Diziler ve dizi adları üzerine
Niçe ‘Ankâlar şikâr
olurdımânend-i mekes
Düzseler hâşâk-ı kûy-ı dil-rübâdan bir kafes (Ziyaî)
Diziler, bir kurgu aracı vasıtasıyla topluma sunulan, verilmek istenen bir yığın mesajı içerisinde barındıran bir vitrindir. Bu vitrinde sergilenen her ses, her kare ve her karakter izleyicisinin zihninde önemli izler bırakıyor.Pek çok insan boş vakitlerini değerlendirmek için birçok aktivite olmasına rağmen, çoğunlukla tercihlerini televizyon izlemekten yana kullanıyorlar. Peki, televizyon izlemek, sahiden iyi bir aktivite mi? Diziler gerçekten masum mu?
Günlük yaşamında, bir şekilde televizyon dizileri ile karşı
karşıya gelen insan ne yiyip ne içtiğine dikkat ettiği kadar zihnine ve gönül
dünyasına nelerin girdiğine, akıl gözünün ve gönül dünyasının hangi mesajlara
maruz kaldığına da dikkat etmelidir. Aksi halde insan, kültürel propagandalarının
kurbanı ya da mutluluğun, sahip olduklarının dışında, rasyonel olmayan, hayal
ürünü yaşamlarda saklı olduğunu tahayyül edip bilişsel, duygusal kırılmalar
yaşamaya başlaması pek de uzak değildir. Hele 3-11 yaşındaki çocukların,
ebeveynleri ile birlikte bu dizileri izlemesi; Kendi zihniyle başkasının zihni
arasındaki farkı ayırt edemeyen, zihinsel empatik
algılama ve kendi zihin teorisine sahip olamayan çocuklarımız için oldukça
zarar verici bir etkiye sahip. Eğer 3-11 yaşları arasında olan çocuklarımıza öz
kültürümüzü ve manevi değerlerimizi onun anlayacağı bir dille anlatamazsak,
çocuk popüler kültürün istediği bir birey haline gelebilir. Bu sebeple iyi dizi
ve kötü diziyi her şeyden önce dizinin adından, seçilen karakterler ve verilen
mesajlardan anlamak pekâlâ mümkündür. Ülkemde yayımlanan bazı dizi adlarının
sadece adına baktığım zamanbile verilen mesajlar beni ürküttü diyebilirim.
Örneğin “İlişki Durumu Karışık, Yasak Elma, Aşk-Mantık-İntikam, Sadakatsiz,
Doğduğun ev Kaderindir, Annenin Sırrıdır Çocuk, İkimizin Sırrı vs.” Oturup bu
dizileri uzun uzun izlemeye vaktim olmadı doğrusu. Belki izlersem dizi adlarından
alınan mesajın dizi içerisinde karakterlere ve karelere ne kadar yansıdığını
daha iyi görmek mümkündür, diye tahmin ediyorum. Diziler, genellikle hem
medya patronlarının hakim ideolojiyi hem de kültürün adeta propagandasını yapma
işlevini görmektedir
İnsanlara, insan oldukları için değerli olduklarını öğreten,
nasıl iyi aile olunacağını anlatan, kadın ve erkeğin aynı çatı altında
sorunsuz, birbirlerine art niyet ile yaklaşmadan nasıl yaşayabileceklerini gösteren,
komşuluğun ne kadar önemli olduğunu, komşusu açken tok yatanın bizden
olamayacağını salık veren, çocukların büyüklerine ve büyüklerinde çocuklara
nasıl davranması gerektiğini herkesin anlayacağı bir şekilde samimiyetle
anlatan dizilere ihtiyacımız var dostlar. Belik bu sayede komşuluk ilişkilerimizi
yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissederiz. Belki bu sayede iletişim çağında ne
kadar iletişim kazaları yaşadığımızı, bu kazalar sonucunda ne kadar çok insanın
yüreğini yaraladığımızı, bu kazalar sebebi ile ne çok insana küserek, onları
içimizde nasıl öldürdüğümüzü idrak eder
de bu tür insani yönlerimizin tamiri ve tadili için çalışırız dostlar.
Birkaç dil bildiğimiz halde samimiyet dilini unuttuğumuzu,
oysa samimiyet dilini bilmezsek, bildiğimiz diğer dillerin ego şişkinliği
yapacağını ve bununda samimiyetsizlik
sancılarına sebep olacağını anlarız ve bir dizi önlem almaya başlarız belki
dostlar. Fakat gelin görün ki son birkaç yıldır yapılan dizi ve programların
pek çoğunda ciddi anlamda yaygınlaşan kadına şiddet, taciz, tecavüz sanki
normal bir şeymiş gibi anlatılıyor.Ensest ilişkiler romantikmiş gibi
aktarılıyor, manevi yapısı kronik rahatsızlıklara yakalanmış “aile” dizileri,
iki yüzlülük, aldatma gibi birçok olumsuz mesajlar dizilerin ana teması haline
geldi. Dizilerin adlarından başlanarak bir dizi önlem almanın zamanı gelmedi
mi?