Dolar (USD)
32.40
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2401.56
BIST 100
10208.65
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Nisan 2013

Diriliş çağrısına uyacak mıyız?

Ülkemiz, İslam alemi ve dünya çalkantılı bir dönemden geçiyor. Kıyamet sahnelerinin alameti bu olsa gerek. Elinde bir kuru ekmek ile annesi öldürülen Miyanmarlı çocuğun gözyaşları hafızamda silinmedi. Suriye'de Esed'in zulmünden işkence gören kadınlarımız, Roboski'de bir ekmek uğruna yola çıkan kaçakçı kardeşlerimizin ölümü hala gözümüzün önünde belirgin bir trajedi olarak yaşıyor. Ya göz önüne gelmeyen zülüm, gözyaşı ve kanu2026 Bütün bunlar yeryüzünde riya, inkar ve hıyanetle kıtalar geziyoru2026

Üstadımız, şairimiz ve şuurumuz Sezai Karakoç'u bu duygular ile Ankara'da ama Ankara dışında bir fabrikanın bahçesinde "Diriliş" çağrısına uyan diğer dostlar ile bekliyoruz. Fabrika, Osmanlı döneminde temelleri atılmış Cumhuriyetle kenara itilmiş bir vaziyette idi. Bahçede açan çiçekler ve güller, bizi diriliş muştusuna götürüyordu.

Değerli şairimiz Karakoç'u beklerken arkadaşların elinde onun tarafından yirmi yıl önce yazılmış bir yazıyı gördüm. Ülkemizin sağlıklı yarınlara kavuşması için çözüm önerileri, yapılacak işler vardı yazıda. Yazı, parçadan bütüne giden tümevarım metodu ile yazılmıştı. Her kelimesinden mütefekkirlerin yeni fikirler çıkaracağı bir yazı idi. Yirmi yıl önce günümüze ışık tutan yazıda bu günkü akil adamların gerekliliği, çözüm süreci, Türk-Kürt kardeşliğinin te'sisine dair vurgu ve İslam alemine dair bilgiler vardı. Yazıda ülkemizin dünyaya huzur ve barışı götürecek yegane süper güç olacağı vurgusu da yapılmakta idi. O dönemde herkes bu yazıyı okumuş. Bir mektup olarak yazılan bu yazı, dönemim cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları gibi önemli devlet ricali ve medya patronlarına gönderilmiş. Fakat o zamanlar Monaroza hayranlığı ile Sezai Karakoç'a bakan zevat, bu yazıyı da edebu00ee bir eser vurgusuyla ezberlemiş ama bu yazının gereğini kimse yapmamıştı.

Yirmi yıl önce yazılmış bu yazıda Özellikle kardeşliğine dair atılması gereken adımlara dikkat kesildim:

"Askeri operasyon başarıları bizce, Güneydoğu sorununun sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik boyutlarına bir cevap ve çözüm getirmeyi gündemden kaldırmıyor. Hatta, tam tersine asıl şimdi böyle bir program gündeme gelmeli, tartışılmalı ve kısa sürede yürürlüğe konmalıdır. Hem o şekilde köklü bir çözüm getirilmelidir ki, sorun bir daha ortaya çıkmasın, toprağa ve tarihe gömülüp gitsinu2026..

u2026u2026u2026u2026u2026u2026u2026u2026u2026u2026

Bir nevi, atasözümüzdeki, iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batırma bilgeliğinin pratiği yakalanabilir. Diyelim, bugün, Güneydoğu sorununun çözümü için, biz Türk kökenliler, kendimizi Kürt kökenli kardeşlerimizin yerine korsak, Kürt kökenli kardeşlerimiz de kendilerini biz Türk kökenli kardeşlerinin yerine korlarsa, karşılıklı fedakarlıklar artar, buna karşılık istekler azalır. Böylece yasal olmayan yollar, örgütler, terör ve dış destekleri devre dışı kalır. u2026."

Bu yazıya benzer fikirler, Üstad Sezai Karakoç'un başka kitaplarında da vardı. Özellikle 'Çıkış Yolu adlı eseri bu meyandadır. Orada Karakoç üstadımız; Türk'ü, Kürd'ü, Arab'ı, Çerkes'i adil, eşitlikçi ve barış içinde bir kardeşlik ruhuyla yaşatmak isteyenlerin aradığı formülü barındırmaktadır. Bu barındırma Karakoç üstadımızın diğer eserlerinde cihan-şümul bir yapıya bürünüyor. İslam'la şereflenen bir ülkenin, içindeki sıkıntıları halleden bir ülkenin bölgesindeki ve uzaktaki Müslümanlara yardım götürebileceği inancını taşıyor.

Bunu söylerken cennet mekan Abdülhamit Han'ı Batılılar,neden derdest etti acaba. Hiç düşündük mü? Uzakdoğu'daki Şark-i Türkistan'a, Açe'ye, Hint Müslümanlarına yardım gönderdiği için değil miydi?

Son sözlerimiz üstadın altını çizdiği bir krizle daha doğrusu buhran ile ilgili olacaktır.

İçinde bulunduğumuz krizin yakın geçmişte "var olma" krizi olarak başladığına vurgu yapan Karakoç, İslam medeniyetinin bu imtihanı başarı ile vereceğine inanıyor. Batı'nın da bu var oluşu kabul ettiğinin altını çizen hocamız, bizden bu krizi atlatıp medeniyetimizi geliştirmemizi beklemektedir.

Not:

Diriliş Çağrısına uyup yola çıkan ve Ankara'da üstadı beklerken kardeşimiz Mehmet Baş 'ın bize takdim ettiği şiir kitabı "Tabirsiz Rüyalar" çıktı. Onu, kitabında "Merhametin ve Zülmün şiiri"nden bir kıt'a ile selamlıyorum.

"Şam diyarında Yahudi'nin kılıcını sallarken

Kendi kardeşlerini zindanlarda bağlarken

Bir köpek gibi cinayetlerin peşinden koşarken

Bir cehennemden başka bir cehenneme yürürken

Kapkara bir haçlı seferinin gölgesinde büyürken"