Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2454.33
BIST 100
10218.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ocak 2019

Dışta Güçlü Olmanın Yolu İçten Geçer

Küresel ve bölgesel ittifakların hızla değiştiği, dünyanın belirsiz bir ortama sürüklendiği bir dönemde Türkiye 31 Mart’ta yerel idarecilerini seçmek için sandık başına gidecek.

Seçmenler mevcut alternatifler arasında hür iradeleriyle en iyi hizmeti alacaklarına inandıkları başkanlarını seçecekler. Siyasetin doğal rekabeti içerisinde zaman zaman liderlerin üslupları sertleşse de bunun asla toplumsal bir çatışmaya zemin hazırlayacak bir duruma dönüşmesine fırsat verilmemelidir.

Geçen hafta Amerikalı bir profesörle Skype üzerinde yaptığımız bir görüşmede bana şunu sordu: ‘’Türkiye’deki seçim çalışmaları bir çatışma zeminini doğurur mu?’’ Sinir bozucu bu soru karşısında soğukkanlığımı kurumaya çalışarak özetle şöyle cevapladım: ‘’Türkiye ilk defa mı seçime gidiyor ki bu soruyu sordunuz? Bizim medeniyetimizin köklerinde, iyi ve güzel işlerde yarışma ve yardımlaşma teşvik edilirken, rakibine iftira edip kusurlarını araştırıp teşhir etmek kesin olarak hoş karşılanmamıştır. Dolaysıyla siyasi partilerimiz medeniyet değerlerimize uygun olarak seçimleri bir hizmet yarışı gibi görürler ve asla böyle bir çatışma olmayacaktır.’’

Her siyasi parti bir diğer partinin varlığını Milli İradenin oluşmasını, yaygınlaşmasını, siyasi hayatının devamlılığını sağlayan kurumlar olarak görmelidir. Çünkü bireylerin talepleri ancak siyasi partilerin sayesinde yönetime taşınır.

Siyaset, düzeni sağlayan, idare eden bir sistem ise, o sisteme ruh verecek olan siyasi kadrolardır. Siyasi kadroların liderlik özelliklerine göre, siyasi gücün oluşumu gelişir. Bunun en somut örneği Türkiye’nin son on beş yılıdır. İktidar muhalefet ayrımı yapmadan siyasi kadrolar, dünyadaki gelişmelere paralel olarak sürekli kendilerini yenilemeli ve dış güçlere karşı ortak bir tavır geliştirmelidir.

Türkiye’nin yakın ve uzak çevresindeki gelişmeler belirsizlikleri artırmış, toplumun her kesimi ülkenin geleceği ve güvenliğiyle ilgili kafa yormak zorundadır. Bu mesele sadece iktidarın meselesi değildir. Güney sınırlarımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridoruna, Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımında Türkiye’yi denklem dışı bırakma çabalarına kadar haklarımızı korumak için kendi içimizde bir ve bütün olduğumuzu herkese göstermeliyiz.

Türkiye’nin siyasi kadroları kısır politik tartışmaların dışına çıkıp, vazgeçilmesi mümkün olmayan temel meselelerde ortak bir tavır gösterebildikleri ölçüde kaynaklarımıza yönelmiş emperyalistler üzerinde caydırıcı bir etki oluşturacaktır.

Her seçim döneminde farklılıklarımızı bir çatışma potansiyeli olarak gören Batılılara verilecek en güzel mesaj: ‘’Farklı kimliklerimiz olsa da ülkemizin ve bölgemizin güven ve refahını sağlama konusunda ortak bir amaca sahibiz.’’ Bu şuur önce siyasi kadroların zihninde oluşursa sonra dalga dalga genişleyerek tüm toplum kesimlerine ulaşacaktır.

Dış gelişmeleri izlediğimizde Türkiye’nin geleceğini tehdit edecek hem amaç hem de o amacı gerçekleştirecek ciddi potansiyelin olduğunu görüyoruz. Ama Türkiye kendisine yönelmiş bu tehditleri bertaraf edebilecek, stratejik akla ve tarihsel tecrübeye sahiptir. Yeter ki dışta güçlü olmanın yolunun içten geçtiğinin şuurunda olalım.