2,1 oranında büyüyen Rusya ekonomisi 2015 yılında %3,8 oranında küçülmüş, bütçe açığı da hızla artmıştır. 2015 enflasyon oranı %12,9 olarak gerçekleşmiştir.

2015 yılında dünya ekonomisi %2,4 oranında büyüdü. Toplam ihracatımızın %43'ünü yaptığımız AB ekonomisinde yaşanan düşük büyüme, çevre ülkelerdeki jeopolitik riskler, küresel daralma, 2015 yılında yaşanan iki seçim, Rusya ile yaşanan gerilim sonrasındaki yaptırımlar ve yaşanan terör olaylarına rağmen Türkiye ekonomisi geçtiğimiz yıl beklentilerin üstünde büyümesi, bununla birlikte ülkemizde mega projeler olarak değerlendirilen Yavuz Sultan Selim ve Körfez köprülerinin neredeyse tamamlanması, üçüncü havalimanı inşaatının son gaz devam etmesi, Avrasya tünelinde sona yaklaşılması gibi gelişmeler Türkiye üzerine yapılan her türlü operasyona adeta gerekli cevabı vermektedir.

Türkiye kabuğunu kırıyor. Petrol ve doğal gaz gibi kaynaklara sahip olmayan Türkiye'nin, bu kaynaklara en çok sahip olan Rusya, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerinden gelen petrol ve doğalgazın Avrupa'ya iletiminde stratejik önemi giderek artıyor ve bunu doğru yönetmeye başladı. Sadece bunların transit geçiş güzergahı olarak değil aynı zamanda doğalgazın transferinde söz sahibi olması hem de kaynaklar üzerinde belli bir oranda ortaklığının bulunması durumuna kadar gelmiştir. TANAP bunun en güzel örneğidir. Rusya'nın Türkiye üzerinden AB ülkelerine doğal gaz nakil hattı üzerinden Türkiye'ye pay vermek istememesi projenin askıya alınma nedenlerindendir. Ambargonun kaldırılmasıyla birlikte AB ülkelerine doğal gaz satmak isteyen İran ve Irak/Kuzey Irak da Türkiye üzerinden nakil hattı kurmak zorundadır. Türkiye'ye pay vermek istemeyip Türkiye'yi sadece transit geçiş gibi görenler Türkiye'yi terör saldırılarıyla hizaya getirmek istemektedirler. Türkiye'yi by-pass ederek Suriye'nin kuzeyinde PKK/PYD yönetiminde bir devlet/federasyon kurdurarak Akdeniz'e doğru bir koridor oluşturup enerji kaynaklarını buradan dünyaya satmaya çalışanlar Türkiye'nin fırtına obüsleriyle buna müsaade etmeyeceğini gösterdiği için üzerimize daha fazla geleceklerdir. Bizlere düşen, büyüyen Türkiye'ye daima destek olmaktır. Çanakkale Zaferinin 101. Yılını kutladığımız bu günlerde Çanakkale ruhunu tekrar hatırlamalı, bu bilinç ile devletimize daha fazla sahip çıkmalıyız. Bir olmalı ve daha çok çalışmalıyız. Baharın müjdecisi olan bugünde yeniden diriliş bir uyanış olmasını ümit ederim.